gaybet

Makaleyi PDF formatında kaydet



Gaybet (Arapça: الغَیبة) , Hz. Muhammed’in (s. a. a) ardından ilahi atanmayla peygamberin vasisi kılınan on iki imamdan on ikincisi Hz. Mehdi’nin (a. f) , ilahi irade gereği gözlerden çekildiği ve halkın görünürde Ona ulaşamadığı döneme verilen genel addır.

İçindekiler

1 - Gaybet’in Kısımları
       1.1 - Gaybet-i Suğra
              1.1.1 - Gaybet-i Kübra’ya Hazırlık
              1.1.2 - Dört Sefir
              1.1.3 - Dört Naibin İsimleri
                     1.1.3.1 - Ebu Amr Osman b. Said
                     1.1.3.2 - Ebu Cafer Muhammed b. Osman
                     1.1.3.3 - Ebu-l Kasım Hüseyn b. Ruh Nevbahti
                     1.1.3.4 - Ali b. Muhammed Semeri
       1.2 - Gaybet-i Kübra
2 - Dipnot
3 - Kaynakça

Gaybet’in Kısımları

[Düzenle]

On birinci İmamın şehadetinden sonra, Hicri 260 yılından 329 yılına kadar yani 69 yıllık süre, İmam Mehdi’nin (a. f) “Gaybet-i Suğra” –küçük gizlilik- dönemidir. O tarihten itibaren Hz. Mehdi’nin (a. f) zuhur edeceği zamana kadar geçen süreç ise “Gaybet-i Kübra” -büyük gizlilik- dönemidir.

← Gaybet-i Suğra


Gaybet-i Suğra’da halkın İmam Mehdi (a. f) ile irtibatı tamamen kesilmemekle beraber sınırlıydı. Ehlibeyt dostları, Ehlibeyt mektebinin büyüklerinden olan “özel naipler” vasıtasıyla sorunlarını İmam’a iletip cevap alabiliyorlardı.

←← Gaybet-i Kübra’ya Hazırlık


Bu dönem, halk ile İmam arasındaki irtibatın tamamen kesildiği ve halkın, İmam’ın genel vekilleri olan Ehlibeyt mektebine bağlı müçtehit ve fakihlere başvurmakla görevlendirildiği “Gaybet-i Kübra” dönemine bir hazırlık olarak tanımlanabilir.
Eğer Gaybet-i Kübra ansızın ve birden gerçekleşseydi, düşüncelerin sapmasına ve zihinlerin onu kabullenmemesine sebep olabilirdi; ama Gaybet-i Suğra müddetince zihinler yavaş yavaş bu uzun sürece hazırlandı ve daha sonra Gaybet-i Kübra başladı. Yine Gaybet-i Suğra zamanında, özel naipler vasıtasıyla İmam (a. f) ile sağlanan irtibat ve bu süreç zarfında Ehlibeyt takipçilerinden bazılarının İmam Mehdi’nin (a. f) huzuruna çıkabilmeleri, onun doğum ve hayatı meselesini de güçlü şekilde tescil etti. Eğer Gaybet-i Kübra bunlardan önce olmuş olsaydı, belki de bu mesele bu kadar açık olmayacak ve bazıları şüpheye düşecekti. Allah Teala kendi hikmetiyle, (Peygamber (s. a. a) ve İmamların (a. s) da bildirdikleri gibi) Ehlibeyt takipçilerinin İmamlara olan inançlarının sarsılmaması, Hz. Mehdi’yi (a. f) ve ilahi kurtuluşu beklemeleri, gaybet zamanında Allah’ın dinine sarılıp kendilerini eğitmeleri ve İmam Mehdi’nin (a. s) kıyamı için Allah’ın emri gelinceye kadar dini vazifelerini yerine getirmeleri için, tam gaybete hazırlık gayesiyle kısa müddetli “Gaybet-i Suğra” ve ondan sonra uzun müddetli “Gaybet-i Kübra” olmak üzere, İmam Mehdi için iki çeşit gaybet takdir etti.

←← Dört Sefir


Gaybet-i Suğra zamanında Ehlibeyt büyüklerinden dört kişi İmam Mehdi’nin (a. f) özel naibi olmuştur. Onlar İmam’ın huzuruna gider, halkın sorularını İmam’a iletir, İmam’ın da mektupların bir köşesine yazdığı cevaplarını halka iletirlerdi.
Bu dört naibin dışında İmam’ın (a. f) çeşitli şehirlerde de vekilleri vardı; onlar da bu dört naip vasıtasıyla halkın meselelerini İmam’a (a. f) ulaştırıyorlardı. İmam (a. f) tarafından onlara mektup ve fermanlar çıkarılmıştı.
[2] el-Mehdi, s. 182.
Merhum Seyyid Muhsin Emin'in belirttiği gibi, dört kişi mutlak ve umumi temsilciydi. Diğerleri ise bazı hususi işler için görevlendirilmişlerdi. Bu vekiller arasında Ebu Hüseyin Muhammed b. Cafer b. Esad, Ahmed b. İshak Eş’ari, İbrahim b. Muhammed Hamedani ve Ahmed b. Hamza b. Yesee gibi müminler vardır.

←← Dört Naibin İsimleri


Dört naip ise sırasıyla şunlardır:
1- Ebu Amr Osman b. Said Amri,
2- Ebu Cafer Muhammed b. Osman b. Said Amiri,
3- Ebu’l-Kasım Hüseyin b. Ruh Nevbahti,
4- Ebu’l-Hasan Ali b. Muhammed Semeri.

←←← Ebu Amr Osman b. Said


Ebu Amr Osman b. Said, halkın güvenine mazhar olan çok değerli bir şahsiyetti. İmam Hadi (a. s) ile İmam Hasan Askeri’nin (a. s) vekilliğini de yapmıştır. O, İmam Mehdi’nin (a. f) emri ile İmam Hasan Askeri’nin (a. s) kefenleme ve defnetme işlemini de üzerine almıştır. Ona, Askeriye'ye ait mahallede ikamet ettiğinden dolayı “Askeri” lakabı verilmişti. O, saray memurlarının, İmam'a (a. s) yaptığı hizmeti fark etmemeleri için yağ satıcılığı yapar, Ehlibeyt dostlarının İmam Hasan Askeri ve İmam Ali Hadi’ye (a. s) gönderdikleri humus ve zekatı yağ kaplarına koyarak İmam'a ulaştırırdı. Ahmed b. İshak Kummi der ki: “İmam Ali Hâdi'nin (a. s) huzuruna müşerref olup, arz ettim ki: “Ben her zaman burada (Samerra’da) olamıyorum, sadece burada bulunduğum zamanlar sizi ziyaret etme şerefine nail olabiliyorum, böyle zamanlarda bir sorunla karşılaşırsam kime başvurayım?”
İmam buyurdu ki: “Bu Ebu Amr (Osman b. Said-i Amri) , güvenilir ve emin bir kişidir, size benim tarafımdan ne derse bendendir. Benim tarafımdan size ne ulaştırırsa benden ulaştırmıştır. ”
Ahmed b. İshak der ki: “İmam Ali Hâdi’nin (a. s) vefatından sonra, İmam Askeri’nin (a. s) yanına gittim ve aynı sözümü ona da tekrarladım, o hazret de değerli babaları gibi: ‘Ebu Amr, emin ve geçmiş İmamlar’ın güvenini kazanmış, benim hayatımda ve hayatımdan sonra inandığım kişidir. Size bir şey söylerse benden söylemiş ve bir şey size ulaştırırsa benden ulaştırmıştır’ dedi. ”
Bu değerli şahıs, İmam Hasan Askeri’den (a. s) sonra İmam Mehdi’nin (a. f) fermanı üzerine naipliğini üstlendi. Ehlibeyt dostları sorunlarını ona iletiyor, İmam'ın cevabı da onun vasıtasıyla onlara ulaşıyordu.
[9] el-Mehdi, s. 181.

Ehlibeyt mektebinin büyük şahsiyetlerinden merhum Muhakkik DamadSırat-ı Müstakim” adlı kitabında şöyle yazmıştır: “Şeyh Osman b. Said Amri, İbn Ebi Ganim-i Gazvini’nin ‘İmam Ali Hâdi (a. s) vefat ettiği zaman evladı yoktu! ’ dediğini, bunun üzerine Ehlibeyt dostlarının onunla kavga edip İmam'a bir mektup yazdıklarını ve bunun üzerine İmam’ın onu yalanlayan bir mektup yazdığını ve cevabının, Ehlibeyt dostlarına bir delil, mucize olması için de bu mektubu mürekkepsiz, yani kuru kalemle beyaz bir kağıdın üzerine yazdığını nakleder. İmam (a. s) tarafından verilen cevabın metni şöyledir:
“Bismillahirrahmanirrahim.
Allah sizi ve bizi fitne ve sapıklıktan korusun. Sizlerden bir grubun din ve emir sahiplerinin doğumunda şek ve şüphe ettiği bize ulaştı. Bu haber bizi üzgün ve müteessir etti, elbette bu üzüntü asıl sizin içindir; bizim için değil. Çünkü Allah ve hak bizimledir. Birinin bizlerden uzaklaşması korkmamıza sebep olmaz, bizi Allah yarattı, diğer yaratıkları da bizim hürmetimize ihya etti. Niye şüpheye kapılmışsınız? İmamlarınızdan (a. s) size ulaşan şeyin gerçekleşeceğini bilmiyor musunuz (geçmiş imamlar Kaim’in (a. f) gaybet edeceğini bildirdiler) ? Acaba Allah Teala'nın, Adem'in zamanından geçmiş İmam'ın zamanına kadar halkın sığınması için sığınaklar ve aracılıklarıyla halkın hidayet bulacağı alametler bıraktığını ve bir bayrak gizlendiğinde diğer bir bayrağın açığa çıktığını, bir yıldız battığında başka bir yıldızın doğduğunu görmediniz mi? Allah’ın geçmiş İmam’ın (on birinci İmam) ruhunu aldıktan sonra kendi dinini batıl ettiğini mi sanıyorsunuz? Yaratıklarını kendine hidayet edecek sebep ve vesilelerden yoksun bıraktığını mı zannediyorsunuz? Asla böyle değildir! Hoşlanmadıkları halde kıyamet kopuncaya ve Allah'ın emri zahir oluncaya kadar da böyle olmayacaktır. Öyleyse Allah'tan korkun, bize teslim olun ve işleri bize bırakın, ben size nasihat ettim, Allah bana ve size şahittir.

←←← Ebu Cafer Muhammed b. Osman


Osman bin Said, ölümünden önce İmam Mehdi’nin (a. f) emriyle oğlu Ebu Cafer Muhammed b. Osman’ı İmam Mehdi’nin (a. f) vekil ve naibi olarak tanıttı.
Muhammed b. Osman da babası gibi Ehlibeyt mektebinin büyüklerinden olup takva, adalet ve yücelik bakımından Ehlibeyt dostlarının güven ve saygısını kazanmıştı. İmam Hasan Askeri (a. s) de onun ve babasının güvenilir ve itimat edilir olduğunu daha önceden belirtmişti. Ehlibeyt mektebinin büyük şahsiyeti merhum Şeyh Tusi şöyle yazar: “Bütün Ehli Beyt dostları onun adaleti, takvası, emanete sadık olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. ”
Birinci naip Osman b. Said’in vefatından sonra onun ölümü ve oğlunun naipliği hakkında İmam Mehdi (a. s) tarafından şöyle bir tevki
[16] “ Tevki" lügatte bir şeyin kenarına yazma, ıstılahta ise padişah ve halifelerin emir ve fermanlarına denir. Şiâ alimlerinin kitaplarında gaybet zamanında İmam-ı Zaman (a. s) tarafından Şiâlara ulaşan mektup ve fermanlara "Tevkiyat" denir.
gelmiştir:
“Doğrusu biz Allah’tanız ve yine ona dönenleriz. O’nun emrine teslim ve O’nun takdirine rıza gösterdik. Baban kutlu yaşadı ve tertemiz öldü. Allah ona rahmet etsin, onu imamları ve efendilerine kavuştursun. Üstün ve yüce Allah’a, İmamlar’a yakınlık kastıyla onların işlerinde çalışmaktan geri kalmadı. Allah onu nurlu kılsın; hatalarını bağışlasın. ”
Tevki’nin diğer bir kısmında ise şöyle buyurmuştur:
“Allah senin sevabını artırsın, bu musibetten dolayı sana güzel sabır versin. Siz yaslı olduğunuz gibi biz de yaslıyız. O ayrılığıyla, seni de, bizi de yalnız bıraktı. Allah, göçtüğü yerde onu sevindirsin. Kutluluğunun en yüce delili şu ki, Allah ona, kendisinden sonra yerine geçmesi, onun işini yüklenmesi ve onu rahmetle anmasını sağlamak için senin gibi bir oğul vermiştir. Ben, Allah’a hamt olsun derim, çünkü onun yerine geçmenle canlar huzur içinde; üstün ve yüce Allah’ın seni onun yerine geçirmesiyle, gönüller rahatlamış oldu. Allah yardımcın olsun, sana güç, kuvvet versin, yardım etsin, başarı versin; dostun, koruyucun, görüp gözetenin olsun. ”
Ehlibeyt mektebinin önde gelen şahsiyetlerinden olan Abdullah b. Cafer Humeyri der ki: “Henüz Osman b. Said dünyadan göçmeden İmam Mehdi (a. f) , bize kendi el yazısıyla gönderdiği bir mektupta Ebu Caferi (Muhammed b. Osman bin Said Amiri) , babasının yerine atadığını bize bildirmişti.
Yine İmam Mehdi’nin (a. f) İshak b. Yakub Kuleyni’ye cevap olarak yazdıkları başka bir tevkide şunlar yer almıştır:
“…ama Muhammed b. Osman-ı Amiri, Allah ondan ve babasından razı olsun, doğrusu ben ona inanıyorum. Onun benim tarafımdan yazdığı şey benim yazdığım şeydir. ”
[23] Keşfu’l-Gumme, c. 3, s. 457.

Abdullah b. Cafer Humeyri der ki: “Muhammed b. Osman'dan Hz. Mehdi'yi gördün mü diye sordum buyurdu ki:
-Evet, Onunla son olarak Kâbe'nin yanında görüştüğümüzde şöyle buyurdu: “Allah'ım! Bana vadesini verdiğin şeyi gerçekleştir. ” Yine Müstacar’de
[25] Mustacar, Rukn'u Yemani’ye yakın Ka'be'nin kapısının karşısında, günahkarların af edilmesi için insanların sığındıkları bir yerdir.
onun: “Allah'ım düşmanlarımdan intikam al” dediğini gördüm. ”
Yine Muhammed b. Osman diyor ki: “Hz. Mehdi (a. s) her yıl hac mevsiminde hazır bulunur, milleti görür ve tanır, halk da onu görür, fakat tanımaz. ”
Muhammed b. Osman kendisi için bir mezar hazırlamış ve üzerini sace (bir çeşit elbise ve bez) ile örtmüştü ve onun üzerine de Kuran’dan ayetler ve Masum İmamların isimlerini yazmıştı, her gün onun içine giriyor ve bir cüz Kuran okuduktan sonra çıkıyordu.
[28] el-Kûnye ve’l-Elkab, Necef baskısı, c. 3, s. 267-268.


←←← Ebu-l Kasım Hüseyn b. Ruh Nevbahti


Bu değerli zat, ölmeden önce öleceği günü haber vermiş ve haber verdiği günde de vefat etmiştir.
[29] el-Kûnye ve’l-Elkab, c. 3, s. 268.
Bu zat, İmam Mehdi’nin (a. f) emriyle vefat etmeden önce ziyaretine gelen Ehlibeyt mektebi mensuplarının büyüklerinden bir gruba; Ebu-l Kasım Hüseyn b. Ruh Nevbahti’yi kendinden sonraki naip ve İmam ile irtibatı olan şahıs olarak tanıtarak: “O, benim yerime geçecektir, işlerinizde ona müracaat ediniz” buyurmuştur.
[30] Biharu’l-Envar, c. 51, s. 354-355.
[31] Şeyh Tusi, el-Gaybet, s. 326-327.
Ebu Cafer Muhammed b. Osman Amiri Hicri 305 yılında vefat etmiştir.
[32] Biharu’l-Envar, c. 51, s. 352.

Ebu-l Kasım Hüseyn b. Ruh Nevbahti, dost ve düşman yanında özel bir azamet ve değere sahipti. Akıl, takva, fazilet ve ileri görüşlülüğüyle tanınır, çeşitli fırkaların geneli onu sever ve sayardı. İkinci sefir Muhammed b. Osman Amri’nin zamanında bazı işlerin mesuliyetini taşıyordu. Muhammed b. Osman’ın yakın dostları arasında Cafer b. Ahmed bin Mutil Kummi herkesten daha fazla onunla samimi ve irtibattaydı. Hatta Muhammed b. Osman’ın hayatının son zamanlarında yemeği Cafer b. Ahmed’in ve babasının evinde hazırlanıyordu. Ashab arasında Cafer b. Ahmed b. Mutil’in ikinci sefirin yerine geçme ihtimali daha yüksekti. Hatta Muhammed b. Osman ihtizar halindeyken Cafer b. Ahmed onun baş tarafında ve Hüseyn b. Ruh ayak tarafında oturmuşlardı.
[33] Biharu’l-Envar, c. 51, s. 353-354.
Bu arada Muhammed b. Osman, Cafer b. Ahmed’e dönerek buyurdu ki: “İşleri Ebu’l Kasım Hüseyn b. Ruh’a bırakmam emredilmiştir. ” Bunun üzerine Cafer b. Ahmed yerinden kalkarak Hüseyn b. Ruh’un elinden tutup Muhammed b. Osman’ın baş tarafına oturtmuş, kendisi de onun ayak tarafına geçmiştir.
[34] Biharu’l-Envar, c. 51, s. 354.

Hz. Mehdi (a. s) tarafından, Hüseyin b. Ruh hakkında gelen tevki şöyledir:
“Biz onu tanıyoruz, Allah Teala hayır ve rızasını ona tanıtsın ve hükmü ile ona yardımcı olsun, onun mektubundan haberdar olduk, bizce güvenilir ve inanılır bir kişidir. Kalbimizde onu sevindirecek kadar bir makam ve sevgisi var, Allah iyiliğini artırsın. Doğrusu Allah, her şeyin velisidir. Her şeye kadirdir, ortağı olmayan Allah’a hamd olsun ve Allah’ın selamı peygamber olarak göndermiş olduğu Muhammed’e ve Ehlibeyt’ine olsun. ”
Bu tevki hicri kameri 305 yılında, Şevval ayının 6'sında, pazar günü gönderilmiştir.
[35] Biharu’l-Envar, c. 51, s. 351.
[36] Şeyh Tusi, el-Gaybet, s. 227.
Birçok kitap yazmış olan [Bağdat [|Bağdat'ın]] büyük kelam alimlerinden ve Nevbahti soyunun büyüğü olan Ebu Sehl Nevbahti'den “Niçin şeyh Ebul Kasım Huseyn b. Ruh sefirlik mevkiine erişti de, siz bu makama erişmediniz?” diye sorduklarında şöyle demiştir:
-Onlar (İmamlar–a. s-) , herkesten daha iyi bilirler ve seçtikleri kimse daha liyakatli ve daha münasiptir. Ben davranış ve tartışması sert olan biriyim. Eğer ben Hz. Mehdi’nin (a. f) sefiri olsaydım ve şimdi Ebul Kasım Huseyin b. Ruh'un (sefirlik sebebiyle) bildiği gibi Hz. Mehdi’nin (a. f) yerini bilseydim ve (İmam'ın hakkında muhaliflerle tartışmaya girseydim) zor durumda kalsaydım (kendimi kontrol edemeyip) İmam'ın yerini bildirmem mümkündü. Ama Ebu’l Kasım (sır saklama ve kaçınmada öyle bir kişidir ki) eğer İmam onun gömleği altında gizlense ve onu kesici aletlerle lime lime etseler, yine de onu düşmana göstermez.
[37] Biharu’l-Envar, c. 51 s. 359.
[38] el-Kûnye ve’l-Elkab, c. 1, s. 91.

Ebu’l Kasım Hüseyin b. Ruh, yaklaşık 21 yıl İmam’ın naipliğini yapmış, ölmeden önce İmam’ın emriyle naipliği Ebu-l Hasan Ali b. Muhammed Semeri’ye bırakmıştır. O, hicri 326 yılının Şaban ayında vefat etmiştir; mezarı Bağdat’tadır.

←←← Ali b. Muhammed Semeri


Muntehe’l-Makal” kitabının yazarı, dördüncü sefir Ebu’l Hasan Ali b. Muhammed Semeri hakkında şöyle yazar: “O, anlatılamayacak kadar büyük bir şahsiyete sahipti. Bu değerli zat, İmam Mehdi’nin (a. f) emri ile Hüseyin b. Ruh’tan sonra İmam’ın (a. f) sefiri olarak Ehli Beyt dostlarının sorunlarını halletmek için görevlendirilmiştir. ”
[39] Biharu’l-Envar, c. 51, s. 358 – 360.

Merhum Muhaddis Kummi şöyle yazar: “Ebu’l Hasan Semeri, bir gün yanındaki insanlara, ‘Allah size Ali b. Babıveyh Kumi'nin mateminde mükâfat versin, o, şu anda dünyadan göçtü’ buyurdu. Onlar saat, gün ve ayı not aldılar; 17 veya 18 gün sonra Ali b. Babıveyh Kumi'nin o tarihte vefat etmiş olduğunu öğrendiler. ”
Ali b. Muhammed Sameri Hicri 329 yılında vefat etmiştir.
[40] Şeyh Tusi, el-Gaybet, s. 242-243.
Vefatından önce Ehli Beyt dostlarından bir grup onun etrafında toplanarak: “Senden sonra yerine geçecek olan sefir kimdir” diye sorduklarında şu cevabı vermiştir:
“Ben bu konuda bir kimseye vasiyet etmekle görevli değilim. ”
[41] Biharu’l-Envar, c. 51, s. 360
Sonra da Hz. Mehdi (a. s) tarafından bu konuda gönderilen hükmü Ehlibeyt takipçilerine gösterdi. Onlar da bu hükümden kopya aldılar, hükmün metni mealen şöyledir:
Bismillahirrahmanirrahim.
Ey Ali b. Muhammed Semeri! Allah senin musibetinde kardeşlerinin mükafatını arttırsın, sen altı gün sonra dünyadan göçeceksin, onun için, işlerini derleyip toparla; ölümünden sonra yerine geçmek üzere birisi hakkında tavsiyede bulunma, doğrusu “Gaybet-i Kübra” başlamıştır ve Allah Teala izin vermedikçe zuhur olmayacaktır. Zuhur, ancak O’nun izniyle olacaktır. Bu da ancak uzun bir zaman sonra, kalplerin taş kesilmesi ve yeryüzünün zulümle dolmasından sonra olacaktır. Çok geçmeden izleyicilerimden beni gördüklerini -sefir unvanıyla irtibatta olduklarını- söyleyenler gelecektir. Ama bilin ki, Süfyani’nin çıkmasından ve yüksek çığlık
[42] “Süfyani’nin çıkışı” ve “yüksek ses” İmam Mehdi’nin (a. f) zuhuruna yakın gerçekleşecek iki alamettir.
duyulmasından önce bu iddiada bulunan herkes yalan söylemektedir. Güç ve kuvvet, ancak Allah’tandır.
[43] Biharu’l-Envar, c. 51, s. 361.
[44] Şeyh Tusi, el-Gaybet, s. 242-243.
[45] Şeyh Saduk, Kemal-ud Din ve Tamamu’n Nimet, c. 2, s. 193.

Gerçekten de İmam’ın buyurduğu gibi Ali b. Muhammed Semeri altı gün sonra dar-ı faniden göçmüş ve Helenci caddesinde, Ebu İtab Nehri’nin kenarında toprağa verilmiştir.
[46] A’yanu’ş-Ehl-i Beyt, c. 4, 3. cüz, s. 21.
[47] Kamusu’r-Rical, c. 7, s. 512.

İmamın hususi sefirleri halkın en takvalı, en asaletlisi ve Müslümanların en çok güvenip itimat ettikleri kimselerdi. Gaybet-i Suğra boyunca Ehli Beyt muhipleri soru ve problemlerini onların vasıtasıyla İmam’a (a. f) ulaştırıyor, İmam (a. s) da cevabını onların vasıtasıyla Ehli Beyt dostlarına gönderiyordu. O zaman bu gibi irtibat herkes için mümkündü, hatta yüce şahsiyetli kimselerden bazıları hususi sefirler vasıtasıyla İmam'ın (a. f) huzuruna gidip hazretle görüşmeye muvaffak bile oluyorlardı.
Merhum Şeyh Tusi “el-İhticac” kitabında şöyle yazar:
“İmam’ın (a. f) açık emri ve önceki sefirin sonrakini tanıtması ve tayin etmesi olmadan İmam’ın özel vekillerinden hiçbiri sefirlik iddiasında bulunmamış, Ehlibeyt dostları da İmam Mehdi (a. s) tarafından onların sözlerinin doğruluğu ve sefirliklerinin gerçekliğine delalet eden bir mucize ve alamet görmedikçe, onların hiçbirinin sözünü kabul etmemişlerdir. ”
[48] Biharu’l-Envar, c. 51, s. 362.


← Gaybet-i Kübra


Gaybet-i Suğra'nın müddetinin son bulmasıyla Gaybet-i Kübra dönemi başlamıştır ve şimdiye kadar da devam etmektedir. Gaybet-i Suğra döneminde halk, hususi sefirler vasıtasıyla sorunlarının cevabını Hz. Mehdi’den (a. f) alabiliyorlardı. Gaybet-i Kübra dönemi başladığı andan itibaren artık bunun mümkün olamayacağı bizzat İmam Mehdi’nin kendisi tarafından hususi sefirler aracılığıyla Ehlibeyt dostlarına bildirilmiştir. Ancak bu dönemde de Ehlibeyt takipçileri, sahipsiz olarak kendi başlarına bırakılmamış ve bu dönemde sorunlarının halli için hazretin umumi sefirlerine müracaat etmeleri gerektiği, hususi sefirlerine verilen tevkilerle beyan edilmiştir.
Ehlibeyt mektebinin büyük şahsiyetlerinden olan merhum Keşşî şöyle yazar: “Hz. Mehdi (a. f) tarafından gönderilen tevkide şöyle geçmektedir: ‘Artık dostlarımızın, bizce güvenilir olan kimselerin bizden naklettikleri şeylerde şüphede kalmaları için hiçbir özür ve bahaneleri yoktur. Dostlarımız sırrımızı onlara bıraktığımızı ve onlara verdiğimizi bilmekteler. ”
[49] el-Mehdi, s. 182-183.

Ehlibeyt mektebinin büyük şahsiyetleri olan Şeyh Tusi, Şeyh Saduk ve Şeyh Tabersi de, İshak b. Ammar’dan şöyle nakletmişlerdir: “Mevlamız Hz. Mehdi (a. f) Ehlibeyt mektebi izleyicilerinin gaybet zamanındaki vazifeleri hakkında şöyle buyurmuştur: ‘Karşılaştığınız olaylarda, hadislerimizi rivayet edenlere müracaat ediniz. Çünkü onlar, benim sizin üzerinize olan hüccetlerimdir, ben de onlara Allah’ın hüccetiyim. ”
[50] el-İhticac, s. 283.

Merhum Tabersi de “İhticac” adlı kitabında İmam Sadık’ın (a. s) şöyle buyurduğunu nakleder:
“Nefsini kontrol altında tutan, dinini koruyan, heva ve hevesine muhalif olan, mevlasına (İmamlara (a.s)) itaat eden fakihlerden birini taklit etmek avam halk için gereklidir. ”
[51] el-Mehdi, s. 182-183.

Böylece Gaybet-i Kübra döneminde Müslümanların meselelerini halletmek hususunda Ehlibeyt mektebine bağlı fakihler sorumlu kılınmıştır. Gerçi Ehlibeyt mektebine bağlı fakihlerin, masum imama ulaşma imkanı olmayanların sorunlarını çözmede fetva ve hüküm verme yetkileri, önceki masum imamlar tarafından da beyan ve tasvip edilmiştir. Fakat Ehli Beyt mektebine bağlı fakihlerin genel anlamdaki resmi görevleri, Gaybet-i Kübra’nın başladığı tarihten itibaren başlamış, İmam Mehdi’nin (a. f) zuhuruna kadar da devam edecektir.


Dipnot

[Düzenle]
 
1. Merhum Seyyid Muhsin Emin “A’yan’uş Şia” adlı eserinde Gaybet-i Suğrayı 74 yıl olarak kabul etmiş ve onun başlangıcını İmam Mehdi’nin doğumundan hesaplamıştır. (c. 2, 3. kısım, s. 46.    
2. el-Mehdi, s. 182.
3. A'yan'uş-Şiâ, c. 2, üçüncü bölüm, s. 48.    
4. Muntehe’l-Makal, El-Mehdi, c. 7, s. 481.    
5. A’yanu’ş-Şia, c. 2, 3. bölüm, s. 47.    
6. A’yanu’ş-Şia, c. 2, 3. bölüm s. 47.    
7. Biharu’l-Envar, c. 51, s. 344.    
8. Biharu’l-Envar, c. 51, s. 344.    
9. el-Mehdi, s. 181.
10. Biharu’l-Envar, c. 51, s. 346.    
11. Envaru’l-Behiyye, s. 353.    
12. Biharu’l-Envar, c. 51, s. 345-346.    
13. Şeyh Tusi, el-Gaybet, s. 362.    
14. Şeyh Tusi, el-Gaybet, s. 359.    
15. El Kunye ve’l-Elkab c. 1. s. 141.    
16. “ Tevki" lügatte bir şeyin kenarına yazma, ıstılahta ise padişah ve halifelerin emir ve fermanlarına denir. Şiâ alimlerinin kitaplarında gaybet zamanında İmam-ı Zaman (a. s) tarafından Şiâlara ulaşan mektup ve fermanlara "Tevkiyat" denir.
17. Biharu’l-Envar, c. 51, s. 349.    
18. Şeyh Saduk, Kemalu’d-Din, c. 2, s. 510, 41. hadis.    
19. Şeyh Tusi, el-Gaybet, s. 361.    
20. Biharu’l-Envar, c. 51, s. 349.    
21. Biharu’l-Envar, c. 51, s. 349-350.    
22. Şeyh Tusi, el-Gaybet, s. 362.    
23. Keşfu’l-Gumme, c. 3, s. 457.
24. Biharu’l-Envar, c. 51, s. 351.    
25. Mustacar, Rukn'u Yemani’ye yakın Ka'be'nin kapısının karşısında, günahkarların af edilmesi için insanların sığındıkları bir yerdir.
26. Biharu’l-Envar, c. 51, s. 351.    
27. Biharu’l-Envar, c. 51, s. 350.    
28. el-Kûnye ve’l-Elkab, Necef baskısı, c. 3, s. 267-268.
29. el-Kûnye ve’l-Elkab, c. 3, s. 268.
30. Biharu’l-Envar, c. 51, s. 354-355.
31. Şeyh Tusi, el-Gaybet, s. 326-327.
32. Biharu’l-Envar, c. 51, s. 352.
33. Biharu’l-Envar, c. 51, s. 353-354.
34. Biharu’l-Envar, c. 51, s. 354.
35. Biharu’l-Envar, c. 51, s. 351.
36. Şeyh Tusi, el-Gaybet, s. 227.
37. Biharu’l-Envar, c. 51 s. 359.
38. el-Kûnye ve’l-Elkab, c. 1, s. 91.
39. Biharu’l-Envar, c. 51, s. 358 – 360.
40. Şeyh Tusi, el-Gaybet, s. 242-243.
41. Biharu’l-Envar, c. 51, s. 360
42. “Süfyani’nin çıkışı” ve “yüksek ses” İmam Mehdi’nin (a. f) zuhuruna yakın gerçekleşecek iki alamettir.
43. Biharu’l-Envar, c. 51, s. 361.
44. Şeyh Tusi, el-Gaybet, s. 242-243.
45. Şeyh Saduk, Kemal-ud Din ve Tamamu’n Nimet, c. 2, s. 193.
46. A’yanu’ş-Ehl-i Beyt, c. 4, 3. cüz, s. 21.
47. Kamusu’r-Rical, c. 7, s. 512.
48. Biharu’l-Envar, c. 51, s. 362.
49. el-Mehdi, s. 182-183.
50. el-İhticac, s. 283.
51. el-Mehdi, s. 182-183.


Kaynakça

[Düzenle]

https://www.caferilik.com "Gaybet-i Suğra ve Kübra" makalesinden alıntıdır.



جعبه ابزار