Şeytanların Taşlanması

Makaleyi PDF formatında kaydet



Şeytanların taşlanması (Farsça: رجم شیاطین) , Kuran’ı Kerim’de yer alan ve bazı ayetlerde Şeytanların göğe çıkması durumunda onların şahaplarla uzaklaştırıldığını beyan eden ayetlere işarettir.


Şeytanlar ve Şahap

[Düzenle]

Kuran’da değişik ayetlerde gök küreleri, şahaplar ve şeytanlardan söz edilmiştir. Bu cümleden olmak üzere Allah Teala şöyle buyurmaktadır: “Gerçekten Biz, gökte burçlar yarattık ve onları seyredenler için yıldızlarla süsledik. Hem onu kovulmuş her şeytandan koruduk. Ancak kulak hırsızlığı edenler olursa, onu da parlak bir ışık (şahap) kovalar. ” Bu ayetlerin içeriğinin aynısı Saffat suresi ve Cin suresinde de zikredilmiştir.
Peki Şeytanlar şahaplar vesilesiyle gökten nasıl kovulmaktadır? “Ancak kulak hırsızlığı edenler olursa, onu da parlak bir ışık (şahap) kovalar” ayeti müfessirlerin tefsirinde çok söz söylediği ayetlerden biridir. Herkes özel bir yol takip etmiş ve belirli bir yorum yapmıştır.

← El-Mizan Tefsiri’ne Göre Taşlanma


Biz burada bu ayetlerin manasının aydınlığa kavuşması için değerli el-Mizan tefsirinde yer alan konulara işaret ediyoruz. Allame Tabatabai (r. a) şöyle demektedir: “Şeytanların kulak hırsızlığı ve onların şahaplar ile kovulması hakkında müfessirlerin öne sürdüğü açıklamalar yerkürenin göklerini eksene alan ayet ve rivayetlerin zahirinden zihne gelen şeyler esasıncadır. Buna göre orada Meleklerden oluşan birtakım gruplar mevcuttur, bu göklerin her birinin sadece kendisinden girilen bir kapısı vardır. Meleklerden bazılarının elinde şahap bulunmakta ve kulak hırsızlığı yapan Şeytanları vurmak ve kovmak için beklemektedir! Oysa ki bugün bu gibi teorilerin temelsiz olduğu ortaya çıkmıştır. Ne böyle gökler ne bu tür kapılar ve ne de benzeri şeyler mevcuttur. Burada bir ihtimal olarak söylenecek şey şudur: İlahi kelamdaki bu gibi açıklamalar, duyusal olmayan hakikatlerin aydınlanması için duyusal bir kalıp kullanılarak temsile başvurmak kabilindendir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyuruyor: “İşte bu temsilleri biz insanlar için getiriyoruz. Onları ancak bilginler düşünüp anlarlar. ” Bu gibi tabirler Kuran’da çoktur. Arş, kürsü, levha, kitap, bu kabildendir. Buna göre meleklerin yeri olan gökten kastedilen şey, bu dünyadan daha üstün ve yüce olan melekût âlemi ve maveradır. Kulak hırsızlığı için Şeytanların göğe yaklaşması ve onlara şahapların fırlatılmasından kastedilen şey de şudur: Onlar yaratılış sırları ve gelecekteki olaylar hakkında bilgi edinmek için Meleklerin âlemine yaklaşmak istemektedir, lakin Melekler Şeytanların üstesinden gelemediği melekûta ait manevî nurlar ile onları kovmaktadır. ” Veya kastedilen şudur: “Şeytanlar kendilerini hakka yakınlaştırmakta ve kamuflaj ve hileleriyle onu batıl suretine büründürmeyi veya batıla kamuflaj ve hileyle hak sureti giydirmeyi istemektedirler. Melekler de onların iplerini pazara çıkarmakta ve herkesin onların kamuflajını anlaması, hakkı hak ve batılı batıl görmesi için apaçık hakkı aşikâr kılmaktadırlar. Yüce Allah’ın, Şeytanların kulak hırsızlığı yapması ve onların şahapların hedefine maruz kalması kıssasının vahiy Melekleri ve vahiy koruyucularının Şeytanların müdahalelerinden korunacağını anlatan kısımdan sonra zikredilmesi bir ölçüye dek bizim söylemimizi onaylamaktadır. ”

← Tefsir-i Numune’ye Göre Taşlanma


Tefsir-i Numune’de de bu hususta şöyle belirtilmektedir:

←← Ayetteki “Sema” Kelimesi


Sema (gök) kelimesi birçok ayette görünen maddî gök manasındadır. Oysaki bazı ayetlerde de kesinlikle manevî gök ve yüce makam manasındadır. Örneğin:
1. “Ayetlerimizi yalanlayanlar ve o ayetlere uymayı kibirlerine yediremeyenler var ya, onlara göklerin kapıları açılmaz. ”
[6] Araf, 40.    
Burada göklerden kastedilen şey temsilen Allah’a yakınlık makamı olabilir.
2. “Görmedin mi, Allah güzel bir sözü nasıl misal getirdi? (Güzel bir söz) , kökü sağlam, dalları göğe yükselen bir ağaç gibidir. ” Allah’ın örnek sıfatıyla zikrettiği bu temiz ağacın kökü İslam Peygamberi (s. a. a) , dalı (göğe yükselen dal) Ali (a. s) ve küçük dalları da imamlardır.
Bu gibi ayetlerde gökten maksadın bu görünen gök olmadığı açıktır. Buradan göğün hem maddî ve hem de manevî manada kullanıldığı neticesini almaktayız.

←← Ayetteki “Yıldızlar” Kavramı


Yıldızlar gökte görünen parlak cisimler anlamıyla maddî bir kavrama ve toplumları aydınlatan bilgin ve şahsiyetlere işaret olarak kullanılma anlamıyla da manevî bir kavrama sahiptir. Nitekim insanlar çöl ve okyanusların ortasında gece karanlığında yollarını yıldızlar sayesinde ve toplumda da insanlar yaşam ve saadet yolunu bilginler ve bilinçli ve imanlı önderler aracılığıyla bulmaktadırlar. Birçok ayet ve rivayette yıldızlar belirtilen ikinci manaya göre kullanılmıştır. Mesela Ali b. İbrahim’in tefsirinde “O, sayelerinde, kara ve denizin karanlıklarında yolunuzu bulasınız diye sizin için yıldızları yaratandır”
[8] Enam, 97.    
ayetinin altında İmam Bakır’ın (a. s) “yıldızlardan kasıt Peygamberin Ehlibeytidir”, sözü nakledilmiştir.

←← Rivayetlerin Yaklaşımı


İlgili ayetlerin tefsiri hakkında zikredilen değişik rivayetlerden anlaşıldığı kadarıyla Şeytanların göklere çıkmasının yasak kılınışı ve yıldızlar vesilesiyle kovulmaları Peygamberin (s. a. a) doğumu sırasında gerçekleşmiştir. Hakeza onların bazılarından da Hz. İsa’nın (a. s) doğumu sırasında onların bir ölçüye kadar yasaklandığı ve Peygamberin (s. a. a) doğumundan sonra ise tamamen yasaklandıkları anlaşılmaktadır.

Sonuç

[Düzenle]

Belirttiklerimizin bütününden hareketle şöyle denilebilir: “Sema” burada manevî kavrama işaret etmekte ve temsilen hak, iman ve maneviyat göğü ifade edilmektedir. Şeytanlar her zaman bu alana girmek ve türlü vesveseler ile gerçek mümin ve hak destekçilerinin kalbine sızmak için çalışmaktadırlar. Ancak peygamberler ve imamlardan onların yolunu izleyen bilginlere dek ilahi erler güçlü ilim ve takva nurlarıyla onlara hücum etmekte ve onların bu göğe yakınlaşmasını engellemektedir. Göğe çıkmak ve sırlardan haberdar olmak hususları arasındaki irtibattan bu ayetlerdeki göğün manevî gök (melekut âlemi) olduğu anlaşılmaktadır; zira bu maddî gökte (yeryüzünde de gözlemlenebilen yaratılışın enteresan yönleri dışında) özel bir bilginin olmadığını bilmekteyiz.

Şahap ve Atmosfer Anlayışı

[Düzenle]

Şahabın sadece yerküre atmosferinde ortaya çıktığı konusu da dikkate değerdir; zira şahap taş parçalarının yerküre etrafındaki havaya çarpıp alevlenmesi neticesinde ortaya çıkmaktadır. Yerküre atmosferinin dışında başka bir yerde şahap yoktur. Elbette yerküre atmosferinin dışında hareket halinde olan taşlar vardır, ama onlara şahap denmemektedir. Sadece yerküre atmosferine girip sıcak olmaları ve alevlenmeleri durumunda ve de insanın gözleri önünde bir ateş çizgisi şeklinde görünmeleri halinde onlara şahap denmektedir. Onlar hareket halinde olan yıldızlar gibi tasavvur edilirler. Ayrıca bugün beşerin defalarca bu yerküre atmosferinden dışarı çıktığını, ondan çok ötelere gittiğini ve Ay'a ulaştığını da bilmekteyiz. Bundan dolayı eğer Kuran’ı Kerim’deki şahaptan kastedilen şey, görünen bu maddî şahap ve maddî gök ise, bu bölgenin bilginler tarafından keşfedildiğini ve burada esrarengiz bir hususun olmadığını söylemek gerekir. Dolayısıyla gökten kastedilen şey hak ve hakikat göğüdür. Şeytanlar bu göklere ulaşmak, kulak hırsızlığı yapmak ve insanları yoldan çıkarmak isteyen vesvesecilerdir. Yıldız ve şahaplar ise kalemlerinin güçlü dalgalarıyla şeytanları geriye püskürten ve kovan ilahî önderler ve bilginlerdir. Elbette Kuran sonsuz bir denizdir ve gelecekteki bilginlerin bu ayetler hakkında bugün ulaşamadığımız birtakım hakikatlere ulaşması da muhtemeldir. Bu tefsire şöyle bir eleştiri yapılabilir: Bu ayetlerde “es-semau’d-dünya” (dünya göğü) kelimesi kullanılmıştır ve bu tefsirler gökten kastedilenin yıldızlarla dolu bize yakın maddî gök olduğunu açıkça belirtmişlerdir.

Dünya Seması ve Manevi Sema

[Düzenle]

O halde “es-semau’d-dünya” ile derin bir irtibatı olan ayetin sonunu nasıl manevî gök olarak tefsir edebiliriz? Bu tefsirde çelişik olmak değil midir?
Bu eleştiri, bizim Allah’a da insanî ve maddî gözle bakmamız ve bu yüzden insanî kısıtlılıkları, gaflette bulunarak O’na da isnat etmemizden kaynaklanmaktadır. Oysaki insanın görme dairesi sınırlı olduğundan ve tüm âlemleri göremediğinden mülk ve melekût âlemleri iki ayrı ve farklı âlem olarak ona yansımaktadır. Hâlbuki Allah için mülk ve melekut birdir. Bu yüzden Kuran ayetleri hem mülk âlemi ve hem de melekût âlemi hakkında beyanda bulunmaktadır: “And olsun ki biz, Dünya semasını (veya en yakın semayı) kandillerle süsledik”
[11] Mülk, 5.    
diye buyurduğunda “dünya semasından kastedilen bize yakın maddî gök ve mülk âlemidir. Ama devamında “onları Şeytanlara atılan taşlar yaptık”
[12] Mülk, 5.    
diye buyurmasıyla da müfessirlerin görüşüne göre melekût âlemini kastetmiştir.

Dipnot

[Düzenle]
 
1. Hicr, 16-18.    
2. Mekarim Şirazi, Nasır, Tefsir-i Numune, c. 11, s. 42.    
3. Ankebut, 43.    
4. Tabatabai, Seyid Muhammed Hüseyin, el-Mizan, c. 19, s. 589    
5. Tabatabai, Seyid Muhammed Hüseyin, el-Mizan Fi Tefsiri’l-Kur’an, c. 17, s. 187, Defter-i İntişarat-ı İslamî Camia-i Müderrisin-i Havza-i İlmiye-i Kum-Kum, çap-ı pencom, 1417 k    
6. Araf, 40.    
7. İbrahim, 24.    
8. Enam, 97.    
9. Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l-Envar, c. 24, s. 76    
10. Mekarim Şirazi, Nasır, Tefsir-i Numune, c. 11, s. 40-51, Daru’l-Kütübi’l-İslamiye-Tahran, çap-ı evvel, 1374 h. ş    
11. Mülk, 5.    
12. Mülk, 5.    


Kaynakça

[Düzenle]

İslamquest sitesi "Kuran'da Şeytanların Taşlanması" makalesinden yararlanılmıştır    






جعبه ابزار