salih amelMakaleyi PDF formatında kaydet Salih amel (Arapça: العمل الصالح), Allah Teala’nın kullarını yapmaya teşvik ettiği ve emir buyurduğu amellerdir. Bunlar: Farzlar, müstehaplar, namaz, oruç, hac, humus, zekat, cihat, zikir, tefekkür, sadaka, salavat vb. amellerin bütünüdür. [Düzenle] Fıkıh alanında salih amel ile ilgili konular taharet, namaz, şehadet gibi başlıklarda incelenmiştir. [Düzenle]
Salih amel dediğimiz eylem türlerinin kökü ve temeli Ehlibeyt’in (a. s) velayeti ve sevgisidir. İnsanın amellerinin salih amel sayılması ve kabul ölçüsü de Ehlibeyt’in (a. s) velayetidir. Bu olmadan hiçbir amel Allah katında kabul edilmez. [Düzenle] Kuran’ı Kerim’in birçok ayetinde salih amel kavramı, Allah’a iman kavramından sonra gelmiştir. İnsanın kurtuluşu, saadeti, bağışlanması, Cennet’e girişi için iki temel şart olarak Allah’a iman ve salih amel belirtilmiştir. Ancak kim tövbe edip iman eder ve salih amellerde bulunursa artık kurtuluşa erenlerden olmayı umabilir. Her kim bir kötülük yaparsa, ona ancak yaptığının bir misli ile ceza verilir. Erkek veya kadın, her kim de mümin olarak salih amel işlerse, işte onlar cennete girerler. Orada kendilerine hesapsız rızık verilir. Kim Allah’a iman eder ve salih iş yaparsa, Allah onun kötülüklerini örter ve onu, içinde ebedi kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş budur. [Düzenle] Cuma günleri özellikle Hz. Muhammed’e (s. a. a) ve Ehlibeyt’ine (a. s) salavat göndermek ve bayram günleri salih ameller sergilemek, müstehaptır. [Düzenle]
İşlenen günah, insandaki adalet mizanını ortadan kaldırır. Tövbe ise bu mizanı tekrar oluşturur. Ancak tövbe konusunda yalnızca pişmanlığın izharı yeterli midir? Yoksa bu pişmanlıkla birlikte salih bir amel de işlenmeli midir? Bu konularda farklı görüşler vardır. Yağmur namazının salih bir kul tarafından kılınması müstehaptır. Aynı şekilde cemaat imamının insanlara istiğfarı, sadaka vermeyi, günahlardan kaçınmayi ve ayrılıkların giderilmesine emretmesi müstehaptır. [Düzenle] [Düzenle] Fıkhı Mutabık ba Mezheb’i Ehlibeyt (a.s), c. 5, s. 489
|