Taklitte Çeşitlilik
Makaleyi PDF formatında kaydet
Taklit (Arapça: التقلید) ,
İslam fıkhı alanında önemli bir yeri olan ve
Şia ve
Ehli Sünnet arasında görüş farklılığına hail olan bir meseledir. Temelde Şia fıkhında taklit,
cahilin uzmana müracaatı üzerinden ele alınır ve bu da bazı fıkhi temel kurallara dayalıdır.
[Düzenle]
Şia inancında taklit meselesinin tek merci üzerinden gerçekleşmesi gerekmez. Bu esas uyarınca önce birçok büyük
fakihin inancına göre özel şartlarda mercilerin farklı olmasının sakıncasız olmakla kalmayıp bazı hususlarda hatta lazım ve
farz olduğunu açıklamak gerekir.
[Düzenle]
Bundan ötürü, bu konuyla ilgili fetvaları burada hatırlatıp sonra da bu meselenin delillerini belirteceğiz.
İmam Humeyni, şöyle fetva vermektedir: Eğer iki
müçtehit ilimde eşit olursa, bireyler istediklerine müracaat edebilirler ve aynı şekilde bazı meselelerde birini ve bazı meseleler de diğerini taklit edebilirler.
Ayetullah Hamenei ise şöyle demektedir: Taklitte ayırım gözetmek, sakıncasız olmakla kalmayıp mercilerin her birinin belirli mevzularda daha bilgili olması durumunda kendilerinin uzmanlık alanlarına göre taklit edilmesi lazım ve farzdır.
Bir başka yerde ise şöyle yer almaktadır: Birinin ibadetlerdeki bilgisi ve diğerinin de muamelattaki bilgisi çok olan iki müçtehidin bulunduğu yerde ihtiyat gereği her ikisini taklit etmek gerekir.
Aynı şekilde şöyle beyan edilmiştir: Eğer iki müçtehit bilgi açısından eşit olursa mukallit istediği birini taklit edebilir veya eğilimi olması halinde bazı meselelerde birini ve bazı diğer meselelerde de ötekini taklit edebilir.
Bundan dolayı, tüm meseleler hakkında bir müçtehidi taklit etme gerekliliğiyle ilgili olarak belirttikleriniz, birçok
alim tarafından ret edilen bir husustur. Fakat ayırım gözetmek ile dönmek arasında fark gözetmek ve bu ikisini eşit görmemek gerekir.
[Düzenle]
Bu konuda kısa bir açıklama da yapacağız. Belirtilen noktaların açıklığa kavuşması için birkaç hususa değinmek lazımdır.
Fıkha ait her konu hakkında taklit etmek maksadıyla her şahsın özel bir müçtehidi seçmesi gerekliliği hakkında belirtilen delil şöyle açıklanmıştır:
Fıkhi herhangi bir konu hakkında genel bir şekilde olsa da
imamların (a. s) bir hükmünün olduğunu kesinlikle biliyoruz.
Din alimleri ve
muhaddisler, imamlar (a. s) tarafından hüccet olarak ve bu gibi meseleleri açıklayan otoriteler sıfatıyla atandıklarını belirtirler.
Rivayetlerden de belli olduğu üzere (
Gaybet-i Kübra zamanında) özel bir bilgin bu iş için tayin edilmemiştir, sadece ilgili bilginlerin özellikleri belirtilmiştir.
Bizler, tüm alimlerin
mukallidi olamayız. Çünkü onların bazı meselelerde görüş ayrılıkları bulunmaktadır. Aynı şekilde tanınmayan bir şahsın mukallidi de olamayız; çünkü tanınmayan birey gerçekte yoktur. Kendi başına ve taklitsiz yapılan amel de akıl ve
Müslümanların süregelmiş geleneklerine aykırıdır. Bu esas uyarınca rivayetlerde belirtilen özelliklere dikkat ederek onlardan birini taklit etmek maksadıyla seçmemiz gerekmektedir ve bu seçimimiz çok önemlidir.
Bir müçtehidi seçtikten ve bir konuda onu taklit ettikten sonra aynı mevzu hakkında bir başka müçtehidi taklit edemeyiz; çünkü bir konuda iki farklı taklit mümkün değildir. Elbette ikinci müçtehidin
fetvası birinci müçtehidin fetvası gibi olabilir veya ikinci müçtehidin birinci müçtehitten daha bilgili olduğu ve önceki taklit fiilimizin esasen doğru olmadığı ortaya çıkabilir.
Taklitte ayırım gözetmek ile taklit etmekten dönmek arasındaki fark hakkında ise şöyle söylemeliyiz:
Alimlerin eşit olduğu veya bazılarının birtakım konularda uzman ve diğer bazılarının da başka konularda uzman olduğu bir yerde bizim baştan itibaren sayılı bazı meselelerde bir müçtehidi ve bir dizi başka meselede de bir başka müçtehidi taklit etmemize denir. Belirtilen fetvalara göre bu taklit biçiminin bir sakıncası yoktur.
Bir konuda geçmişte belirli bir müçtehidi taklit ediyorken, aynı konuda bir başka müçtehidi taklit etmemize denir. Bu husus önceki meseleye benzememekte ve fakihlerin çoğunluğunun görüşüne göre birtakım özel durumlar dışında caiz değildir. İmam Humeyni, bu hususta şöyle buyuruyor: Yaşayan bir müçtehitten dönmek ve yaşayan bir başka müçtehidi taklit etmek için iki olasılık var olabilir: Ya ikincisi birincisiyle eşittir ki bu durumda dönmek caizdir ya da ikincisi birincisinden daha bilgilidir ki bu durumda da mukallidin kendi müçtehidini değiştirmesi farz olur.
Tabii olarak ikinci müçtehidin daha bilgili veya en azından birinci müçtehidin düzeyinde olduğundan emin değilsek, delilsiz bir şekilde taklitte değişikliğe girişemeyiz. Bazı fakihler bu meseleyi şöyle açıklamışlardır: Meseleyle amel etmeden önce merci değiştirmenin bir sakıncası yoktur, ama ondan sonra caiz değildir.
Şu noktanın da açıklanması gerekmektedir. En bilgili müçtehidi taklit ederken kendisinin belirli bir konu hakkında fetva vermediğine ve belirtilen konu hakkında
ihtiyata inandığına rastlarsak, böyle durumlarda belirli şartlar çerçevesinde daha aşağı bir seviyede yer alan ve de ilgili hususta açık fetvası bulunan başka müçtehitlere müracaat edebilir ve onların fetvalarına göre amel edebiliriz.
Dikkat edilmesi gereken son nokta şudur:
Mümin bireyler değişik müçtehitleri taklit etmenin caiz oluşu hususunu bahane edip her konuda şahsi temayüllerinin bulunduğu özel bir fetvaya yönelmemeli ve gönüllerindeki fetvayı veren müçtehide müracaat etmemelidir. Örneğin biz saygın bir müçtehidi taklit ediyorsak ve kendisi tütün kullanmanın
oruca bir zarar vermediği fetvasına sahipse, biz de belirtilen fetva esasınca amel ederiz ve bunun hiçbir sakıncası da olmaz. Ancak tütün kullanmanın orucu bozduğu fetvasına sahip olan bir müçtehidi taklit ediyorsak, lakin tütün kullanmaya olan isteğimizden ötürü onu
caiz gören bir başka müçtehide yönelir ve kendisini taklit edersek, gerçekte böyle bir davranışı taklit olarak adlandıramayız ve bu yöneliş sadece kendi amellerimize bahane bulmak için olacaktır.
[Düzenle]
[Düzenle]
İslamquest sitesi "Fıkıhta Müçtehitlerin Farklılığı" makalesinden yararlanılmıştır.