büyük günahlar

Makaleyi PDF formatında kaydet



Büyük günahlar (Arapça: مرتکب الکبیرة) , İslam literatüründe yer alan ve insanın Allah’ın emir ve yasaklarına itaatsizlik ettiği bazı durumlarda kullanılan bir ifadedir.


Kuran’da Büyük Günahlar

[Düzenle]

Belirtmek gerekir ki, günahların küçük ve büyük diye ikiye ayrılması Kuran’ı Kerim kaynaklıdır. Buna bazı örnekler verilebilir:
“Size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin kusurlarınızı örteriz ve sizi ’onurlu-üstün’ bir makama sokarız. ”
[1] Nisa, 31.    

“ (Bunlar,) Büyük günahlardan ve çirkin -utanmazlıklardan kaçınanlar ve gazaplandıkları zaman bağışlayanlardır…”
[2] Şura, 37.    

“Ki onlar, ufak tefek günahlar dışında, günahın büyük olanından ve çirkin utanmazlıklardan kaçınırlar. ”
[3] Necm, 32.    


Büyük ve Küçük Günahlar Hangileridir

[Düzenle]

Bir taraftan günahların hangilerinin büyük, hangilerinin küçük olduğu hususunun Kuran’da açıklanmaması, diğer taraftan büyük günahın durum ve konumunun ne olduğunun bilinmemesi İslamî fırkalar arasında önemli tartışmalara yol açmıştır.
Şii rivayet kitaplarında hangi günahların büyük olduğunu konusunda birçok rivayet mevcuttur.
[4] Vesail-uş Şia, c. 15, Bab 46, s. 318
Diğer mezheplerin kelami ve tefsir kitaplarında da büyük ve küçük günahlar tanıtılmıştır.
Büyük günahların sahip olduğu konum için her şeyden önce belirtmek gerekir ki:

Büyük Günahlar Hakkında Görüşler

[Düzenle]

Birçok İslami mektepte büyük günahın konumu, dini öğretilerden çok siyasi olaylardan kaynaklanmaktadır. Bu konuda görüş öne süren mektepler sırasıyla şöyledir:

← Mürcie’nin Görüşü


Bu fırkaya göre iman amelden önce gelir. Yani bir kimse şahadet getirip Müslüman olursa artık hiçbir günah onun cennete girmesine engel olamaz. Böyle bir düşünce Emevi sultanları tarafından hararetle destekleniyordu. Bu görüş, Ehlibeyt’i (a.s) ve günahsız halkı şehit eden, içki içen, dünyaya aşırı düşkün olan Emevi sultanlarının da hayırlı bir akıbeti olacağını, onların da cennete gideceklerini dikte etmektedir. Çünkü onlar zahirde iman sahibiydiler ve namaz, oruç, hac vs. amelleri yerine getiriyorlardı!

←← Mürcie’nin Delili


Bu fırkanın alimleri inançlarını Kuran’ın bazı ayetlerine dayandırıyorlar. Örneğin diyorlar ki: Bakara suresinin 3’ten 5’e kadar olan ‘Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar. Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar. İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır’ ayetlerinde büyük günah işlememeyi kurtuluşa ermenin şartı olarak saymamıştır.

←← Delile Verilen Cevap


Ancak onlar bu özelliklerin 2. ayette geçen takvalılara ait olduğunu ve takvanın da büyük günahla uyuşmadığını unutuyorlar.
[5] Tayyib, Seyyid Abdulhüseyin, Atyeb-ul-Kur’an Fi Tefsiri’l-Kur’an, c. 1, s. 258-259, İntişarat-ı İslam, Tahran, 1378 h. ş
Böyle bir inanç, sözde Müslümanların günaha bulaşmaları için ellerini öylesine açık bırakıyor ki Müslüman olduklarını söyleyerek her türlü cinayeti işleyebilmekteler!
İmam Sadık (a. s) bu konuda şöyle buyuruyor: ‘Mürcie, biz Ehlibeyt’i katleden Beni Ümeyye’nin de mümin olduğuna inandığı için Ehlibeyt şehitlerinin kanı onlarında yakasına yapışacaktır. ’
[6] Kuleyni, Muhammed b. Yakup, el-Kafi, c. 2, s. 409, h. 1, Daru’l-Kutub el-İslamiyye, Tahran, 1365 h. ş


← Haricilerin Görüşü


Müslüman olan herkesin pak olduğuna inanan ve sultanların zulümlerine kılıf uyduran Mürcie’nin tam aksine İslam toplumunda ifratçı başka bir fırka baş gösterdi. Bu fırkaya göre büyük günah işleyen herkes kafir ve mürteddir, canı ve malı mübahtır. Kendisine dini bir görüntü veren bu inancın da kökü siyasi olup Sıffin savaşından sonra İmam Ali’nin (a. s) hakemiyeti kabul etmesiyle ortaya çıktı. Kendilerine Harici veya Marikin denilen bu grup önce Kuran’ın bazı ayetlerine (Hüküm ancak Allah’ındır)
[7] Enam, 57
[8] Yusuf, 40.    
[9] Yusuf, 67.    
dayanarak hakemiyeti büyük günah saymış, sonra Peygamberin (s. a. a) halifesine kafir hükmü vererek Onunla savaşmışlardır.
[10] Nasır, Mekarim Şirazi, Tefsir-i Numune , c. 9, s. 418-419, Daru’l-Kutub el-İslamiyye, Tahran, 1374 h. ş
O günden sonra büyük günah işleyen herkesin kafir olduğunu ve ebedi olarak cehennemde kalacağını savunmuşlardır!
[11] Biharu’l Envar, c. 33, s. 421, Bab 25, Müessessetü’l Vefa, Beyrut, 1404 h. k
Onlara göre gerçekte imanın herhangi bir değeri yoktur, asıl olan ameldir. İmanı, temeli zayıf ve yıkılma imkanı olan bir bina olarak görür ve düşen her tuğlayla binanın çökeceğine inanırlar. Bu fırkanın önde gelenlerinin maksatları siyasi olmasına rağmen takipçilerinin çoğu cehaletlerinden dolayı onların bu hilelerini dini sanarak onlara kandılar. Bu fırka önceki fırkanın yani kurnazca hakim güçlerin zulümlerine kılıf uyduran Mürcie’nin aksine güya dini ihya etme çabasındaydılar. Bu yüzden İmam Ali (a. s), Mürcie itikadının ortaya çıkma kaynağı olan Emevi itikadını Harici inançtan daha kötü olduğunu söylüyordu.
[12] Nehcü’l Belağa, Hutbe 61, İntişarat-ı Daru’l-Hicret.


← Mutezile’nin Görüşü


Bu arada, büyük günah işleyen Müslümanların ‘Durumu iki durum arasında olan kimse’
[13] Bu deyim, Mutezile’nin ‘Ne cebir var, ne de ihtiyar’ görüşünde de kullanılmış ve Şia da onu teyit etmiştir. Ancak ileride de göreceğimiz gibi, Şia bu deyimi büyük günah işleyen müminin konumu hususunda kabul etmemektedir.
görüşüne sahip olan Mutezile diye bir itikat da vardır. Mutezile’ye göre büyük günah işleyen Müslüman ne mümindir, ne de kafir. Bu itikat, Şii itikadına yakın olsa da iman ile küfür arasında kalan yerin ne manaya geldiği tam olarak bilinmediğinden Şii itikadından ayrılmaktadır.

← Şia’nın Görüşü


Şia’nın büyük günah işleyen kimsenin konumu hakkındaki görüşünün anlaşılması için büyük günah işleyenlerin birbirlerinden ayırt edilmesi gerekir. Şia’ya göre büyük günah işleyenler şu gruplara ayrılırlar:

←← Müminler


Şia mektebinde iman, genel ve özel olmak üzere ikiye ayrılır. Genel iman, diğer İslami mektepler göz önüne alınmaksızın İslam’a iman etmektir. Özel iman ise İslam’ın şartlarının yanı sıra Peygamberin (s. a. a) Ehlibeyt’inin (a. s) velayet ve imametine de iman etmektir. Birçok rivayette böyle bir ayrım yapılmıştır. Örneğin bir rivayette İmam Sadık (a. s) şöyle buyuruyor: ‘İslam, iki şahadeti getirmek, namaz kılmak, zekat vermek, hac farizalarını yerine getirmek, ramazanda oruç tutmaktır. İman ise bunların yanı sıra velayeti kabul etmeyi de gerektirir. ’
[14] Kuleyni, Muhammed b. Yakup, el-Kafi, c. 2, s. 24-25, h. 4


←← İman Etmeyenler


Nice kafir var ki, genel iman dairesinin dışındadır ve nice Müslüman da var ki genel imana sahip olmalarına rağmen Ehlibeyt mektebini kabul etmemiştir; dolayısıyla özel imandan yoksundurlar.
Doğal olarak bu grupta olanların hepsi için eşit şekilde hüküm verilemez. Örnek olarak onlardan ikisini getiriyoruz:

←← Mustazaflar


Hak din hakkında fazla bilgi sahibi olmadıkları için onu tanıyamayan kimselerdir. Böyle kimseler fıtri kurallara uydukça ve başkalarının haklarına tecavüz etmedikçe, büyük günah işlerlerse dinin tanımadıklarından dolayı Allah bu günahları bağışlayabilir.

←← İnatçılar


İnatçılar veya mücadeleciler, hak din kendilerine delille ispat olduğu halde dünyevi menfaatlerinden dolayı onu kabule yanaşmayan kimselerdir. Böylelerinin iman getirmemesi yalnız başına cehenneme gitmeleri için yeterlidir. Ayrıca diğer büyük günahları da işlerlerse azapları da artar. Nahl suresinin 88. ayeti bu konu hakkındadır.
Şimdi yukarıda zikredilenleri dayanarak sözde Şia mektebine inandığı halde büyük günah işleyen kimselerin durumuna göre büyük günahın nasıl bir yere sahip olduğuna bakalım.
Şii alimler, bu alanda çeşitli ve bazen de farklı gibi görünen rivayetlere dayanarak şöyle diyorlar: Ne Mürcie gibi böyle günahkarların cehennemden kurtulup cennete gideceklerini söyleyebiliriz, ne Hariciler gibi büyük günah işler işlemez ebedi olarak cehennemde kalacaklarını, ne de Mutezile gibi iman ve küfür sınırının dışında kaldıklarını söyleyebiliriz. Büyük günah işleyen müminler fasık müminlerdir, eğer cennete gitmek istiyorlarsa kaybettikleri adaleti yeniden kazanıp çaba harcamaları gerekmektedir. Yoksa her günah işledikçe imanın derecelerinden bir derece düşer ve sonunda öyle bir duruma gelirler ki, tövbe kapısı açık olmasına rağmen tövbe edemeyecek, dolayısıyla cehenneme gideceklerdir. Başka bir deyişle, Şia inancına göre her ne kadar imanın önceliği varsa da iman ve amel birbirlerini gerektirmektedirler. İmanı olduğunu söyleyip de dinin emirlerini yerine getirmeyen kimsenin imanlı olduğu söylenemez. Gerçekte de amelin olmaması değil imanın olmaması insanı cehenneme götürür.

Şia'nın Temel Düşüncesi

[Düzenle]

Dolayısıyla bu alandaki Şia inancını şöyle özetleyebiliriz:
1- İmanlı birinin günahlarının tümü büyükte olsa bağışlanabilir. Ancak kul hakkına ait günahlar için helallik alınmalıdır.
2- Büyük günahları işleyenler tövbe etmedikleri sürece imanın yüce derecelerinden biri olan adalet makamından düşerler. Ama mümin sınıfından çıkmazlar.
3- Devamlı büyük günah işleyen kimse gerçek manada tövbe etmez veya günahını telafi yoluna gitmezse sonunda bu onu iman dairesinden çıkarır.
4- Velayete inanıp iman etmek büyük veya küçük günah işlemek için bahane olamaz.
5- Gerçek mümin manevi anlamda korku ve ümit arasında olan kimsedir.
Şimdi yukarıdaki maddeleri daha geniş şekilde ele alalım:

İnsanların Günah İşleme Sebebi

[Düzenle]

İnsanlar iki sebepten dolayı büyük günah işlerler.
Ya dine inanmadıkları için günah işlerler; bu durumda günahkar olmalarının yanı sıra imanları da olmadığından mümin sınıfından çıkarlar.
Yahut inanç sahibidirler ama şeytanın vesveseleri ve şehvetleri kendilerini bazı günahları işlemeye sevketmektedir. Bunların akıbeti tartışmalıdır. Allame Hilli, Şerh-i Tecrit adlı eserinde, günah işleyen herkesin ebedi olarak ateşte kalacağına inanan Haricilerin inancını reddederek şöyle buyuruyor: ‘Büyük günah işleyen müminin cehennemde ebedi kalacağına inanırsak, bütün ömrünü ibadetle geçiren kimse, ömrünün sonuna doğru imanını kaybetmeden bir günah işledi diye, bütün ömrünü günah ve şirkle geçirenle aynı seviyede tutmak, her ikisinin de ebede kadar yan yana cehennemde olacaklarını farz etmek mümkünü olmayan bir şeydir. Çünkü bu tamamen akıl ve mantığa aykırıdır.
[15] Muğniye, Muhammed Cevad, Tefsir-i Kaşif, c. 1, s. 139 (Şerh-i Tecrit’ten naklen) , Daru’l-Kutub el-İslamiyye, Tahran, 1424 h. k

Dolayısıyla büyük günah işleyen mümine kafir diyemeyiz. Allah’ın geniş rahmetini ve kullarının günahlarını bağışlayacağını gösteren birçok ayetin
[16] Bakara, 192
[18] Enam, 147.    
[19] Araf, 156.    
[20] Gafir, 7.    
[21] Nuh, 10.    
böyle kimselere faydası olmayacaksa kime faydası olacak?
Ancak günahkar kimselerin mümin olup olmadıklarını da Allah bilir. Nitekim Kuran’da şöyle buyuruyor: ‘İçinizde ne var, Rabbiniz, sizden daha iyi bilir. Düzgün ve temiz kişiler olursanız şüphe yok ki o, tövbe edip hakka dönenlerin suçlarını örter. ’
[22] İsra, 25.    
Allah öylesine affedici ve büyüktür ki hatta affını tövbe etme şartına bile bağlamadığı
[23] Hür Amuli, Muhammed b. el-Hasan, Vesail-uş Şia, c. 15, s. 334, h. 20669, Müesseset-ü Alu’l-Beyt, Kum, 1409 h. k, İmam Sadık’ın (a. s) ‘Biz büyük günah işleyenlere şefaat edeceğiz, ama gerçek manada tövbe edenler iyilerden olup, bizim şefaatimize de ihtiyaçları olmayacaktır. ’ diye buyurduğu rivayet edilmiştir.
gibi şirkin dışında bağışlanmayı hakkeden herkesi bağışlayacaktır.
[24] Nisa, 48
[25] Nisa, 116.    
Birçok rivayette bu affın büyük günahları işleyenleri de kapsamına aldığı açıkça belirtilmiştir.
[26] el-Kafi, c. 2, s. 284, h. 18.

Kuran’da öyle ayetler var ki, bundan da öteye geçerek iman getirmek şartıyla geçmiş günahları hatta şirkinde bağışlanacağı müjdelemekteler! ‘De ki: Ey nefislerine uyup hadden aşırı hareket eden kullarım, Allah rahmetinden ümit kesmeyin; şüphe yok ki Allah, bütün suçları örter, şüphe yok ki o, suçları örter, rahimdir
Ancak bunlar Allah ile kul arasında olan günahlarla ilgilidir. Yetim malı yemek, yalan yere şahitlik yapmak gibi büyük günahlardan dolayı zarar görenlerden imkan dahilinde helallik almak gerekir. Zira Emirü’l Müminin’in (a. s) buyruğuna göre kıyamette böyle günahlar dikkatle incelenecek ve onlara asla göz yumulmayacaktır.
[28] Nehcü’l Belağa, Hutbe 176.

Yukarıda söylenenlerden yola çıkarak günahkar mümine, günahından dolayı nimete nankörlük etti diye ona kafir ya da mürted diyemeyiz. Yine daha önce söylendiği gibi Haricilerin inancı siyasi olup ayet ve rivayetlerle tezat halindedir.

← Sözde İmanın Etkisi


Görüldüğü üzere Mürcie, hakim güçlerin gayri meşru işlerine kılıf uydurmak için büyük günahları, hatta geniş manada bile imana zarar vermediğine inanmasına karşın Şii inancına göre büyük günah işleyenler kafir olmazlar ama imanın yüce derecelerinden aşağı düşerler.
[29] el-Kafi, c. 2, s. 284-285, h. 21
Böyleleri bir camide cemaat imamı bile olamazken, nasıl olur İslam toplumuna imam ve halife olabilirler?
[30] Vesail-uş Şia, c. 18, s. 313-318, bab 11

Rivayetlere göre büyük günah işleyenler adalet gibi imanın yüksek makamlarından yoksun olan kimselerdir. Dolayısıyla onların İslami mahkemelerdeki tanıklıkları kabul edilmez,
[31] Vesail-uş Şia, c. 27, s. 391, h. 34032.
onlarla ilişki kurulmaz, evlenilmez..
[32] Vesail-uş Şia, c. 25, s. 312, h. 31987.
Böyle birisi nimete nankörlük eden kafir hükmünde olup tövbe etmez ve geçmiş amellerini ıslah etmezse cehenneme gidebilir.
[33] Vesail-uş Şia, c. 15, s. 338, h. 20683.
Kısacası sözde iman, bütün günahların bağışlanmasını garanti etmez.

← Günah ve Tövbe İmkanı


Günah ne kadar çok olursa tövbe imkanı da o ölçüde azalır. Günahı çok olan bazı kimseler, tövbe kapısı açık olsa da tövbe etmek kendilerine nasip olmayabilir. Bu konuda dikkatlerinizi iki rivayete çekiyoruz:
Birincisi İmam Sadık’tan (a. s) nakledilen, kasıtlı olarak mümin birini öldüren kimse hakkında sorulduğunda İmam (a. s) , onun tövbesinin kabul olmayacağı konusuna girmeden: ‘Böyle biri (günahının büyüklüğünden dolayı) tövbe etmeye muvaffak olmayacaktır. ’
[34] Vesail-uş Şia, c. 29, s. 32, h. 35077.
diye buyurduğu rivayettir.
İkincisi de Emirü’l Müminin’den (a. s) nakledilen rivayettir. İmam (a. s) şöyle buyuruyor: ‘İmanlı kimsenin 40 savunma kalkanı vardır, melekler de onu kanatlarıyla korumaktalar. Ne zaman büyük günah işlense o kalkanlardan biri düşer. Böyle devam ederse iş öyle bir yere gelir ki, her türlü günahı işler ve bununla iftihar da eder! Sonunda ise biz Ehlibeyt’in düşmanı kesilir!
[35] Kuleyni, Muhammed b. Yakup, el-Kafi, c. 2, s. 279, h. 9.

Hatırlatmak gerekir ki, küçük günahta da ısrar edilirse bu ısrar onu büyük günaha çevirir.
[36] Vesail-uş Şia, c. 15, s. 337-338, h. 20681.


← İman Amel İlişkisi


Rivayetlerde iman ve velayetin temel, amelin ise onun kolu olduğu belirtilmiştir. Bu doğrudur ve mantığa uygundur, ancak ondan yanlış bir mana çıkarılmamalıdır. Şu iki rivayete dikkat edin:
Muhammed b. Marid diyor ki: ‘İmam Sadık’a (a. s) ‘İmanın varsa istediğini yapabilirsin. ’ dediğinizi duydum doğru mu?’
[37] Rivayetin diğer kısımlarına baktığımızda sanki ravi İmamın sözünü ‘İman sahibi olmakla istediğin günahı işleyebilirsin! ’ şeklinde anlamıştır.
diye arz ettiğimde İmam (a. s) bunu teyit etti. Ben şaşırarak ‘İmanlı kimse hatta zina edip, hırsızlık yapıp şarap içse de mi?’ diye yeniden sorduğumda ‘İnna Lillah ve İnna ileyhi raciun’ diye buyurdu, ‘Benim sözümden böyle bir şey çıkarmak çok insafsızlıktır. Bizler (Masum İmamlar) her amelimizden sorumlu olduğumuz halde Şiilerimiz hiçbir şeyden sorumlu olmazlar mı? Benim bu sözümün manası şudur: İmanın olursa ister küçük olsun, ister büyük güzel amelden istediğini yap; zira (imanın olduğunu varsayarsak) Allah amelini kabul edecektir. ’
[38] Vesail-uş Şia, c. 1, s. 114-115, h. 287.

-Bir başka rivayet şöyledir: ‘Ali’yi sevmek güzel ameldir; bu sevgiyle hiçbir günah insana zarar vermez. ’
[39] İhsai, İbn-i Ebi Cumhur, Avali’l Leali, c. 4, s. 86, h. 103, İntişarat-ı Seyyid-iş Şüheda, 1405 h. k

Önceki rivayetlerde olduğu gibi bu tür rivayetlerden de ‘Müslüman her türlü günahı işleyebilir’, şeklinde yanlış sonuç çıkarılabilir. Nitekim şairin biri diyor ki:
Haşr günün hesabı Ali’nin elindeyse
Ben kefilim istediğin günahı işle!
Ne var ki, Ehlibeyt’i (a. s) sevmenin, ister dünyada olsun, ister ahirette, Şiilere fayda sağlayacağına, onlara yardımcı olacağına ve büyük günahlar için aracı olup şefaat edeceklerine inansak da bu, kesinlikle yukarıdaki şiirden anlaşılan şey olmayacaktır. Şairin mübalağa yaptığını söylersek yanlış söylemiş olmayız. Zira Ali’yi seven kimse sorumsuz ve dininin düsturlarına bağlı olmayan biri olamaz. Evet, böyle biride başkaları gibi yaşamında hatalara düşebilir. Fakat Allah ve velilerini sevdiği için Onlar kendisine darılmasınlar diye
[40] Vesail-uş Şia, c. 16, s. 107-108, h. 21105
başka günah işlemez, Ehlibeyt’e (a. s) olan iman ve sevgisi yalan bir slogandan ibaret olmasın diye hemen tövbe eder ve telafi yoluna gider.
5- Bazı rivayetler insanı umutlandırıyor, bazıları da endişelendiriyorsa bunun nedeni, ne imanlı insanlara her türlü günahı işleme izni vermekte, ne de eğer günah işlemişse Allah’ın geniş rahmetinden ümitsizliğe düşürmektedir.
İmanlı bir kimse Allah’ın affına ümitli olmalıdır. Çünkü Allah affedeceğine dair vaat vermiş ve herkese (mümin olmayanlara da) tövbe kapısını açık tutmuştur. Ayrıca insan güzel ameller yaparsa onun geçmişte yaptığı yanlış amelleri telafi edeceğini de (Tekfir=Örtme) vurgulamaktadır.
[41] Bakara, 271
[43] Nisa, 31.    
[44] Maide, 12.    
[45] Maide, 65.    
[46] Enfal, 29.    
[49] Fetih, 5.    
[51] Talak, 5.    
[52] Tahrim, 8.    

Kaldı ki, insan günahkar olarak ölebilir veya günahlarının çokluğundan dolayı ömrünün sonuna kadar tövbe etmek nasip olmadığından imanını kaybedebilir ve sonuçta Peygamberin (s. a. a) ve Masumların (a. s) şefaatine nail olmayabilir. Yine bazı günahlar ve kötü davranışlar veya daha önce yapılan güzel amellerin yok olmasına veya etkisiz hale gelmesine neden olan imanın zayıflaması ve yok olması ihtimalinden dolayı (tedbir) ,
[53] Bakara, 217
[54] Maide, 5.    
[55] Maide, 53.    
[56] Enam, 88.    
[57] Hud, 16.    
[58] Ahzab, 19.    
imanlılar da endişe duyabileceklerdir. Bu yüzden manevi yaşamda hem ümit içinde olunmalı hem de endişeli ve bu iki kanatla güzel bir şekilde hedefe doğru yol alınmalıdır.

Dipnot

[Düzenle]
 
1. Nisa, 31.    
2. Şura, 37.    
3. Necm, 32.    
4. Vesail-uş Şia, c. 15, Bab 46, s. 318
5. Tayyib, Seyyid Abdulhüseyin, Atyeb-ul-Kur’an Fi Tefsiri’l-Kur’an, c. 1, s. 258-259, İntişarat-ı İslam, Tahran, 1378 h. ş
6. Kuleyni, Muhammed b. Yakup, el-Kafi, c. 2, s. 409, h. 1, Daru’l-Kutub el-İslamiyye, Tahran, 1365 h. ş
7. Enam, 57
8. Yusuf, 40.    
9. Yusuf, 67.    
10. Nasır, Mekarim Şirazi, Tefsir-i Numune , c. 9, s. 418-419, Daru’l-Kutub el-İslamiyye, Tahran, 1374 h. ş
11. Biharu’l Envar, c. 33, s. 421, Bab 25, Müessessetü’l Vefa, Beyrut, 1404 h. k
12. Nehcü’l Belağa, Hutbe 61, İntişarat-ı Daru’l-Hicret.
13. Bu deyim, Mutezile’nin ‘Ne cebir var, ne de ihtiyar’ görüşünde de kullanılmış ve Şia da onu teyit etmiştir. Ancak ileride de göreceğimiz gibi, Şia bu deyimi büyük günah işleyen müminin konumu hususunda kabul etmemektedir.
14. Kuleyni, Muhammed b. Yakup, el-Kafi, c. 2, s. 24-25, h. 4
15. Muğniye, Muhammed Cevad, Tefsir-i Kaşif, c. 1, s. 139 (Şerh-i Tecrit’ten naklen) , Daru’l-Kutub el-İslamiyye, Tahran, 1424 h. k
16. Bakara, 192
17. Bakara, 225.    
18. Enam, 147.    
19. Araf, 156.    
20. Gafir, 7.    
21. Nuh, 10.    
22. İsra, 25.    
23. Hür Amuli, Muhammed b. el-Hasan, Vesail-uş Şia, c. 15, s. 334, h. 20669, Müesseset-ü Alu’l-Beyt, Kum, 1409 h. k, İmam Sadık’ın (a. s) ‘Biz büyük günah işleyenlere şefaat edeceğiz, ama gerçek manada tövbe edenler iyilerden olup, bizim şefaatimize de ihtiyaçları olmayacaktır. ’ diye buyurduğu rivayet edilmiştir.
24. Nisa, 48
25. Nisa, 116.    
26. el-Kafi, c. 2, s. 284, h. 18.
27. Zümer, 53.    
28. Nehcü’l Belağa, Hutbe 176.
29. el-Kafi, c. 2, s. 284-285, h. 21
30. Vesail-uş Şia, c. 18, s. 313-318, bab 11
31. Vesail-uş Şia, c. 27, s. 391, h. 34032.
32. Vesail-uş Şia, c. 25, s. 312, h. 31987.
33. Vesail-uş Şia, c. 15, s. 338, h. 20683.
34. Vesail-uş Şia, c. 29, s. 32, h. 35077.
35. Kuleyni, Muhammed b. Yakup, el-Kafi, c. 2, s. 279, h. 9.
36. Vesail-uş Şia, c. 15, s. 337-338, h. 20681.
37. Rivayetin diğer kısımlarına baktığımızda sanki ravi İmamın sözünü ‘İman sahibi olmakla istediğin günahı işleyebilirsin! ’ şeklinde anlamıştır.
38. Vesail-uş Şia, c. 1, s. 114-115, h. 287.
39. İhsai, İbn-i Ebi Cumhur, Avali’l Leali, c. 4, s. 86, h. 103, İntişarat-ı Seyyid-iş Şüheda, 1405 h. k
40. Vesail-uş Şia, c. 16, s. 107-108, h. 21105
41. Bakara, 271
42. Âl-i İmran, 195.    
43. Nisa, 31.    
44. Maide, 12.    
45. Maide, 65.    
46. Enfal, 29.    
47. Ankebut, 7.    
48. Zümer, 35.    
49. Fetih, 5.    
50. Tegabün, 9.    
51. Talak, 5.    
52. Tahrim, 8.    
53. Bakara, 217
54. Maide, 5.    
55. Maide, 53.    
56. Enam, 88.    
57. Hud, 16.    
58. Ahzab, 19.    
59. Zümer, 65.    
60. Hucurat, 2.    


Kaynakça

[Düzenle]

İslamquest sitesi "Şia Nezdinde Büyük Günahın Hükmü" makalesinden yararlanılmıştır.    






جعبه ابزار