Şiilik'in Ortaya Çıkışı

Makaleyi PDF formatında kaydet



Şiilik tarihi açısından genel ve kapsamlı bir bakışla Şiîlik’in ortaya çıkış tarihini, İslam tarihi dışında özel bir tefsir ile sunmaya çalışmak yerine, Şiîlik’in doğuşunu İslam’ın doğuşuyla birlikte ele almak gerekir.
[4] Seyit Hüseyin Nasr, İran ve İrfan’daki (Teşeyyu ve Tasavvuf) bölümü, S. 27



İslam Dünyasında İlk Ayrılıklar

[Düzenle]

Peygamber’in (s. a. a) vefatından sonra, tarihi olayların oluşumunda ve karşılaşılan siyasi, fikri, akidevi ve şer’i meselelerde İslamî “Ümmet ve cemaat” içerisinde zamanla birbirinden farklı ve bazı konularda tamamen zıt görüşlü ve birbirlerine düşmanlık besleyen iki grup oluşmuştur.

Şiilik Hakkında Ortaya Atılan İddialar

[Düzenle]

Eski ve yeni, Müslüman ve oryantalist (doğu uzmanları) araştırmacıların ve yazarların birçoğu, Şiîlik’in tarihte ortaya çıkışı ve yayılması konusunda, bazen haksız ve doğru olmayan kanıtlar, bazen de yetersiz bilgi veya inat ve mezhebi eğilimler nedeniyle, hakikatten uzak varsayımlar öne sürmüşlerdir. Örnek olarak bu varsayımlardan birkaçına değinelim:

← İntikam Duygusu


Şiîlik, İranlıların kudretli ve heybetli imparatorluklarının bedevi Araplar ve yeni Müslümanlarca yenilgiye ve hezimete uğraması karşısında ortaya çıkan intikam alma duygusunun bir ürünüdür. İranlılar sonuç olarak görkemli uygarlıklarını ve efendilik unvanlarını kaybettiler ve Müslümanlardan intikam almaya ve İslam’ı bozma fikrine koyuldular. Onlar bu hedeflerine, Şiîliği ortaya çıkararak veya kendilerini Şiîliğe yakınlaştırarak ve İslam ümmeti arasında sorunlar icat ederek ulaşmaya çalıştılar.
[6] Şia, s. 56    
[7] Mutahhari, Hademati Mutegabil İran ve İslam, Mecmua’yı Asar, c. 14., s. 130 ve 131
[8] Ahmet Emin, Fecrul- İslam 277. s. .
[9] İbni Hazm Zahiri, El- Fasl, s. 273


← Kahtani Araplar


İmam Ali’nin (a. s) ilk Şiî ve yarenlerinin çoğunluğunu oluşturan ve kendi geçmiş kültürlerinin etkisinde kalan Kahtani Araplar (güneyliler ve Yemeniler) , Şiîliği ortaya çıkardılar. “Vasi” ve “Varis” gibi onların köklü kültürel sünnetlerinden esinlenmiş terimler Şiî sözlüklerine girmiştir.
[10] Tarih-i Şia, s. 17., Hüseyin Muhammed Caferi, Teşeyyu der Mesir-i Tarih kitabında bir miktar bu tahlile yakınlaşmıştır.


← Abdullah İbn Sebe İddiası


Bu konuda en revaçta olan görüşlerden birisi de Şiî mezhebinin kurucusu varsayılan Yahudi asıllı “Abdullah İbn Sebe”nın, bazı Yahudi düşünce ve öğretilerden alıntı yapıp onları, İslam’ın bazı öğretileriyle devşirme yoluyla bu mezhebi ortaya çıkardığı görüşüdür. O, İmam Ali (a. s) taraftarlığı adı altında ve Ali (a. s) hakkında yazdığı “Akval-i Galiyane” kitabıyla, sonraları Ali Şia’sı olarak tanınan topluluk arasında hedefini gerçekleştirmiştir.
[11] El-Makalat vel-Firak, s. 20
[13] Fecrul İslam, s. 277 ve 278 Ahmet Emin, meşhur oryantalist yazar Velhavezn’in de Şialığın Yahudi İbni Sebe düşüncelerinden doğma olduğunu belirttiğini nakletmiştir.


← Sasaniler ve İmam Hüseyin


Batılı oryantalistlerden, nasyonalist İranlılardan ve Müslüman Sünni yazarlardan ziyade, bazı yazarlar ise Sasani hükümdarı Yezdigerd’in kızı Şehribanu’nun İmam Hüseyin (a. s) ile evlenmesi ile İmam Seccad’ın (a. s) doğumu konusu üzerinde durmuşlardır.
[14] Bazı görüş sahipleri ayrıntılı olarak bu konunun isnadını değerlendirmişler ve hikâyenin bir efsane olduğunu belirtmişlerdir: Şehidi, Zindegani-yi Ali ibni Hüseyin (a. s.) , s. 7-27.
[15] Merhum Şehid Mutahhari de zikredilen konuyu inceleyerek şiddetle reddetmiştir: Hademati Mutegabil-i İran ve İslam, Mecmua-yı Asar, c. 14, s. 113-125.
Böylece Şiîliğin asıl kuruluşunun, yayılmasının ve Fars kavmi ile bu mezhebin dinî ve kültürel öğretilerinde etkileşiminin, İranlıların bu mezhebe yönelmelerinin bir ürünü olduğunu belirtmişlerdir. Bu yazarlara göre bu yönelme, evlilik bağının bir neticesidir.
[16] Örnek olarak oryantalist ve Tarih-i İran’ın yazarı Sakes diyor ki: “İmam Hüseyin’in şahadetinin bir neticesi de Şia fırkasının ortaya çıkışıdır…” s. 753 ve 754.
[17] Sordel, İslam, Tercüme: İsmail Devlet Şahi, S. 106 ve 107: İbrahim Hasan, Tarih-i İslamîs- Siyasi Ved- Dini, c. 2, s. 92


← İmam Bakır ve İmam Sadık’ın Siyaseti


Şiîlik mezhebi, Ehlibeyt (a. s) imamlarının, özellikle İmam Bakır (a. s) ve İmam Sadık'ın (a. s) çabalarının mahsulüdür. Onlar bu yolla, toplumda ruhaniyet makamını ele geçirme peşindeydiler. Bu yüzden halifelerin ve peygamber sahabelerinin aleyhine hadisler icat ederek ve kendi faziletleri ve makamları konusunda taşkınlıkta öncü olarak, Şiîliği oluşturdular.

← Sakife Olayı


Bazıları Şiîliğin ortaya çıkışını tarihi yönden Peygamber’in (s. a. a) vefatından sonra ve “Sakife”de birinci halifenin seçilmesi ile eş anlamlı olarak algılamaktadırlar.
[19] Goldzieher, El- Akide veş- Şeri’e fil- İslam, s. 189
[21] Fecrul- İslam, s. 278.
[23] Tarihul-İmamiye, s. 36.
Bunlara göre, bir gurubun Ebu Bekir’in seçilmesi konusunda sahabenin itirazı ve İmam Ali’nin (a. s) diğer halifelere karşı, hakkaniyetine dayalı konuşmalar, böyle bir iddianın delilidir.
[24] Naşi Ekber, Mesailul- İmamiye, s. 9 ve 10, Belazuri değişik yerlerde Selmani Farsi ve Zübeyir gibi bazı sahabelerin itirazını nakletmiştir. Ensabul- Eşraf, c. 2, s. 267-268 ve 274: Yakubi, Tarih, c. 2, s. 124 ve 125: Cevheri, Es- Sakife vel- Fedek, s. 38


← Üçüncü Halife Dönemi


Şiîlik, Osman döneminin sonlarında ve Cemel savaşında ortaya çıkmıştır.
[25] İbni Nedim, El-Fihrist, s. 326
[27] Tarihul- İmamiye, s. 37.


← Sıffin Savaşı


Şiîlik, Sıffin savaşında ve hakemiyet olayından sonra zuhur etmiştir.
[28] Suphi, Nazariyetul- İmamiye, s. 40.
[29] Feyyaz’ın aktardığına göre, Montgomery Watt’ın da görüşü bu şekildedir. Tarihul- İmamiye, s. 37


← Kerbela Hadisesi


Şiîlik, Kerbela olayı ve İmam Hüseyin’in (a. s) şahadetinden sonra oluşmuştur.
[30] Birçok yazarın görüşü bu yöndedir.
[31] örnek olarak: Şeybi, Es- Siletu beynet- Tasavvuf vet- Teşeyyu, c. 1., s. 23
[32] Huviyetut- Teşeyyu, s. 25-26
[33] Nazariyetul- İmamiye, s. 47-49 Bu eserde Strutman, Will Durant gibi yazarların bu görüşe sahip oldukları belirtilmiştir. Taha Hüseyin’e göre de Şia, İmam Hasan (a. s.) ın imzaladığı barış sonucu ortaya çıkmıştır. İslamîyat (Ali Vebneve) s. 973

Son dört görüşü iki şekilde tefsir edebiliriz: Birincisi, bu düşünceye sahip olanların muradı, “Şiîlik” kelimesinin çeşitli durumlarda İmam Ali’nin (a. s) takipçileri olan grup için kullanımı, revaç bulması ve özel isim haline gelmiş olmasından kaynaklanabilir. Birinci tefsire göre, son görüş olan Şiîlik kelimesinin Kerbela dramından sonra ve “Tevvabin” kıyamı sırasında revaç bulması ve resmiyet kazanması ihtimali, birçok tarihi senete dayanması sebebiyle güçlü bir ihtimaldir.

← Buveyhiler ve Safeviler


Bazıları, Şiîliğin Buveyhiler ve Safeviler gibi bazı Şiî hükümetlerinin siyasetleri ve baskıları sonucu ortaya çıktığına inanmaktadırlar.
[35] ayrıca Şia’nın açıklamalar bölümü, s. 280-284.
Safevi padişahları tasavvufi ve abartılı olan inançlarını bir diğerine aktarmış, Şiîlik adı altında da bu inançlarını kılıç ve süngü zoruyla İranlılara aşılamışlardır. Bu mezhebi de önceleri Sünni mezhep olmalarına rağmen İran’da İslam mezhebi olarak yaymışlardır.

Eleştiri ve İnceleme

[Düzenle]

Yukarıda belirtilen görüşlerin ön kabulü, Şiî mezhebinin Peygamber’in (s. a. a) hayatından sonra oluştuğu ve gerçekte İslamî bir hüviyete sahip olmayan bir akım olduğudur.

← İddiların Kökü ve Temeli


Yani bu akım kökünden kavimcilik, siyaset, intikam ve kin üzerine kurulmuş ve milliyetçi akımlar üzerine bina edilmiştir. Aslında Yahudi, Hıristiyan ve son olarak da Mecusi ve İrani sünnetler üzerine kurulmuş ve İslamî öğreti ve [[|din]] kisvesine büründürülmüştür. Aynı zamanda İbn Sebe gibi Yahudi olan ve amacı İslam ümmetinin birliğini parçalamak olan şahıslar tarafından kurulmuştur. Başka bir tabirle bu insanlar hak din ve doğru yolun karşısında -ki Ehli Sünnet onun temsilcisidir- dini saptırmak ve bidat koyma görevini üstlenmiş kimselerdir. Ehli Sünnet’e mensup mezhep uzmanları, en baştan Şiîlik akımını Ehli Sünnet çoğunluğu karşısında uydurma bir azınlık, kurtuluş fırkasının karşısındaki helak edici bir fırka, rafizi, kitaba, peygamberin ve dört halifenin sünnetine uyan müminlerin karşısında, onları terk eden bir akım olarak tanıtmışlardır. Son zamanlarda birçok batılı araştırmacı da, onlara uyarak resmiyette Şiî İslam anlayışını hak İslam dininden ayrılmış bir akım olarak kabul etmektedirler.

← Kaynaklara Müracaat Edilmemesi


Araştırmacı mantığı her mektebi veya dini doğru tanımak için ilk adımda yapılması gereken şeyin, o mektebin ilk ana ve önemli kaynaklarına müracaat edilmesine, o mekteple doğrudan temasa geçilmesine ve o mektebin taraftarlarıyla konuşarak karşılıklı anlayışla birliktelik içinde araştırma yapmayı hükmeder. Bundan da öte, muhalif gurubun, ön yargılardan ve taassuptan uzak kalmaya çalışmış kaynaklarına müracaat edilmesi gerekir. Son olarak da muhalif gurubun mutaassıp görüşlere sahip yazarların bilgilerinden faydalanılmalıdır. Zira bu kaynakların köşe bucağında araştırmanın aydınlığa kavuşmasını sağlayacak ayrıntılar mevcuttur. Açıkçası şunu dile getirmek gerekir ki yukarıda düşüncelerini aktardığımız görüş sahipleri, bu mantığa riayet etmemişler ve sonuç olarak da kendi hayal ürünlerini ortaya koymuşlardır.

← Tarihsel Yaklaşım


Şunu da eklemek gerekir ki gerçekte Şiîliğin ortaya çıkışı sorusu aslında konuyu yanlış ele almaktan kaynaklanır. Zira bu soru, şu ön kabulü gerektirmektedir ki; Şiî tarihi İslam tarihinin dışında bir tarihtir. En doğru bakış açısı ise konuyu şu şekilde ele almaktır: Şiî ve Sünni mezheplerinin ayrılması, İslam tarihinin hangi zaman diliminde gerçekleşmiştir? Bu şekilde Şiîliğin ortaya çıkış konusu ele alındığında aynı şekilde Ehli Sünnet’in de tarihte ortaya çıkışı söz konusu olacaktır. O halde ön kabulümüz, hem Şiî ve hem de Ehli Sünnet’in İslam’ın doğuşuyla ortaya çıkmadıkları değil, bilakis İslam’ın doğuşuyla birlikte ortaya çıktıkları ve kutsal İslam metinlerini iki farklı anlayışla tefsir ettikleri ve gittikçe bu farklılığın genişlediği ve tarihsel bir gerçeğe dönüştüğü yolunda olacaktır. Sonuçta da bu ayrım uç noktaya ulaşmıştır. İlk dönemde bu sorunun ortaya çıkmasını engelleyen Peygamber Efendimizin (s. a. a) varlığı olmuştur. Dinin farklı şekillerde tefsir edilmesinde mihenk taşı rolünü üstlenerek her türlü ihtilafın önünü almıştır. Bu konuda Kuran’ın emirleri sarih ve apaçık bir yapıya sahiptir. “Allah ve Peygamberi bir şeye hüküm verdiği zaman hiçbir mümin erkek ve mümin kadına kendi işlerinde (isteklerine göre) seçme yoktur. ”
[37] Ahzap, 36.    

Bu nedenle tarihi farklılıkları, tek başına bidat ve sapıklığı oluşturan temel ve muteber unsurlar olarak telakki edemeyiz. Buna dayanarak Şiîlik akımını da kendine özel tarihi olan bir azınlık olarak hüviyet kazanmış kabul edip İslamî çerçevenin dışına itemeyiz.

← Sakife’nin Doğru Analizi


İnançsal bir akımın, ansızın hiçbir ön zemine taşımadan ortaya çıktığını kabul edemeyiz. Daha önce de değinildiği gibi bazı önemli ve eski tarihi kaynaklarda bazı sahabenin Ebu Bekir’in hilafetine muhalefet ve itiraz ettikleri, gerçekte bu itirazın İmam Ali’nin (a. s) hilafet makamından mahrum bırakılmasına olduğu belirtilmiştir.
[38] Mesailul-İmamet, s. 9 ve 10.
[43] İbni Ebil Hadit, Şerh-i Nehcul-Belaga, c. 6., s. 174-204
Bu söylem açıkça Peygamber’in (s. a. a) bazı önde gelen sahabelerinin, hilafetin İmam Ali’nin (a. s) hakkı olduğunu ve bu makama diğerlerinden daha layık olduğunu bilmesiyle birlikte İmam Ali’yi himaye ettiklerini göstermektedir. Bu sahabelerin İmam Ali’yle (a. s) olan özel ve manevi bağları, onların Sakife olayına itirazda bulunmalarına sebep olmuştur. Ama burada dikkate değer nokta şu ki, ashabın İmam Ali’yle (a. s) olan özel, ruhani ve manevi bağı ansızın, birdenbire ortaya çıkmamıştır. Aksine böyle bir bağ önceden oluşmuş bir zeminede, aşamalı ve belirli bir süreçte ortaya çıkmıştır.

← Peygamber Zamanında Oluşan Sevgi


Peygamber (s. a. a) zamanında sahabeden bazılarının İmam Ali’ye (a. s) karşı özel manevi ve ruhsal bir bağ kurdukları ve git gide o Hazret’in (a. s) dostları olarak tanındıklarını gösteren önemli tarihi şahit ve deliller mevcuttur. Şiî kelimesi de işte bu zaman diliminde bu manada bu topluluğa nispet verilmiştir. Ebu Hatem Razi’nin verdiği bilgiye göre Şiîlik, en eski fırka ve mezhebin adı olup Peygamber (s. a. a) zamanında hazretin kendi dilinden duyulmuştur. Ebu Hatem’e göre Şiî, Peygamber (s. a. a) zamanında yaşayan İmam Ali’nin dostluğu ekseninde kurulmuş topluluğa verilen addır. Selman-i Farisi, Ebuzer Gaffari, Mikdat b. Esvet, Ammar b. Yasir de bu topluluğun bir parçasıdır. Tarihi kaynaklarda bu topluluk “Revvadut-Teşeyyu’” yani Şiîliğin öncüleri olarak nam kazanmışlardır. Şiîlik kelimesi sözde onlar hakkında bir anlam ifade etmiyordu. Aslında Şiilikten kasıt İmam Ali’nin (a. s) dostları, hayranları ve arkadaşları murat edilmekteydi. Ama var olan şahit ve deliller, bu topluluğun Şiîliğin kaynağı ve temel taşı olduklarını göstermektedir. Peygamber’in (s. a. a) vefatından sonra İmam Ali (a. s) döneminde, Hazreti İmam Hüseyin’in (a. s) şahadetinde ve tevvabin hareketinde tamamen farklı bir hüviyete büründü.

←← Hayru’l Beriyye Ayeti


Birçok Ehli Sünnet ve Şiî kaynaklarında aktarıldığı üzere bu topluluk Peygamber (s. a. a) zamanında, Hazret’in (s. a. a) kendi diliyle “Ali’nin Şiîleri” olarak adlandırılmışlardır. Örnek olarak “İman edip doğru işler yapanlar ise, yaratıkların en iyileridirler. ”
[45] Beyyine, 7    
Ayetinin tefsirinde Suyuti, İbni Asakir kendi senediyle Cabir b. Abdullah’tan şöyle rivayet ediyor: Biz Peygamber’in (s. a. a) huzurundaydık, Ali (a. s) geldi. Peygamber (s. a. a) dedi ki: “Canım elinde olana ant olsun ki bu adam ve Şiîleri kıyamet gününde kesinlikle kurtuluşa erenlerdir. ” İste o an yukarıda zikredilen ayet nazil oldu. İbni Hacer Heysemi de zikredilen bu ayetten sonra şu rivayeti İbni Abbas’tan nakleder: “Bu ayetin nazil oluşundan sonra Peygamber (s. a. a) , İmam Ali’ye (a. s) hitap ederek dedi ki: “Sen ve senin Şiîlerin Hayru’l Beriyye’siniz (yaratılanların en hayırlısı). Sen ve Şiîlerin Allah’ın sizden razı olduğu ve sizin de O’ndan razı olduğunuz halde kıyamette toplanacaksınız. ”
[47] Es-Sevaikul- Muhrika, s. 246 ve 247
Ayrıca yine Hacer Heysemi nakleder ki: İmam Ali’nin (a. s) kendisi Basra’da bir topluluğa Peygamber’in (s. a. a) şu sözünü nakletmiştir. “Sen ve Şiîlerin Allah’ın sizden razı olduğu ve sizin de O’ndan razı olduğunuz halde Allah’la mülakat edeceksiniz. ”
[48] Es-Sevaikul- Muhrika, s. 246 ve 247. Abdullah El-Garifi Et-Teşeyyu’ Neşuneh-Merahileh-Mukavvimatih kitabının 34-37. Sayfalarında bu rivayeti farklı senetlerle ve birçok raviden nakleder. Ayrıca on iki kaynağı dakik adresleriyle birlikte zikretmiştir ki ayetin nüzulünün İmam Ali (a. s.) ve Şiilerı hakkında olduğunu belirtmiştir. O kaynaklardan bazıları şunlardır: Menakibi Harezmi, Tefsiri Teberi, Alusi’nin Ruhul-Meani ve Belazuri’nin Ensabul-Eşraf kitabı.
Diğer kaynaklarda da örneğin: “Yenabiul-Meveddet, Nuru'l-Ebsar, Tefsir-i Teberi ve Ruhu'l-Meani” her birinde değişik şekillerde zikredilen bu hadis nakledilmiştir. Günümüz yazarlarından Ahmet Emin, Suphi, Allame Tabatabai, Seyit Hüseyin Nasr gibi İslam bilginleri Peygamber’in (s. a. a) hayatı zamanında böyle bir topluluğun var olduğunu dile getirmişlerdir.
[49] Zahiyyul-İslam, c. 3., s. 209.
[50] Nazariyetul-İmamet, s. 52.
[53] Teşeyyu’ ve Tasavvuf, s. 27 ve 28.
[54] es-Siletu Beynet-Tasavvuf vet-Teşeyyu’ c. 1, s. 23. ten nakledilerek Ed-Duri Mukaddemetun fi Tarihi Sadril-İslam, s. 72.


←← Hazreti Ali’nin (a. s) Şahsiyeti


Hazreti Ali’nin (a. s) Şiîleri genellikle toplumun alt kesiminden olan kişilerdi. İmam Ali’nin (a. s) sahip olduğu ayrıcalıklı özellikler yavaş yavaş Ona bağlanmalarına yol açtı. Hazret (a. s) Peygamber’in (s. a. a) evinde büyümüş, amcasının oğlu, damadı, ashabın içinden Ona en Yakîn olan insandı. Peygamber efendimizin (s. a. a) kendisi çeşitli münasebetlerde ve risaletinin değişik zaman dilimlerinde Hazreti Ali’yi (a. s) öven sözleri, ashaptan bazılarının Ali’ye (a. s) karşı böyle bir inanç ve bağ kurmasına ve bu bağın güçlenmesine yol açtı. Peygamber Efendimizin (s. a. a) şu sözü: “Ben ilmin şehriyim Ali’de onun kapısıdır. ”
[55] et-Teşeyyu’ Neşuneh-Merahileh-Mukavvimatih, s. 206-208
İmam Ali’nin (a. s) sahip olduğu dinî bilgi ve ferasetin göstergesi konumundadır. Hazret’in bu sözü, O önderin ve taraftarlarının dinî duruş ve davranışlarının sağlamlığına delalet etmektedir. İmam Ali (a. s) , Beni Haşim boyundan ve Kureyş kabilesinden ve Peygamber’e (s. a. a) en yakın kişi olmasına rağmen ferdi yaşantısında şatafatsız, sade, zahitçe bir hayat sürdürmekteydi. Aynı zamanda Peygamberle (s. a. a) omuz omuza risaletin en zor dönemlerinde savaşlarda eşsiz bir cesarete sahip olan ve ferdi ve toplumsal seçkin ahlaki sıfatlara sahip bir insandı. İmam’ın (a. s) şahsiyeti ve sahip olduğu sıfatlar, Onun ashabın gözünde yücelmesine, ashabın Ona gönül vermesine ve Onu Peygamber’den (s. a. a) sonra gelen ilk şahsiyet olarak tanımalarına sebep oldu. Bu özellikler yalnızca bir şahısta toplanmıştı. Bu, ashapta Ona karşı duygusal bir bağ, ruhî ve manevi birliktelik oluşmasına ve zamanla artmasına neden oldu. Öyle ki sonunda İmam Ali (a. s) eksenli özel bir topluluk olarak anılmalarına yol açtı. Bazıları bu özel bağın adını “Manevi Şiîlik” olarak tanımlamışlardır.
[56] Es-Siletu Beynet-Tasavvuf vet-Teşeyyu’ c. 1., s. 22den nakledilerek Ed-Duri Mukaddemetun fi Tarihi Sadril-İslam, 72. sayfasında Ed-Duri, Manevi Şiîlik’i Siyasi Şiîliğin karşısında göstererek diyor ki: Birincisi Peygamber (s. a. a.) zamanında vardı ve ikincisi İmam Ali’nin (a. s.) hilafet dönemi ve sonrasına dönmektedir.


Şiilik'in Asaletinin Kaynağı

[Düzenle]

İşte bu topluluk Sakife ehlinin aldığı karara itiraz ederek İmam Ali’nin (a. s) Peygamber’in (s. a. a) peşi sıra halife olması gereken yegâne şahıs olduğunu ilan etmişlerdir. Bu itiraz onların, İmam Ali’nin (a. s) Peygamber’den (s. a. a) sonra Müslümanların en üstünü ve sahabeler içinde Onun (s. a. a) halifesi olmaya en layık kişi olduğuna inandıklarını göstermektedir.
[57] İbni Haldun, bu guruba karşı itiraz ederek Ömer’in kurduğu altı kişilik şuranın sonucuna işaret ederek şöyle diyor: Onlar, dindarlıklarından ve İslam’ı koruma yolunda şefkatleri sebebiyle itirazlarını devam ettirmediler.
Bu tahlildeki en önemli nokta, bu gurubun sahip olduğu Alevi anlayışın Peygamber’in (s. a. a) zamanında var olduğu ve Onun onayını almış olmasıdır. Buna göre Şiîlik asaleten:

← İslam’ın Ali’yle (a. s) Özdeşleşmesi


İslam’ın zahiri ve batınının, Ali’nin (a. s) zahiri ve batınıyla özdeşleşmesidir. Ali’nin (a. s) İslam anlayışı öyle anlayıştır ki ilahî öğreti ve Peygamber sünnetinde hiçbir sapıklık, sapkınlık, yanlış anlama söz konusu dahi olmamıştır. Bilakis ilahi öğretilerde derin bir idrak, hakiki zahitlik anlayışı içinde arifane bir maneviyat, içi dolu bir şeriat, baştan aşağı yakîn ile dolu bir iman, mekarimul-ahlak (güzel ahlak) , erdemlilik, eşrafçılıktan uzak olma, kabilesel ve ırksal ayrıcalıklara itina etmeme, Peygamber’e (s. a. a) sorgusuz sualsiz itaat etme vb. sıfatlar O’nda tecelli etmiştir.

← Tarihsel ve Sosyal Gelişimi


Geçen zaman zarfında, Sakife olayında, Osman’ın hilafetinin son dönemleri ve katlinde, İmam Ali’nin (a. s) hilafeti döneminde, İmam Hasan’ın (a. s) barışında, Kerbela hadisesinde, İmam Bakır ve İmam Sadık’ın (a. s) gerçekleştirdikleri ilmî ve kültürel hareketlerde Şiîlik, kemal noktasına ve icmalden tafsile ulaştı. Kelamî, fıkhî, tarihî, siyasî ve toplumsal yapıda bütünüyle seçkin bir hüviyete kavuştu. İslam ümmetinin sahip olduğu iki köklü topluluktan birine dönüştü. İşte bu yüzden Şiî kelimesi, sözlük manasının dışına çıkıp ıstılah ve terimsel manada resmiyet kazandı. Bu akımın en önemli özelliği, Peygamber Ehlibeyti’nin (a. s) imamet, İslam camiasının idaresi ve İslamî öğretilerin açıklanmasındaki sözleridir.
[58] Kufe Şiilerı İmam Hüseyin’e (a. s.) –İmam Hasan’ın (a. s.) şahadetinden dolayı başsağlığı diledikleri- mektupta, İmam Hüseyin’in (a. s.) hilafetinin hak olduğunu ve kendisinden öncekilerin vasisi olduğunu açıkça belirtmiş ve İmam Hasan’ın (a. s.) dini ve maneviyatta merciliğini vurgulamışlardır. Bu senette “İmam” kelimesi o Hazretin (a. s.) hakkında gelmiştir. Mukaddemetun fi Tarihi Sadril-İslam, s. 242; Ayrıca Tarihi Teberi, c. 2., s. 257 ve 258


← İmamet ve Üstünlük


Temelde İmam Ali (a. s) eksenli bir oluşum olan Şiîlikte “İmamet” en önemli rükün ve aşılmaz bir kale ve “İmam” Şiî mezhebinin temeli, ana direği ve İslam’daki birçok tartışmanın mihveri olmuştur. Selman ve Ammar gibi kimselerin o zaman ki sözleri ve geçmişleri, ashaptan olan bu gurubun, İmam Ali’nin (a. s) sahabelerin en üstünü ve neticede Peygamber’den (s. a. a) sonra hilafete ve Müslümanların önderliğine en layık kişi olduğuna inandıklarını gösteriyor.
[62] Resul Caferiyan, Tari-hi Siyasi-yi İslam, c. 2., s. 212-216.
[63] Tarih-i ibni Mihnef, c. 1, s. 37-43
Öyleyse onların teşebbüsleri sadece siyasi değil aynı zamanda “İtikadî-Siyasî” dir.

← Ali, İrfan ve Tasavvufun Piri


Şiî İslam anlayışında başka bir tabirle Alevi İslam anlayışında İmam’ın şahsiyeti, davranışları ve Allah’ın kitabı ve Peygamber sünneti
[64] Bakınız: Tarih-i Siyasi-yi İslam, c. 2., s. 197-203 ve 210-226, 336-339
konusunda sahip olduğu derin bilgi ışığında ve ayrıca Onun muvahhidî, zahitçe ve arifane yaşam tarzından etkilenen Selman, Mikdat, Ebu Zer… gibi sahabelerin ruh, mana ve şeriatın batınına teveccüh etmeleri başlangıçtan beri var olan bir şeydi.
[65] Bakınız: Nehcul-Belaga’nın muhtelif yerlerindeki hutbe, mektup ve hikmetli sözler.
[66] örnek olarak: hikmetli sözler 229-282, 439; hutbe 213.
[67] mektup 184,218, 233, 175 ve … Ayrıca bakınız: Mutahhari, Seyri der Nehcul-Belaga, Mecmua-yı Asar, c. 16., s. 90-345
Bu iş zahitlerin ve devamında tasavvuf ehlinin İmam Ali’ye (a. s) ve bu açıdan da Şiîliğe yönelmelerine yol açtı. Aynı şekilde diğer birçok fırka, tutum ve davranışlarını Ona (a. s) uygun hale getirerek kendileri için bir meşruiyet kazanma çabası içine girdiler.

← Ali’nin, İlahi Tayinle Seçilmesi


Şiîlerin inancına göre şu çok açıktır ki İslam Peygamberi (s. a. a) , Allah’ın emriyle şahsen İmam Ali’yi (a. s) kendinden sonra imam, vasi ve halifeliğini risaletin çeşitli dönemlerinde tayin etmiştir. Şiîler de bu hususta tamamı Ehli Sünnet kaynaklarında da nakledilen Nass’a ve “İnzar ayeti”, “Menzilet hadisi” ve hepsinden de önemli “Gadir-i Hum Hadisi”ne istinat etmişlerdir.

Sonuç

[Düzenle]

Sonuç olarak, Şiîliğin ortaya çıkışı hakkında zikredilen on tane varsayımın tamamı temelsiz ve gerçekten uzaktır. Eğer bu varsayımlar taassup ve inat üzere değillerse, bilgisizlik ve İslam tarihi hakkında özellikle risalet döneminde, halifeler döneminde ve İslam’ın ilk asırlarında yaşanan hadiseler hakkında çok az bilgi sahibi olmayı gerektirir. Tarihî araştırmalar şunu gösteriyor ki ne İbni Sebe varsayımı, ne İranlıların intikam alma duygusu, ne akrabalık konusu, ne kabilesel ve kavimsel sorunlar ve ne diğer görüşlerin hiçbiri tarihî gerçeklerle bağdaşmamaktadır.

Dipnot

[Düzenle]
 
1. Allame Tabatabai, Şia, Muzakerat be Henry Corben (bkz. Bu bölümden itibaren …) , S. 55    
2. Şia der İslam, s. 28.    
3. Cafer Subhani:Buhusun fil -Mileli ven- Nilel, c. 6, s. 117.    
4. Seyit Hüseyin Nasr, İran ve İrfan’daki (Teşeyyu ve Tasavvuf) bölümü, S. 27
5. Muhammet Bakır Sadr, Teşeyyu, Mevlidi Tabii-yi İslam, s. 13    
6. Şia, s. 56    
7. Mutahhari, Hademati Mutegabil İran ve İslam, Mecmua’yı Asar, c. 14., s. 130 ve 131
8. Ahmet Emin, Fecrul- İslam 277. s. .
9. İbni Hazm Zahiri, El- Fasl, s. 273
10. Tarih-i Şia, s. 17., Hüseyin Muhammed Caferi, Teşeyyu der Mesir-i Tarih kitabında bir miktar bu tahlile yakınlaşmıştır.
11. El-Makalat vel-Firak, s. 20
12. Şia, s. 258-262    .
13. Fecrul İslam, s. 277 ve 278 Ahmet Emin, meşhur oryantalist yazar Velhavezn’in de Şialığın Yahudi İbni Sebe düşüncelerinden doğma olduğunu belirttiğini nakletmiştir.
14. Bazı görüş sahipleri ayrıntılı olarak bu konunun isnadını değerlendirmişler ve hikâyenin bir efsane olduğunu belirtmişlerdir: Şehidi, Zindegani-yi Ali ibni Hüseyin (a. s.) , s. 7-27.
15. Merhum Şehid Mutahhari de zikredilen konuyu inceleyerek şiddetle reddetmiştir: Hademati Mutegabil-i İran ve İslam, Mecmua-yı Asar, c. 14, s. 113-125.
16. Örnek olarak oryantalist ve Tarih-i İran’ın yazarı Sakes diyor ki: “İmam Hüseyin’in şahadetinin bir neticesi de Şia fırkasının ortaya çıkışıdır…” s. 753 ve 754.
17. Sordel, İslam, Tercüme: İsmail Devlet Şahi, S. 106 ve 107: İbrahim Hasan, Tarih-i İslamîs- Siyasi Ved- Dini, c. 2, s. 92
18. Şia, s. 57    
19. Goldzieher, El- Akide veş- Şeri’e fil- İslam, s. 189
20. İbni Haldun, Tarih, c. 4., s. 171.    
21. Fecrul- İslam, s. 278.
22. El-Vaili, Huviyetut- Teşeyyu, s. 24    
23. Tarihul-İmamiye, s. 36.
24. Naşi Ekber, Mesailul- İmamiye, s. 9 ve 10, Belazuri değişik yerlerde Selmani Farsi ve Zübeyir gibi bazı sahabelerin itirazını nakletmiştir. Ensabul- Eşraf, c. 2, s. 267-268 ve 274: Yakubi, Tarih, c. 2, s. 124 ve 125: Cevheri, Es- Sakife vel- Fedek, s. 38
25. İbni Nedim, El-Fihrist, s. 326
26. Huviyetut- Teşeyyu, s. 25.    
27. Tarihul- İmamiye, s. 37.
28. Suphi, Nazariyetul- İmamiye, s. 40.
29. Feyyaz’ın aktardığına göre, Montgomery Watt’ın da görüşü bu şekildedir. Tarihul- İmamiye, s. 37
30. Birçok yazarın görüşü bu yöndedir.
31. örnek olarak: Şeybi, Es- Siletu beynet- Tasavvuf vet- Teşeyyu, c. 1., s. 23
32. Huviyetut- Teşeyyu, s. 25-26
33. Nazariyetul- İmamiye, s. 47-49 Bu eserde Strutman, Will Durant gibi yazarların bu görüşe sahip oldukları belirtilmiştir. Taha Hüseyin’e göre de Şia, İmam Hasan (a. s.) ın imzaladığı barış sonucu ortaya çıkmıştır. İslamîyat (Ali Vebneve) s. 973
34. Şia, s. 57.    
35. ayrıca Şia’nın açıklamalar bölümü, s. 280-284.
36. Cafer Subhani, Eş- Şia fi Mevkebit- Tarih, s. 85-87.    
37. Ahzap, 36.    
38. Mesailul-İmamet, s. 9 ve 10.
39. Ensabul-Eşraf, c. 1., s.583    
40. Tarih-i Yakubi, c. 2., s. 123 ve 125.    
41. Es-Sakifetu vel- Fedek, s. 38.    
42. Teberi, c. 2., s. 446, 448 ve 449.    
43. İbni Ebil Hadit, Şerh-i Nehcul-Belaga, c. 6., s. 174-204
44. Huviyyetut-Teşeyyu’, s. 33-35. Burada bu ashaptan onlarcasının ismi zikredilmiştir.    
45. Beyyine, 7    
46. Ed-Durrul-Mensur, c. 8., s. 589.    
47. Es-Sevaikul- Muhrika, s. 246 ve 247
48. Es-Sevaikul- Muhrika, s. 246 ve 247. Abdullah El-Garifi Et-Teşeyyu’ Neşuneh-Merahileh-Mukavvimatih kitabının 34-37. Sayfalarında bu rivayeti farklı senetlerle ve birçok raviden nakleder. Ayrıca on iki kaynağı dakik adresleriyle birlikte zikretmiştir ki ayetin nüzulünün İmam Ali (a. s.) ve Şiilerı hakkında olduğunu belirtmiştir. O kaynaklardan bazıları şunlardır: Menakibi Harezmi, Tefsiri Teberi, Alusi’nin Ruhul-Meani ve Belazuri’nin Ensabul-Eşraf kitabı.
49. Zahiyyul-İslam, c. 3., s. 209.
50. Nazariyetul-İmamet, s. 52.
51. Huviyetut-Teşeyyu’, s. 29-32.    
52. Şia der İslam, s. 28 ve29.    
53. Teşeyyu’ ve Tasavvuf, s. 27 ve 28.
54. es-Siletu Beynet-Tasavvuf vet-Teşeyyu’ c. 1, s. 23. ten nakledilerek Ed-Duri Mukaddemetun fi Tarihi Sadril-İslam, s. 72.
55. et-Teşeyyu’ Neşuneh-Merahileh-Mukavvimatih, s. 206-208
56. Es-Siletu Beynet-Tasavvuf vet-Teşeyyu’ c. 1., s. 22den nakledilerek Ed-Duri Mukaddemetun fi Tarihi Sadril-İslam, 72. sayfasında Ed-Duri, Manevi Şiîlik’i Siyasi Şiîliğin karşısında göstererek diyor ki: Birincisi Peygamber (s. a. a.) zamanında vardı ve ikincisi İmam Ali’nin (a. s.) hilafet dönemi ve sonrasına dönmektedir.
57. İbni Haldun, bu guruba karşı itiraz ederek Ömer’in kurduğu altı kişilik şuranın sonucuna işaret ederek şöyle diyor: Onlar, dindarlıklarından ve İslam’ı koruma yolunda şefkatleri sebebiyle itirazlarını devam ettirmediler.
58. Kufe Şiilerı İmam Hüseyin’e (a. s.) –İmam Hasan’ın (a. s.) şahadetinden dolayı başsağlığı diledikleri- mektupta, İmam Hüseyin’in (a. s.) hilafetinin hak olduğunu ve kendisinden öncekilerin vasisi olduğunu açıkça belirtmiş ve İmam Hasan’ın (a. s.) dini ve maneviyatta merciliğini vurgulamışlardır. Bu senette “İmam” kelimesi o Hazretin (a. s.) hakkında gelmiştir. Mukaddemetun fi Tarihi Sadril-İslam, s. 242; Ayrıca Tarihi Teberi, c. 2., s. 257 ve 258
59. el-Milel'u ven-Nihel, c. 1., s. 22.    
60. Makalatul-İslamîyyin, c. 1., s. 24    
61. Tarihi Yakubi, c. 2., s. 126    
62. Resul Caferiyan, Tari-hi Siyasi-yi İslam, c. 2., s. 212-216.
63. Tarih-i ibni Mihnef, c. 1, s. 37-43
64. Bakınız: Tarih-i Siyasi-yi İslam, c. 2., s. 197-203 ve 210-226, 336-339
65. Bakınız: Nehcul-Belaga’nın muhtelif yerlerindeki hutbe, mektup ve hikmetli sözler.
66. örnek olarak: hikmetli sözler 229-282, 439; hutbe 213.
67. mektup 184,218, 233, 175 ve … Ayrıca bakınız: Mutahhari, Seyri der Nehcul-Belaga, Mecmua-yı Asar, c. 16., s. 90-345


Kaynakça

[Düzenle]

Wikifeqh Araştırma Gurubu






جعبه ابزار