tesbih
Makaleyi PDF formatında kaydet
Tesbih (Arapça: التسبیح) , varlıkların yaratıcısı ve maliki olan
Allah ile olan özel bir ilişkisine işarettir. Bu kavram genel olarak
inanç,
irfan,
tefsir ve
felsefe alanında incelenmektedir. Ayrıca
İslami metinlerde hem
Kuran’ı Kerim hem de
rivayetlerde oldukça geniş şekilde tavsif edilmiş ve çeşitli şekillerde beyan edilmiştir.
[Düzenle]
İnsanın evrendeki varlıklara yönelik ilmi çok sınırlı ve cehaletiyle karşılaştırıldığında naçizdir. Bizler böceklerin, solucanların ve birçok başka varlığın birbiri ile nasıl konuştuklarından ve irtibat kurduklarından haberdar değiliz ve onların seslerini duyma gücünden bile yoksunuz! Zira bizim duyma gücümüz sadece özel bir frekans alanında bulunan sesleri duyar ve daha az veya daha çok frekanslı sesleri duymaya güç yetiremez. Oysaki onlar kesinlikle birbiri ile irtibat halindedirler! Varlığın yüce Allah’ı nasıl tesbih ettiği konusu beşerin henüz kavramadığı meselelerdendir. Bundan dolayı biz bunun niteliğini tasavvur edemeyiz. Değişik ayet ve rivayetlerde varlığın tüm fertlerinin tesbih ettiği belirtilmiştir.
[Düzenle]
Tesbih
Arapçada “س ب ح” kökünden türemiştir ve “سَبح” (Sebh) , sözlükte su ve havadan hızlıca geçmek ve yıldızların gökyüzünde süzülmesi anlamındadır. “Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O’dur; her biri bir yörüngede yüzüp gidiyor. ”
Yahut atların koşması “Yüzüp yüzüp gidenlere,”
veya bir işin yapımını hızlandırmak “Çünkü gündüz, senin için uzun uğraşılar vardır. ”
şeklinde kullanılmıştır.
Tesbih aslında [[İbadet |ibadette] bir aksaklık ve gevşekliğe düşmeden Allah’a
kulluk etmektir. Bu ibadet söz, fiil ve niyet (inanç) olabilir.
Tesbih kelimesi, ister sözel olsun, ister fiil olsun, hatta niyet kapsamında da olsa bütün ibadetler için kullanılır.
Tesbih, Allah’ı her türlü eksiklik, güçsüzlük, yetersizlik ve genel anlamıyla yaratıkların derecesiyle uyuşan şeylerden tenzih etmek ve arı bilmektir.
İmam Sadık’tan (a. s) “Sübhanallah” hakkında sorulmuş ve kendisi şöyle buyurmuştur: “Allah’ın her kötülükten kulluk gayretiyle temiz olduğunun belirtilmesidir. ”
[Düzenle]
Kuran’ı Kerim’de “سَبّحَ” (Sebbehe) ve ondan türemiş diğer kelimelerle birlikte toplamda 88 ayette 92 defa tekrar edilmiştir.
[Düzenle]
Varlıkların (cansız varlıklar ve bitkiler) nasıl tesbih ettikleri hakkında
müfessirler arasında iki görüş mevcuttur:
1. Hal diliyle tesbih
2. Söylem diliyle tesbih
Bazı müfessirler varlıkların tesbihini hal diliyle tesbih etmek olarak yorumlamış ve bunu varlığın ve tüm varlıkların yüce Allah’ın
zat ve
kemal sıfatlarına delalet ettiğini söylemişlerdir. Bu grubun bakışında varlıkların tebpih edişi
tekvinî tespihtir ve varlıklar, gerçekte hal diliyle kendi yaratıcılarını nitelemektedir. (Dışarıdaki görüngü içerideki sırrı haber verir) Varlıklar hal diliyle şöyle demektedir: “Eğer bende bir eksiklik görüyorsan, bu benim zatımın gereğidir ve Allah bu eksiklikten münezzehtir. ”
Ebu Nasır Farabi,
Tabersi,
Fahri Razi ve
Alusi, varlıkların tesbihinin hal diliyle olduğunu söylemektedir.
Numune tefsirinde de bu görüş dile getirilmiştir. Farabi, varlıkların tesbih edişi ve
namaz kılışını tefsir ederken şöyle demektedir: “İlahi dergâh karşısında gök gezerek, yeryüzü hareket ederek ve yağmur yağarak namaz kılar. ”
Bu görüşe göre varlıkların ve evrendeki zerrelerin tesbih edişini tasavvur ve tasdik etmek çok rahat idrak edilebilir; zira evrende bulunan her zerrenin yaptığı iş onun tespihi sayılır.
Bu tür tesbih ve övmeden maksat, tüm varlıkların akıl ve şuur taşımasıdır. Onlar
Rablerini hal diliyle tesbih eder, O’na
hamd eder ve buna ek olarak O’nu söylem diliyle de tesbih ederler. Lakin özetle bu tür tesbih tüm hayvanların ve cansız varlıkların kendi konumlarıyla bağdaşır şekilde idrak ve düşünen nefisler taşıdığı temeli üzerine kurulmuştur. Her varlık kendi düşünen özüyle Rabbini tesbih eder ve varlık evrenindeki zerrelerde varlıkların tesbih edişi her tarafı sarar. Elbette bunu duymak herkes için mümkün değildir ve sadece gönül ehli ve mülk hicaplarını yırtan kimseler evrendeki varlıkların tesbih seslerini işitebilirler.
Mevlana şöyle demektedir:
Eğer senin için gaipten bir göz açılırsa,
Evrendeki zerreler senin ile sırdaş olur
Suyun, toprağın ve çamurun konuşması
Ancak gönül ehlinin duyularınca hissedilir
[Düzenle]
Bu görüşü kabul etme eğiliminde olan büyük çağdaş şahsiyetler arasından
Allame Tabatabai (r. a) ve
Murtaza Mutahhari’ye (r. a) işaret edilebilir. Allame Tabatabai (r. a) şöyle söylemektedir: “Tüm varlıklar gerçek ve söylemsel anlamda tespih ederler. Söylemsel tesbihin duyulan ve anlaşılmış sözcükler ile anlaşılması lazım değildir. ”
Bu yüzden bitkilerin ve cansız varlıkların tespihi de hakiki ve söylemsel bir tesbihtir.
Meleklerin ve
müminlerin tesbih edişini söylemsel bilmemiz ve diğer varlıkların tesbihini ise hal diliyle tespih etmek olarak değerlendirmemiz doğrul değildir. İnsan, meselenin diğer boyutunu kavrayabilmesi için gönül, mana ve hakikat ehli olmalıdır. Varlıkların diğer boyutunu idrak ettiğimiz zaman, onların tümünün nasıl idrak, akıl, bilgi sahibi olduğunu ve nasıl rablerini hamd ve tesbih ettiklerini anlarız. Kuran’ı Kerim,
Hz. Davut (a. s) hakkında şöyle buyurmaktadır: “Ey
Muhammed! Onların söylediklerine karşı sabret. Güçlü kulumuz Davut’u hatırla. O, Allah’a çok yönelen bir kimseydi. Kendisiyle birlikte tesbih etsinler diye biz, dağları ve toplanıp gelen kuşları Davut’un emrine verdik. Onların her biri Allah’a yönelmişlerdi.
[Düzenle]
Bu ayette varlıkların söylem diliyle tesbih ettiğini onaylayan iki nokta mevcuttur:
Rabbi tesbih etmede dağların ve kuşların Davut (a. s) ile birlikte olmasıdır. Eğer varlıkların tesbih etmesinden maksat hal diliyle tesbih etmekse, onların Davut’a (a. s) eşlik etmesinin bir manası olmayacak veya bunu zikretmede herhangi bir nokta gözlemlenmeyecektir. Ayetin akışı birdir. Bundan dolayı dağlar ve kuşlar bağlamında tesbih etmeyi hal diliyle bilmemiz ve Davut (a. s) bağlamında ise söylem diliyle değerlendirmemiz manasız olacaktır. Çünkü hal diliyle tesbih etmek her zaman ve Davut (a. s) olmaksızın da mevcuttur.
Ayette “akşamları ve sabahları dağlar ve kuşlar Davut’a (a. s) eşlik etmekteydiler” diye buyrulmaktadır. Akşamların ve sabahların gece ve gündüzün başka bir tabiri olduğu ve neticede daimi tesbihin kastedildiği söylenebilir. Lakin önceki nokta (Davut’a (a. s) eşlik etmek) göz önünde bulundurulduğunda dağlar ve kuşların Davut (a. s) ile eşzamanda ve beraberce tesbih ettiklerini söylemek gerekir. Yani Davut (a. s) tesbih etmeye başladığında dağlar ve kuşlar da ona eşlik etmekteydiler. O halde burada gerçek manasıyla güneşin doğuşu ve batışı kastedilmektedir. Böyle bir durumda da tesbihin dağların ve kuşların varlığının Allah’ın varlığına delalet etmesi ve hal diliyle tesbih etmek olarak yorum yapmak manasız olacaktır. Belirttiğimiz gibi bu tür tesbih, sürekli ve her zaman yapılmaktadır. Bu sabah ve akşam veya Davut (a. s) ile birlikte yapılmaya özgü değildir. Dağların ve kuşların kendisiyle birlikte tesbih ettiğini duyan Davut (a. s) eşyanın batın ve
melekûtuna erişmiş ve onların melekutî seslerini işiten başka bir kulağa sahipti.
[Düzenle]
Hz. Peygamberin (s. a. a) avucunun içinde çakıl taşlarının dile gelmesi hakkında
Murtaza Mutahhari şöyle demektedir: “Burada Hz. Peygamberin (s. a. a)
mucizesi, onun çakıl taşlarını tesbih etmeye mecbur kılması değildi. Hz. Peygamberin (s. a. a) mucizesi, bireylerin kulağını açması ve onların çakıl taşlarının sesini duymalarıydı. Çakıl taşları her zaman tesbih etmektedir ve Hz. Peygamberin (s. a. a) mucizesi çakıl taşlarını konuşturmak değil, onların sesini etrafındaki bireylere duyurmaktı. ”
Bundan dolayı varlıkların söylemsel ve sözlü tesbihlerinin olağan bir husus olduğunu ve temiz kalpli ve kendini arındırmış insanların bunları idrak ettiğini söyleyebiliriz.
[Düzenle]
[Düzenle]
İslamquest sitesi "Varlıkların Allah'ı Tesbihi" makalesinden yararlanılmıştır.