kıyamet
Makaleyi PDF formatında kaydet
Kıyamet(Arapça: القیامة) ,
İslam’ın temel öğretilerinden biridir. Önem açısından
ahiret ve kıyamet meselesi
tevhid meselesinden sonra en önemli
dini ve İslami meseledir ve
Kuran'ı Kerim ayetlerinin üçte birinden çoğu bu hususta nazil olmuştur. Kıyameti ispat eden deliller
akli ve
nakli diye iki bölüme ayrılmaktadır.
[Düzenle]
Bu kavramın ve konunun daha iyi anlaşılabilmesi için birkaç noktaya dikkat etmek gerekmektedir:
[Düzenle]
Kıyamet, insanların ölümden sonra başka bir cihanda dirilmesi ve canlanması ve dünyevi
amellerinin neticelerini görmek için amellerin muhasebesi maksadıyla ilahi
adalet mahkemesine çağrılmalardır. Ahiret ve kıyamete inanmak, tevhid inancından sonra en önemli dini ve İslami meseledir.
Peygamberler (a. s) Allah ile başlangıç ve kıyametten ibaret iki hakikati insanlara aşina kılmak ve onlara hatırlatmak için gelmiştir. Kuran ayetlerinin üçte birinden çoğu ahiret ve insanın ebedi yaşamıyla ilgilidir.
Kuran’ı Kerim, ahirete iman, kıyamet inancını inkâr etmenin sonuçları, ebedi
nimetler, ebedi
azaplar, iyi ve kötü ameller ile onların uhrevi neticeleri arasında bulunan bağ gibi kıyametin değişik boyutları hakkında izahatta bulunmuş ve değişik yöntemler ile dirilişin mümkün ve zaruri olduğunu vurgulayarak açıklamış ve inkarcıların şüphelerine cevap vermiştir. Nitekim bozgunculuk ve sapmaların kaynağının kıyamet ve diriliş gününü unutmanın veya inkar etmenin olduğu belirtilmiştir.
[Düzenle]
Bu konuda hem akli hem de nakli birçok delil mevcuttur. Bu makalede bunlardan birkaçını inceleyeceğiz.
Akılcı yöntem ile kıyametin ispatı,
hikmet delili ve adalet delili üzere kuruludur. Elbette bu iki delil tevhid inancını kabul etmeye dayanmaktadır. Tevhid meselesi ispat edilmeyene dek kıyamet meselesi de ispat edilemeyecektir.
Bu delil iki farklı şekilde şekilde ifade ve beyan edilmiştir.
İlahi
yaratılış, hedefsiz değildir ve yaratılışın hedefi
hayır ve
kemal olan ilahi zata aşk duymaktır. Bu yüzden Allah Teala, hayır ve kemalin en üst düzeyde yer alacağı ve yaratıkların layık oldukları gaye ve kemallerine ulaşabileceği bir tarzda evreni yaratmıştır. İnsan ebedi bir
ruha sahip olduğu için sonsuz kemallere ulaşabilir. Bu kemaller mertebe ve varlık değeri açısından maddi kemallerle mukayese edilebilecek nitelikte değildir. Eğer insan hayatı bu dünyevi hayata özgü olursa, ilahi hikmet ile bağdaşmayacaktır. Çünkü ilahi hikmet, tüm varlıkların zati kemallerine erişmesini gerektirir. Eğer kıyamet adında başka bir hayat yoksa eşyanın zati kemallerine erişmesi önünde bir engelin çıkması sonucu doğar. Oysaki bu ilahi hikmete aykırıdır.
İnsanın temel güdülerinden birisi
beka ve
ebediyete olan sevgidir. Bu, yaratılışta ilahi el tarafından insan fıtratına konmuş, onu ebediyete yönelten ve sürekli hareket hızını artıran hareketlendirici bir güç hükmündedir. Şimdi böyle dinamik bir varlığın hareket hızının zirvesindeyken bir kaya parçasına çarptığı ve darmadağın olduğu varsayılırsa, böyle bir akıbet ve son, belirtilen hareketlendirici gücün varlığıyla nasıl bağdaşacaktır? Kesinlikle mesele bundan ibaret değildir. O halde fena ve dünyevî ölüme mahkum bu hayat dışında ancak başka bir yaşamın insanı beklemesi durumunda böyle bir
fıtri meyil ilahi hikmet ile bağdaşır ve anlam kazanır.
Bu delilin muhtevası şudur: İnsan seçebilen
muhtar (
irade sahibi) bir varlıktır. Bu dünyadaki tüm insanlar iyi ve kötü işleri seçme ve yapmada özgürdür. Bu durumda bir tarafta tüm ömrünü Allah’a
ibadet ederek ve O’nun kullarına hizmette bulunarak geçiren birtakım insanlar yer alır, diğer tarafta ise bireysel isteklerine ulaşmak için kendileri ve diğerlerine en kötü
zulümlerde bulunan ve en çirkin
günahlara bulaşan bir takım
bozguncular yer alır. Esasen insanın yaratılışı, zıt eğilimler, irade ve seçme gücü ve de akli ve nakli bilgi türleri ile donatılması, değişik davranışlar için kendisine zemin hazırlanması ve bu dünyada hakikat ile batıl ve hayır ile şer gibi ikili yolların başına konmasının hedefi, kendisinin birçok sınamaya tabi tutulması, kendi irade ve tercihiyle
tekamül yolunu seçmesi ve böylece seçilen amellerin neticeleri ve onların ödül ve cezalarına erişmesi içindir. Ancak biz bu dünyada iyilik yapanların ve bozgunculuk yapanların kendi amelleriyle uyuşan ödül ve cezalara ulaşmadığını ve hatta birçok bozguncunun diğerlerine nazaran daha çok imkana sahip olduğunu müşahede etmekteyiz. Esasen dünya hayatının, birçok fiili ödüllendirme ve cezalandırma kapasitesi bulunmamaktadır. Bu dünyada binlerce günahsız insanı öldürmüş bir cani bir defadan fazla kısas edilebilir mi? Böyle bir şahsın diğer suçları kesinlikle cezasız kalacaktır. Oysaki ilahi adalet en küçük iyi veya kötü bir davranışta bulunmuş herkesin kendi davranışının neticesine ulaşmasını gerektirir. O halde başka bir alemin olması icap etmekte ve ilahi adaletin tahakkuk etmesi için her ferdin ödül, ceza ve ortaya çıkan amellerin neticeleri noktasında müstahak olduğuna erişmesi gerekmektedir.
Ahiretin ispatı ve onu inkar edenlere karşı getirilen deliller hakkında Kuran’ı Kerim ayetleri birkaç kısma ayrılır
Bu kısımda bulunan ayetler ahireti reddeden bir delil olmadığını vurgulamaktadır. Bu ayetler inkarcıları silahsızlandırma konumundadır. Tıpkı şu ayet gibi: “Dediler ki: Dünya hayatımızdan başka hayat yoktur. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman yok eder. Bu hususta onların bir bilgisi yoktur. Onlar sadece zanda bulunuyorlar. ”
Bu kısımda bulunan ayetler ahirete benzer fenomenlere işaret etmektedir.
Kuran şöyle buyuruyor:
“Allah’ın
rahmetinin eserlerine bak!
Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor. Şüphe yok ki O, ölüleri de elbette diriltecektir. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir. ”
Kuran’ı Kerim,
Ashab-ı Kehf’in enteresan kıssasını naklettikten sonra şöyle buyurmaktadır: “Böylece biz, (insanları) onların hâlinden haberdar ettik ki, Allah’ın vaadinin hak olduğunu ve kıyametin gerçekleşmesinde de hiçbir şüphe olmadığını bilsinler. ”
Kuran’ı Kerim’de olağanüstü bir şekilde diriltilen birkaç hayvana işaret edilmiştir.
Hz. İbrahim’in (a. s) eliyle diriltilen dört kuşun diriltilmesi
ve
Hz. Üzeyir’in (a. s) bineğinin diriltilmesi vs. bunlardandır. Hayvanların diriltilmesi mümkün olduğuna göre insanların diriltilmesi de imkânsız olmayacaktır.
Hz. Musa (a. s) zamanında
İsrail oğullarından öldürülmüş bir şahsın
kurban edilmiş bir ineğin bazı vücut parçalarının kendisine vurulmasıyla dirilmesi (bu kıssa
Bakara suresinde zikredilmiştir).
Ahireti ispat etmek için öne sürülen adalet
ve hikmet delillerine işaret eden ayetler bu kabildendir.
Kuran şöyle buyurmaktadır: O, başlangıçta yaratılışı gerçekleştiren, sonra onu tekrarlayacak olandır. Bu, O’na göre (ilk yaratmadan) daha kolaydır. ”
Çölde yaşayan bir
Arap, bir insana ait çürümüş kemik parçasını bulup aceleyle şehre geldi ve Allah Resulünün (s. a. a) huzuruna çıkarak ‘Kim bu çürümüş kemikleri diriltecek’ diye feryat etti. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu: “Bir de kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek getirdi. Dedi ki: Çürümüşlerken kemikleri kim diriltecek? De ki: Onları ilk defa var eden diriltecektir. O, her yaratılmışı hakkıyla bilendir. ”
Ehlibeytin (a. s) kıyamet hakkındaki rivayetleri değişik mesele ve boyutlarla ilgilidir ve onların tümü ahret ve kıyametin inkar edilemeyeceğini yansıtmaktadır. Rivayetlerde beyan edilen hususların bazıları şunlardır
İmam Ali (a. s) şöyle buyurmaktadır: “Allah’ım! Temiz bir kalple sana gelmenin dışında ne mal, ne servet ve ne de evlatların işe yaramayacağı o günden sana sığınırım. ”
İmam Ali (a. s) bu rivayette temiz bir kalbe sahip olmayı kıyamette güvende olmanın aracı olarak görmektedir.
İmam Rıza (a. s) kıyametteki sevincin etkenlerinden birisini şöyle beyan etmektedir: “Her kim
Aşura’yı musibet, hüzün ve ağlama günü bilirse, Allah kıyamet gününü onun sevinç ve mutluluk günü yapar. ”
Bir başka rivayette de
Allah Resulü (s. a. a) şöyle buyurmaktadır: “Kim kendi neslinden küçük yaşta bir çocuğu hoşnut ederse, Allah da kıyamet günü razı oluncaya dek ona bağışta bulunmaya devam eder. ”
İmam Rıza (a. s) şöyle buyurmaktadır: “Kim bir
müminin üzüntüsünü giderirse, Allah da kıyamet günü onun gönlünden gamı giderir. ”
Peygamber (s. a. a) bir rivayette
Fatıma Zehra’ya (s. a) şöyle buyurmaktadır: “Ey Fatıma! Kıyamet gününde
Hüseyin’in (a. s) musibetlerine ağlayan göz dışında tüm gözler ağlayacaktır. ”
İmam Hüseyin (a. s) Aşura günü vefalı
ashabına hitaben şöyle buyurmuştur: “Ey
izzet ve onurun evlatları! Azıcık sabredin. Ölüm, geçirileceğiniz ve bu dünyanın onursuz ve zorlu yaşamı ve şartlarından
Cennet ve onun daimi nimetlerine yöneleceğiniz köprüden başka bir şey değildir. ”
Bir başka rivayette de
İmam Hasan Mücteba (a. s) şöyle buyurmaktadır: “Ölüm mümine gelen en büyük sevinç ve hoşnutluktur; zira bu zor ve sorunlu diyar ve yaşamdan nimetleri bol ebedi bir yaşama doğru gitmektedir. ”
[Düzenle]
Bunlar kıyamet inancını ispat eden ve onun birçok özelliklerini açıklayan rivayetlerin bir kısmıdır. Böylece bu sağlam deliller ile birlikte artık ahretin mümkün ve gerçek olduğuna dair hiçbir şüphe ve kuşku kalmamaktadır.
[Düzenle]
[Düzenle]
İslamquest sitesi "Ahiret Günü" makalesinden yararlanılmıştır