Vakıfiyye
Makaleyi PDF formatında kaydet
Vakıfiyye (Arapça: الواقفیة) veya Vakıfe (Arapça: الواقفة), genel anlamda
İmamlar’dan (a. s) herhangi bir İmam’da duraklayan kimselere verilen addır. Ancak
fırka ve
mezhepleri tanıtan kitaplarda bu ad
İmam Kazım’da (a. s) duraklayan kimselere has kılınmıştır.
[Düzenle]
İmam Kazım’ın (a. s)
şehadetinden sonra hicri 183 yılında, Hazret’in ashabından bir kısım İmam Kazım’ın (a. s) şahadetini inkâr ederek Onun “
Mehdi” olduğu inancına kapıldılar. Bu duruma düşenlerin çoğu, İmam’ın (a. s) zindandan çıktığı ve gözlerden kaybolduğu ve günün birinde
Kaim unvanıyla zuhur edeceği düşüncesine kapıldı. Vakıfiye’den diğer bir grup ise İmam’ın (a. s) vefatını kabul ettiler. Ancak Onun Kaim ve Mehdi olduğuna inanarak ileride
Rec’at ve
zuhur edeceğini iddia ettiler.
Vakıfiye’ye ait farklı grupların ortak noktaları ise
İmamet yolunda İmam Kazım’da (a. s) duraklamaları ve diğer İmamların İmametlerini kabul etmemeleridir. Bu duraklama, tarihte onların Vakıfiyye veya Vakıfe olarak anılmalarına sebep olmuştur.
[Düzenle]
İmamiyye alimleri, Vakıfiyye’nin ortaya çıkış sebeplerinin en önemli unsurlarından birisinin servet düşkünlüğü olduğunu belirtmişlerdir.
Abbasilerin, İmam Kazım’ın (a. s) cenazesine şahit olmaları için
Şii büyüklerinden bazılarını hazır bulundurmalarına ve İmam’ın (a. s) mübarek cesedini 3 gün
Bağdat köprüsü üstünde
tutmalarına rağmen İmam’ın (a. s) vekillerinden bir kısım –ki
Beyt-ül Mal’a ait büyük ölçüde mal onların elindeydi. - bu fırsattan yararlanarak, bu malları İmam Kazım’ın (a. s) meşru vasisi olan
İmam Rıza’ya (a. s) vermekten kaçındılar.
İmam Kazım’ın (a. s)
Kufe’deki vekili
Ali b. Ebu Hamza Bataini,
Mısır’daki vekili
Osman b. İsa ve
Ziyad b. Mervan Kandi bu vekillerin en meşhurlarındandır.
Görünüşte Şiilerden bazıları bu vekillere itimat etmişler ve bu fırkanın yayılmasına neden olmuşlardır. Ayrıca diğer bir kısım Şiileri de şüpheye düşürmüşler ve bu sayede “Eğer âlim fesatlık yaparsa âlem fesada gider” sözünün tanığı olmuşlardır. Vakıfiyye’nin ortaya çıkışının bir diğer önemli sebebi ise
Şeyh Saduk (ö. 381 h. k.) ve
Şeyh Müfid’in (ö. 413 h. k.) de değindiği bazı rivayetlerin yanlış yorumlanmasıdır.
[Düzenle]
Bu yanlış anlamalarının sebebi, belki de oluşan siyasi ortam sebebiyle
İmam Sadık’ın (a. s) Kaim’in kıyam etmesi ve
gaybet gibi konulara diğer imamlardan daha çok değinmesi ve bu yöndeki açıklamaları olmuştur.
İmam Sadık’tan (a. s) nakledilen İmam Kazım (a. s) hakkındaki bazı rivayetler,
Hasan b. Hasan’ın İmam Kazım’a (a. s) “Acaba siz Kaim misiniz?” sorusunu sormasına neden oldu. İmam Kazım (a. s) ise cevaben şöyle buyurdu: “Bütün imamlar, imameti kendisinden sonrakine ulaştırana kadar kendi zamanlarında İmamet emrine Kaim’dirler. Benim de yardımcım (benden sonraki vasim) oğlum Ali’dir. ”
Bu şekilde İmam Kazım (a. s) , kendisinin Kaim oluşunu reddetti. Vakıfiler bu alanda güçlerini artırmak için yalan
hadisler yazmaya başladılar.
Hatta İmam Kazım’ın (a. s) yakın
ashabından olan ve İmam Rıza’nın (a. s) imameti taraftarı olan
Yunus b. Abdurrahman ve
Saffan b. Yahya’ya İmam Rıza’yı (a. s) terk etmeleri ve Vakıfiye’yi tenkit etmemeleri karşılığında yüklü bir servet vermeyi önerdiler.
İmam Rıza (a. s) onlarla karşılıklı
münazaralarda bulundu ve gösterdiği kerametlerle Vakıfiler’den bazılarını kendi tarafına çekmeyi başardı.
Meysem Tammar’ın torunu
Ali ibn İsmail, Yunus b. Abdurrahman ve diğer Şii
mütekellimler de onlarla münazara ederek oluşan şüphelere cevap verdiler.
Vakıfiye,
Gaybeti Suğra’nın sonlarına kadar veya hicri 350nin sonlarına kadar Şii camiası içinde varlıklarını sürdürdüler
ama zamanla İmamiye veya diğer fırkalara katıldılar.
[Düzenle]
Şeyh Tusi, İmam Kazım’ın (a. s) ashabından 52 kişiyi Vakıfî unvanıyla zikretmiştir.
Ama Vakıfiye’nin teyidi için kitap yazanlardan
Ebu Muhammed Ali b. Ahmet Alevi’yi de onlardan sayabiliriz ki Şeyh Tusi,
El-Gaybet kitabında Ona ait
Fi Nusretil-Vakıfe’den rivayet naklederek tenkit etmiştir.
Ali b. Hasan Tateri Kufi
, Hasan b. Ali ibni Ebu Hamza Bataini
ve
Hasan ibni Muhammed b. Sema’eh de Vakıfiye görüşlerini teyit eden kitaplar yazan diğer şahsiyetlerdir.
Keşşi,
Necaşi, Şeyh Tusi ve diğerleri gibi İmamiye mektebinin rical bilimcileri, Vakıfiler’in çoğunu muteber saymışlar ve onlara ait
fıkıh ve diğer alanlardaki kitaplardan
rivayet nakletmişlerdir. Vakıfiye hakkında onlara ait hiçbir
kelam kitabının elimize ulaşmadığını ve kaybolduklarını söyleyebiliriz.
[Düzenle]
Mezhep bilimcileri, kitaplarında Vakıfiye hakkında imamların sayısındaki ihtilaflar ve İmam Kazım’ın (a. s) Mehdiliğinden başka hiçbir akide zikretmemişlerdir.
Bu sebepten dolayı Vakıfiye’nin İmamiye mektebiyle görüş ayrılığı, imamların sayısında ve Mehdi’nin kim olduğu konusundadır.
[Düzenle]
Onların inançlarının tenkidi hususunda şunu söylemeliyiz; Vakıfiler, gözlerini bilerek veya bilmeyerek birçok rivayete kapatmışlardır.
Hazreti Resul-i Ekrem’den (s. a. a) gelen ve ümmetin halifelerinin 12 kişi olacağına dair rivayeti imamiye Şiileri ve
Ehli Sünnet büyüklerinden bir kısmı nakletmişlerdir.
Bu
mütevatir rivayetlerde, imamların sayısı dokuz değil on ikidir. Ehli Sünnet ve Şii kaynaklardan nakledilen birçok rivayete göre
Mehdi (a. f) ,
İmam Hüseyin’in (a. s) dokuzuncu neslinden
olmasına karşılık İmam Kazım (a. s) , dördüncü nesildendir. Şii ve Ehli Sünnet’ten nakledilen rivayetlere göre, Hazreti Resul (s. a. a) şöyle buyuruyor: “Mehdi benim adaşımdır
” ama İmam Kazım’ın (a. s) adı Musa’dır. Rivayetlere göre, Hazreti Mehdi’nin (a. f) künyesi
Ebu-l Kasım’dır ama İmam Kazım’ın (a. s) künyesi
Ebu-l Hasan’dır. Buna göre birkaç zayıf hadisten faydalanarak, yanlış algılamalarla mütevatir rivayetleri bir kenara koymak doğru bir davranış değildir.
[Düzenle]
[Düzenle]