Orucun Etkileri
Makaleyi PDF formatında kaydet
Oruç (Arapça: الصوم) ,
nefsin tehzib ve
tezkiyesi için bir çeşit pratik ve insanın kendi nefsine hakimiyet kurabilmesi için uygun bir yöntem ve nefsanî heveslerle mücadeledir. Oruç, insan hayatının en önemli hedef ve felsefesi yani kemal ve ilahi kurb’un tahakkuka erişme yolunda etkili etkenlerdendir.
[Düzenle]
Allah Teala orucu teşri etmesiyle özellikle
Ramazan ayı olmak üzere yılın birçok günlerinde uygun fırsatları insanın iradesine bırakmıştır. Böylece bu fırsatlarla ilahi kurb yolundaki potansiyel yetenek ve güçlerini fiiliyata ulaştırarak
Halifetullah makamına yakınlaşabilir. Orucun fiziksel, ahlaki ve toplumsal olsun her türlü fayda ve eserleri takva aracılığıyladır. Nitekim
Kuran’ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: “Ey
iman edenler! Allah’a karşı
takvalı olmanız için oruç, sizden öncekilere
farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. ”
Hatırlatılması gerekir ki, oruç aslında insanın hem cismi hem de ruhunda etkilidir. Bu nedenle oruç, Allah’ın kapsamlı
nimetlerinden ve genel
rahmet örneklerinden birisi sayılmaktadır ve bütün insanlık ondan yararlanabilir. Fakat bu ameli
ibadetin beraberinde ruhi özellikler,
kemali sıfatlar ve
ahlaki faziletler de olursa kesinlikle orucun etkisi insanın nefsini kemale ulaştırmasında daha etkili olacaktır. Bu nedenle normal bir insanın orucu ile takva ve insani kemaller merhalelerini geçmiş ve ilahi ahlakla donanmış kimsenin orucu farklıdır.
[Düzenle]
Orucun, ferdi ve içtimai iki boyutta olmak üzere, cismi eserlerine ek olarak, birçok eğitici ve yetiştirici eser ve faydaları vardır. Burada özetle onlardan birkaçına değineceğiz:
Oruç, her bir bireyin üzerine yüklenmiş bir vazife olması hasebiyle beraberinde ferdin faydasına olan etkenleri de taşımaktadır:
Sabır, elde edilmesi çokça vurgulanan ahlaki ve insani faziletlerden bir tanesidir. Zira salik şahıs, ilahi kurb’a (yakınlığa) ulaşma yolunda hareket halindedir ve bu güzel sıfata sahip olmakla inişli çıkışlı, sorunlara, musibet ve ona benzer sıkıntılarla başa çıkarak hedefine nail olabilir.
Bu nefsani güce ve insani
fazilete ulaşmanın yollarından bir tanesi oruç tutmaktır.
Masumlardan bize ulaşan
rivayetlerde “Sabrederek,
namaz kılarak (Allah’tan) yardım dileyin. ”
ayetindeki “Sabır” kelimesi oruç olarak
tefsir edilmiştir”. Ancak bu, sadece oruçla sınırlı değildir; belki orucun zikredilmesi açık ve bariz bir mısdakı olması itibari iledir; zira insan bu büyük ibadet ışığında güçlü bir irade ve sağlam bir imana sahip olmaktadır ve aklının, heveslerine hâkimiyeti kesinleşmektedir.
Aynı şekilde
Allah Resulü (s. a. a) mübarek Ramazan ayını sabır ayı olarak nitelemiş ve şöyle buyurmuştur: “'Ey insanlar! Büyük ve mübarek bir ay yaklaştı gölgesi başınıza geldi. Bu öyle bir aydır ki içinde bin aydan daha hayırlı olan
Kadir Gecesi vardır ve o Ramazan ayıdır. Allah o mübarek ayda orucu farz kıldı... Ve o ay sabır ayıdır. ”
Aslında orucun en önemli eserlerinden bir tanesi oruç tutanın ruh ve canında oluşturduğu manevi ve ruhani olan sabırdır. Zira oruç, geçici sınırlamaları meydana getirerek açlık, susuzluk ve diğer sınırlamalar karşısında ona dayanma gücü, vakar ve farklı zaman dilimlerinde zor şartlarla mücadele gücü bahşetmektedir ve asi içgüdüsünü kontrol etmesinden dolayı insanın kalbine nur ve sefa saçar.
Oruç, özellikle Ramazan ayının orucu iki yönden oruç tutana huzur kaynağı olur. Oruç tutan şahsı ıstırap ve kaygılardan uzaklaştırır.
Onlardan bir tanesi; insanı sabır merhalesine ulaştırmasıdır ve sabırlı insanı nefsine musallat, akıl takipçisi ve Allah’a teslim yapmakta ve böyle olan kimse de sükunet sahibi ve
mutmain nefse sahip olacaktır. Zira sabrın hakikat ve manası nefsin sükun ve huzuru ile orantılıdır ve hakikatte sabırlı kimse, olan olayların etkisinde kalmayan, farklı rüzgarların onu sarsmadığı ve onu mustarip etmediği kimsedir.
Diğer taraftan oruç, bir nevi Allah’ı ameli olarak yad etme ve zikretmektir. İlahı anma ve zikretmenin, kalplerin huzur kaynağı olduğu müsellemdir. Nitekim Kuran’ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki,
kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur. ”
Ayrıca oruç tutan kimseye nasip olan huzurun kaynağı, oruç farizasını yerine getirme ve özellikle de
iftar zamanı ondan yararlandığı andır. Bu nedenle
İmam Sadık (a. s) şöyle buyurmuştur: “Oruçlu kimse iki sevinç içindedir: Orucu açma anındaki sevinç ve Allah (c. c) ile görüştüğü andaki sevinç. ”
Yine Peygamber Efendimiz (s. a. a)
İmam Ali’ye (a. s) tavsiyelerinden birinde şöyle buyurmuştur: “Ya Ali! Mümin dünyada üç şeyle sevinir: Kardeşleri ile mülakat ettiği zaman, Ramazan ayında iftar zamanı ve gece sonunda kıldığı
teheccüt namazı vakti. ”
Orucun bir diğer ferdi etkilerinden birisi de insanı
ahirete yönelme eğilimine sokmasıdır. Zira oruçlu kimse kendi açlık ve susuzluğu ile
kıyamet gününün açlık ve susuzluğunu aklına getirir ve bundan dolayı da gelecek olan o gün için azık toplama kararlılığı gösterir.
Peygamber efendimiz (s. a. a)
Şabaniye hutbesinde şöyle buyuruyor: “ (Ramazan ayı oruçluyken) Açlık ve susuzluğunuzla kıyamet günündeki açlık ve susuzluğu hatırlayın”
Aynı şekilde başka bir yerde Peygamber Efendimizden (s. a. a) şöyle okumaktayız: “
Cennetin Reyyan (susuzluğu giderilmiş) adında bir kapısı vardır ki oradan sadece oruçlu kimseler geçer. ”
Merhum Saduk (r. a), bu hadisin
şerhinde şöyle yazmaktadır: Bu cennet kapısının bu adla adlandırılması oruçlu olan kimsenin en çok zorluk çektiği konunun susuzluk olmasından dolayıdır ve bu oruç tutanların bu kapıdan geçtikleri vakit, susuzlukları öyle giderilir ki ondan sonra bir daha hiç susamazlar.
İlahi rahmetten uzaklaşma ve Allah’ın sonsuz lütuflarından mahrum olmaya zemine hazırlayan en önemli faktör insanın nefsanî ve özellikle cinsel
şehvet olmak üzere şehvani isteklerinin tuzağına düşmesidir.
Dini öğretilerde o şehvetleri kontrol etme ve yön verme ve içgüdülerde itidalli olmak için birçok ameli düsturlar beyan edilmiştir ki onlardan bir tanesi de oruç tutmaktır. Zira oruç, bir nevi tabii ve makul
riyazettir. Eğer düzenli ve programlı tekrar edilirse tedrici olarak insanın kendisini
günahlardan koruma gücünü takviye eder ve onu kendi iradesine musallat olmasını sağlar. İşte burada oruç tutan kimse her günahın karşısında iradesini kaybetmez ve bütün noksanlıklardan münezzeh olan Allah’a yakınlaşmada gevşekliğe duçar olmamakla birlikte günahlardan sakınır. Nitekim Kuran’ı Kerim, “leallekum tettekun” (Umulur ki takvalı olursunuz)
cümlesiyle bu konuya değinmektedir.
Peygamber Efendimiz (s. a. a) şöyle buyurmaktadır: “Ey gençler, sizden kimin gücü yeterse
evlensin; çünkü bu, gözün
haramdan sakınmasını ve
iffetin korunmasını sağlar. Kimin evlenmeye gücü yetmezse; oruç tutsun; çünkü oruç, cinsel arzuları kontrol etmede çok faydalıdır. ”
İmam Ali (a. s) ibadetlerin felsefesini açıklarken oruç hakkında şöyle buyurmaktadır: “Allah orucu kullarının
ihlasını denemek için farz kılmıştır. ”
Hz. Fatımatü’z Zehra (s. a) bu konu hakkında şöyle buyurmaktadır: “Allah orucu ihlası güçlendirmek için farz kılmıştır. ”
Netice itibari ile oruç, insanda ihlasın rüşt ve gelişimi için etkilidir; zira oruç sakınma ve korunma olduğu için gizli olan yegane ibadettir ve şahsın kendisi onu söylemeyene kadar Allah’tan başka hiç kimsenin ondan haberi olmaz.
Oruç tutmanın bazı toplumsal eserleri şunlardan ibarettir:
=====Farklı Tabakaların Yakınlaşması=====
Oruç tutan toplumda
fakir kimselerle aynı hisleri paylaşım güçlenir ve toplum kitlelerinin arasındaki tabaka ayrıklıları azalır. Oruç, insanda mahrum kesimle hisleri paylaşma ve aynı olma duygularını uyandırmaktadır. Oruçlu kimsenin kendi geçici açlık ve susuzluğuyla duygusallık boyutunun ön plana çıkması sonucu açlar ve mahrumların bulunduğu durumu daha iyi idrak edebilir ve hayatında sahip olduğu şeylerin hakkını zayi etmeme ve mahrumlardan gafil olmama hissini açığa çıkarır. Gerçi zengin ve servet sahibi insanlara, aç ve mahrum insanların halini nitelemekle onların durumlarına vakıf edebiliriz. Ancak bu mesele, hissi ve ayni boyuta indirgenirse daha etkili olacaktır. İmam Sadık’tan (a. s) rivayet edilen meşhur hadiste “
Hişam b. Hekem” İmam Sadık’tan (a. s) orucun teşri edilmesi hakkında sorduğu sorusunda İmam Sadık (a. s) şöyle buyurdu: “Oruç tutmanın farz oluşunun sebebi şudur ki oruç sebebiyle zengin ve fakir eşit olurlar. Zira zengin açlığın sıkıntısını bilmez ki fakire merhamet etsin. Zira zengin insan, bir şey istediğinde onu temin edebilme gücüne sahiptir. Bu yüzden
aziz ve
celil olan Allah istedi ki yaratıkları arasında eşitlik oluşsun ve açlığın zorluk ve sıkıntısını zengin de tatsın ki zayıflara acısın ve aç kimseye merhamet etsin. ”
=====Hüsn’i Muaşeret=====
Oruç tutmak, insanda
manevi konulara yönelme zemini oluşturur ve onu, toplumsal bozukluklardan uzak tutma ve içtimai takva ve kendi cinsleriyle güzel muaşeret içinde olma etkenidir. Elbette bu etki, mübarek Ramazan ayında, insanların genelinin oruçlu olması ve iftar vermenin
müstehap olması vb. gibi özel programlar içermesinden dolayı daha fazla etkileri olacaktır.
=====Fesadın Azalması-Takvanın Artması=====
Oruç farizasını önemseyen toplumda, manevi havanın oluşmasıyla birlikte toplumsal afetler ve suçlar da azalır. Oruç, insanda takva ve sakınma ruhiyesi oluşturur ve zamanla da onu güçlendirir ve toplum bireylerinin her birinin ruhi terbiyesine direkt olarak etki eder. Zira ferdi ve toplumsal günahların geneli
gazap ve şehvet olarak iki kökten kaynaklanmaktadır. Oruç ise bu iki içgüdünün aşırılıklarının önüne almaktadır. Bu nedenle toplumda
fesadın azalmasına ve takvanın artmasına sebep olur.
Özellikle Ramazan ayında olmak üzere, fertlerin genelinin oruçlu olduğu bir toplumun özel bir manevi atmosfere sahip olması bir gerçektir. Ayrıca toplumsal dert ortaklığı, kaynaşma ve kültürel ve toplumsal afetlerin azalmasına vesile olur.
[Düzenle]
[Düzenle]
İslamquest sitesi "Orucun insan üzerindeki etkileri" adlı makaleden yararlanılmıştır