Nübüvvetin Felsefesi

Makaleyi PDF formatında kaydet



Nübüvvetin felsefesi (Farsça: فلسفه نبوت) meselesi, insan ile yaratıcı arasında bir vesile ve aracının gerekliliği konusunda ele alınır. Özellikle günümüzde bu mesele, birçokları için gündem olmuş ve yanlış bir eksene kayarak insanın kendine yeterliği unvanında peygamberler toplum ve camialardan silinme noktasına getirilmiştir.


Giriş

[Düzenle]

Peygamberlerin gönderiliş felsefesi ve görevleri, kelam ilmi metinlerinde söz konusu olan ve geçmişten günümüze cevapların verildiği bir sorudur. Günümüzde ise ‘yeni kelam’ ve ‘din felsefesi’ bilim dallarında bu konuda birçok araştırma ve inceleme yapılmaktadır. Elbette bu çalışmalar temel olarak iki eksen üzerinden gerçekleşmektedir. Bu eksenler dini konulara içerden ve dışardan yaklaşımlar olarak tanımlanabilir. Bu araştırmada bu iki eksenin yaklaşımları göz önüne alınarak konunun özü ele alınacaktır.

Resullerin gönderiliş felsefesi

[Düzenle]

İnsan yaratılış olarak yani doğası gereği kemal ve saadet peşindedir. Ancak diğer taraftan sahip olduğu bilgi ve marifet edinme kaynakları dünya hayatını dahi bütün boyutlarını göz önünde bulundurarak programlama ve tasarlama noktasında yetersizdir. Bu kaynakların ahiret hayatını temin etmesini beklemek ise doğal olarak mümkün değildir. Hikmet ve akıl bizleri başka bir marifet kapısına yönlendirmektedir. Bu kapı dini kaynaklarda ‘vahiy’ olarak adlandırılmaktadır. İmam Ali (a. s) nübüvvetin felsefesini açıklarken bu noktaya vurgu yapmaktadır. Nebiler olmasaydı insanoğlu gerçekten faydasına veya zararına olan şeyleri keşfedemez ve kulluğun hakkını eda edemezdi. Peygamberler getirdikleri şeriatla, halkı Allah Teala’nın emir ve yasaklarından haberdar ederek kurtuluş yolunu ve saadeti ayan etmiştir. Uhrevi mükafat ve cezalardan haberdar ederek ‘müjdeleyici ve uyarıcı’
[1] Nisa, 165.    
hedefe ve maksada ulaşma için kılavuzluk etmektedirler.
[2] Mahmudi, Muhammed Bakır, Nehc’us-Saadet fi Mustedrek’il Nehc’ul-Belaga, c. 3, s. 101


İbni Sina’nın Görüşü

[Düzenle]

İbni Sina’nın Şifa adlı eserinde nübüvvetin gerekliliği hakkında yaptığı açıklamaları özet olarak şöyledir: İnsanoğlunun sahip olduğu hayat hayvanlardan farklıdır. Bunun yanında insanoğlu gerçek anlamda sosyal ve toplumsal bir hayata sahiptir. Zira toplumun bireylerinin her biri, insanoğlunun ihtiyaçlarının bir bölümünü karşılamayı üstlenmişlerdir. Buna binaen birlikte yaşamalı, alışveriş yapmalıdırlar. Doğal olarak adalet ve hukukun temin edildiği kanunlara ihtiyaç duymaktadırlar. İnsanın kanuna ihtiyaç duyduğu kesinleştikten sonra bu kanunları kimin koyması gerektiği sorusu açığa çıkacaktır. Eğer insanın kendisi bu kanunları belirlerse iki temel kusur ve yanılgı söz konusu olacaktır.

← İki Temel Unsur ve Yanılgı


Birincisi insanoğlunun, kendisiyle ilgili bütün fayda ve zararlara agah olmadığı gerçeğidir. İkincisi ise her kanun koyucunun kanunları belirlenmesi aşamasında kendi çıkar ve yararını göz önünde bulundurabileceği ihtimalidir. Zira bencillik insanın doğasında vardır.

Hümanist Yaklaşım

[Düzenle]

İnsanoğlunun kendini mihenk taşı olarak gördüğü ve toplumu bu perspektifte dizayn ettiği her çalışma bu iki kusurun dışa vurduğu en açık yerlerdir. Hem geçmişte hem de günümüzde söz konusu olan toplum mühendislikleri bu acı gerçeği gün yüzüne çıkarmıştır. Diktatörlük veya insani değerlerin yok olup anarşinin doğmasından başka bir sonuç vermemiştir. Elbette insanoğlu bu hayvani emellerini gerçekleştirmek için kutsal söylemleri ve dini değerleri alet edebilir. Bu durum dahi insanın tekebbür ve bencillikle kendini merkeze koyduğu, hak ve hakikati çiğneyecek yapılar oluşturduğu gerçeğini değiştirmez. Yani bu yapılarda din kaynaklı değil özünde insan kaynaklı yapılardır. Hatta dinin alet edildiği göz önüne alınacak olursa en büyük haksızlık ve zulüm, dinin kendisine yapılmıştır. Zira kutsallığı ayaklar altına alınmış, nefsani şehvet ve garezlerin saldırısına uğramıştır.

← Kanun Koyucunun Özellikleri


Öyleyse insanoğlunun ihtiyaç duyduğu kanunlar ve yasaların kesinlikle onu yaratan Alim, Kadir ve Hekim olan Allah Teala tarafından belirlenmesi bir zarurettir. Zira ancak bu şekilde toplumsal adalet sağlanabilir ve insanların aralarındaki hukuksal konular ve alışveriş hukuku düzene sokulabilir.

← Kanunların İnsana Ulaşması


Bu konu açıklığa kavuştuktan sonra bu kanunların insanoğluna nasıl ulaştırılacağı ve uygulanacağı konusu mevzu bahistir. Bu bağlamda öncelikle şu ifade edilmelidir ki Allah Teala, insanoğluyla dünyevi ve maddi bir temasa geçecek maddi bir varlık değildir. Öyleyse şu ayeti kerimede zikredildiği üzere onun irade edeceği halifesi üzerinden olacaktır:
“اِنّ۪ی جَاعِلٌ فِی الْاَرْضِ خَل۪یفَةًۜ”
Yani İnsan-ı Kâmil olan, gayb aleminden haberdar olan, hakikatin ona vahiy edildiği şahsın Allah ile beşer arasında vasıta olmasıyla mümkün olacaktır. Bu şahıs, varlığın hakikatini ve gerçek kanunları insanlara sunacaktır. Açıktır ki ilahi kanunlarda insanoğlunun koyduğu kanunlardaki noksanlıklar söz konusu olmayacaktır. Zira Allah Teala adına bu kanunlarda ne bir fayda ne de bir yarar söz konusu olamaz. Diğer taraftan varlık aleminde bulunan bütün mahlukatın yarar ve zararına vakıf, her hal ve ahvalden ise haberdardır.

İnsanın Ruhsal İhtiyaçları

[Düzenle]


İbni Sina’nın bu delili metin ve muhkem olmakla birlikte sadece insanoğlunun maddi hayatında nazara alındığı bir istidlaldir. Doğal olarak peygamberlerin gönderilme felsefesi ve zarureti bu açıdan beyan edilmiştir. Oysaki insanoğlunun ihtiyaçları bu maddi hayatın ötesindedir. Daha yüce ve ulvi bir hedef için yaratılmıştır. Asıl gaye uhrevi saadet ve insani kemallere erişmektir. Peygamberlerin gönderilme felsefesi ve zaruretini gerçek hüviyetini ancak bu düzlemde kavrayabiliriz.
Kuran’ı Kerim bu konuda şöyle buyurmaktadır:
«و ما خلقت الجن والانس الا لیعبدون»
Cinleri ve insanları ancak bana ibadet (kulluk) etmeleri için yarattım. ”
Zira insanoğlu ancak bu yolla kemale ve kurb-i ilahiye erişebilir. İbadet, insanın Allah Teala ile irtibata geçmesidir. Allah ile irtibat kurmak ise insanın kemale erişmesine ve ebedi saadeti elde etmesine vesile olmaktadır.
Öyleyse insanoğlunun ve toplumun peygamberlere olan ihtiyacı Allah Teala’nın insanlar için karar kıldığı ilahi kanun ve öğretileri tanımasıdır. Bu kanun ve öğretilerin ışığında dünya hayatında hukukun zayi olmasından, zulümden, haksızlıktan ve zorbalıktan kurtulmaktır. Ayrıca peygamberlerin ulvi öğretilerine teveccüh ederek hakiki kemallere ve hedeflere nail olmaktır.

Rivayetlerde Nübüvvetin Gerekliliği

[Düzenle]

Usul-i Kafi’de nakledilen bir hadiste bir zındık İmam Sadık’tan (a. s) nübüvveti ve melekleri kanıtlamasını istediğinde İmam’ın (a. s) verdiği cevap bu konuya açıklık getirmektedir:
"Biz; bütün yaratıklardan üstün olan bir yaratıcı ve yapımcımızın (Sani’) olduğunu, bu yapımcının hikmet ve yücelik sahibi olup; yaratıklarının O’nu görerek, dokunarak karşılıklı ilişki kurmalarının ve birbirlerine kanıt sunmalarının imkânsız olduğunu ispatlayınca; yaratıkları arasında, O’nun adına konuşan, onları (uyduklarında) yararlarına, çıkarlarına, varlıklarını sürdürmelerine, muhalefet ettiklerinde ise yok olmalarına yol açan hususlara irşat eden elçileri olduğu da ispatlanmış olur. O halde, hikmet sahibi ve her şeyi bilen (Allah) adına, yaratıkları arasında emir, nehiy eden ve O şanı yüce namına konuşan kimseler bulunmaktadır. Onlar nebilerdir, yaratıklarından seçtiği seçkinlerdir. Bilgedirler, hikmetle edep edilmiş, hakikatle gönderilmişlerdir. Yaratılış ve şekil itibarıyla insanlarla ortak olmalarına rağmen, hiçbir huy ve gidişatlarında onlarla ortak değillerdir. Hikmet sahibi ve her şeyi bilen (Allah) katından hikmetle desteklenirler. Sonra her asır ve zamanda bu, peygamberlerin ve resullerin getirdikleri delil ve burhanlarla ispat edilmiştir. Yeryüzü enbiyanın sözünün doğruluğunu ve adaletinin geçerliliğini gösteren ilme sahip hüccetten (önderden) yoksun da kalmaz. "
Hadisten de anlaşıldığı üzere yaratılışını ve Rabbini idrak eden her insan için nebilerin zarureti doğal bir sonuçtur.

Bir Şüphe ve Cevap

[Düzenle]

Bu noktaya günümüz dünyasında ortaya atılan bir şüphe söz konusudur. İnsanoğlu Allah’ın ona verdiği akıl sayesinde iyiyi kötüden ayırabilir, doğruyu yanlıştan ayırt edebilir. Öyleyse insanoğlunun peygamberlere ne ihtiyacı vardır?
Cevabın iyice anlaşılması için dikkat edilmesi gereken birkaç nokta bulunmaktadır. İlk olarak; evet akıl dini öğretilerde ilahi hüccet olarak tanıtılmıştır. Fakat bu tek başına insanoğlunun bütün sorunlarını çözebileceği anlamında değildir. Güçlü bir hüccet olmakla birlikte, ilahi öğretiler olmaksızın insanı ihtiyaç duyduğu gerçekçiliğe ve hayırlara ulaştıramaz.
[8] Daha geniş bilgi için sitemizde “akıl ve faaliyet alanı” adlı dizini inceleyebilirsiniz.
Bunun en açık göstergesi bütün dünyada yaşanan kötülükler, zulümler ve zorbalıklardır. Halbuki bu yıkımı gerçekleştiren insanların hepsi akıl gücüne ve zekaya sahiptir. Bencillikleri, egoları, hevesleri ve arzuları akıllarını mağlup etmiş; onları nefislerinin esiri etmiştir. Sonuç olarak ise sapmakla kalmayıp insanoğlunun başına şahit olduğumuz hiçbir hayvanın yapamayacağı belaları getirmiştir. Elbette bu uğurda her türlü insani ve ilahi değeri yeri geldiğinde silah olarak kullanmaktan kaçınmamışlardır. Öyleyse Allah Teala, aklın dışında başka bir yoldan nefsani heves ve arzuların esiri olmayacak ve yanılmayacak şekilde bizleri saadete ve hakka davet etmelidir. Bu yol ise nübüvvetin kendisinden başka bir şey değildir.
[9] Tabatabai, Muhammed Hüseyin, Tealim’ul-İslam, s. 48

Bu yol insanoğlunun yaşamının ölümle son bulmadığını uhrevi hayatla yaşamına devam ettiğini bizlere tanıtmış ve gösterdiği mucizelerle kanıtlamıştır. Bu ilahi öğreti bizlere dünya ve ahiret hayatı arasındaki bağı da tanıtmaktadır. Ahiret dünya hayatının batını, dünya hayatı ise ahretin zahiridir.
[10] Hadevi Tahrani, Mehdi, Baverha ve Porseşha, s. 95-102.
Daha açık bir tabirle bu dünyadaki eylem ve davranışlarımız uhrevi hayatımızı şekillendirmektedir. Hiç şüphesiz akıl dünya ile ahiret arasında söz konusu olan bu ilişkiyi ne çözebilir ne de inanç ve eylemlerimizin doğuracağı sonuçları bizim için keşfetmekte yeterlidir. Bu yetersizlik sadece ahlak ve adabı muaşeret alanında değil diğer alanlarda da söz konusudur. Bir başka ifadeyle aklın insanın içindeki peygamber olduğu ve dinsel hüccet ve kaynak sayıldığı doğrudur. Ancak inanç, ahlak, marifet ve hukuksal alanlarda keşfetmek ve ölçü olma noktasında sınırlara sahiptir.
[11] Hadevi Tahrani, Mehdi, Baverha ve Porseşha, s. 45-68.
İşte bu yüzden Kuranı Kerim, Allah’ın elçilerinin bizlere bilmediğimiz şeyleri öğrettiğini bildirmektedir. “Nitekim kendi aranızdan, size ayetlerimizi okuyan, sizi her kötülükten arındıran, size kitap ve hikmeti öğreten, ayrıca bilmediklerinizi de öğreten bir peygamber gönderdik. ”
Konu açıklığa kavuştuğuna göre şimdi Resullerin görev ve vazifelerini ele almamız daha doğru olacaktır.

Resullerin Görevleri

[Düzenle]
[13] Peyam-i Kuran, c. 7, s. 8-49

Resullerin görevleri hakkında yapılan araştırmalar bize şunu gösteriyor ki hem akılcı bakış açısı hem de nakli senetlerde peygamberler, insanlık için hem maddi hem ruhani alanda zorunlu ve vazgeçilemez görevlere sahiptirler.

← Halkın Uyanışı ve Bilinçlenme


Nehcul Belaga’nın ilk hutbesinde İmam Ali (a. s) şöyle buyuruyor: “İnsanların çoğunun Allah Teala ile aralarında olan ahdi çiğnedikleri ve bozdukları dönemde, Allah Teala kendilerine gelmeleri ve gafletten uyanmaları için insanlığa peygamberleri gönderdi. İnsanoğlu çıkarcı yapısı, tabiatı ve hayvani içgüdülerinin peşine düşerek Allah Teala ile arasında var olan fıtri ve ilahi ahitten gaflet edilmektedir. İnsanoğlunun hayatında hâkim olan dünyevi bağlar bu fıtri ahdin filizlenmesini engellemektedir. İşte bu yüzden Resuller ve Nebiler, Allah Teala ile insanlar aralarında olan bu ahdi hatırlatmakta ve bu ahdin, verilen sözün hakkını yerine getirmeye davet etmektedir. İnsanlardan temiz fıtratlarından gelen sese kulak vermelerini öğütlemektedirler. Buna binaen peygamberlerin görevlerinden ve risalet’inden birisi halkı ve toplumu gaflet uykusundan uyandırmaktır. İnsanlara öğrettikleri maarifin yanı sıra onları ezcümle [[|Tevhid]] gibi fıtratlarında olan öze davet etmektedirler. Peygamberlerin bu görevi özünde bir hatırlatma ve ikazdan ibarettir. Kuran’ı Kerim’in peygamberleri bazen öğretici bazen de hatırlatıcı olarak tanıtması bu yüzdendir. “Öyleyse hatırlat sen sadece bir uyarıcısın. ”

← Toplumsal Adaleti ve Hukukun Tesisi


Kuran’ı Kerim’e göre enbiyanın hedeflerinden birisi de adaleti ve hukuku tesis etmektir.
“لَقَدْ اَرْسَلْنَا رُسُلَنَا بِالْبَیِّنَاتِ وَاَنْزَلْنَا مَعَهُمُ الْکِتَابَ وَالْم۪یزَانَ لِیَقُومَ النَّاسُ بِالْقِسْطِۚ”
“Ant olsun, biz elçilerimizi açık delillerle gönderdik ve beraberlerinde kitabı ve mizanı (ölçüyü) indirdik ki, insanlar adaleti sağlasınlar. ”
[16] Hadid, 25.    

Elbette hatırlatmak gerekir ki peygamberler adalet ve hukuku tesis etmek için sadece öğüt ve nasihatle yetinmemiş, toplumsal çalışmalar yürütmüş ve şartlar oluştuğunda devlet kurmuşlardır.
Merhum Ruhullah Humeyni bu konuda görüşünü şöyle ifade etmektedir: “Dinin gereği ve aklın hükmü peygamberlerin risaletinin hedefinin dini hükümlerin açıklanmasından ibaret olmadığı yönündedir. Gerçekte Peygamberlerin en önemli görevi ilahi kanunlar ve hükümler ışığında adalet üzere bir düzen inşa etmektir. Elbette ilahi öğretilerin ve hukukun açıklanması bunun altyapısını oluşturmaktadır.
[17] İmam Humeyni, Velayet’i Fakih, s. 59-60

Bu tespit özellikle İslam Peygamberi hakkında tarihin şahitliğiyle şüphe duyulmayan bir gerçektir.
[18] Jean-Jacques Rousseau, toplum sözleşmesi, s. 195-196.
[19] Misbah Yezdi, Muhammed Taki, Rah ve Rahnema Şinasi, s. 4-5-37


← Fesat ve Zulümle Mücadele


Kuran’ı Kerim’den elde edilen öğreti Peygamberlerin çeşitli milletler, toplumlar ve kabileler arasında nübüvvete seçilmelerinin nedenini bu topluluklarda ortaya çıkan fesat, zulüm ve bozgunculukların yayılması olarak açıklamaktadır. Doğal olarak peygamberlerin en önemli işlerinden biri zulüm ve fesatla mücadele olmuştur.
Hz. Şuayb (a. s) ve Hz. Lut’un (a. s) ve…
[20] İsra, 35    
[21] Araf, 85.    
[22] Nahl, 36.    
haberleri aksettirilirken bu konu açıklığa kavuşturulmuştur. Buna göre Kuran’ı Kerim’e göre enbiyanın hedeflerinden biri de fesat ve bozgunculukla mücadele olarak tanıtılmıştır.

← Müjde ve Uyarı


Allah Teala şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz, biz seni hak üzere müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Uyarıcı gönderilmemiş bir ümmet (topluluk) yoktur. ”
Kuran’ı Kerim ayetleri üzerinde yapılan incelemeler göstermektedir ki; ister Allah Resulünün (s. a. a) ister diğer enbiyanın sözleri, müjde ve uyarı eksenlidir. Uhrevi nimetler ve azaplar üzerinden uyarı ve müjde yapılmaktadır. Bu şekilde toplumlar ebedi geleceklerinde onları bekleyen tehlikeler hakkında ikaz edilmektedir. Bu hakikat Kuranda açıkça beyan edilmiştir: “Biz peygamberleri ancak uyarıcı ve müjdeleyici olmaları için gönderdik. ”
[24] Enam, 48.    


← Ahlaki Değerlerin Yaşatılması


Peygamberlerin görevlerinden biri de toplumda ahlaki değerlerin yayılması, fazilet ve erdemlerin kemale eriştirilmesidir. Etik anlayışın oturması, örnek ve olguların yaygınlaşması bir taraftan, kötü alışkanlıkların ve rezil sıfatların toplumdan temizlenmesi diğer taraftan bu hedefin muhakkak olmasını sağlayacaktır. Bu konuda Allah Resulü (s. a. a) şöyle buyurmaktadır: “Ben üstün ahlakı tamamlamak için seçildim. ” Kuran’ı Kerim, risaletin felsefesini açıklarken tezkiyeyi(nefsin kötü sıfatlardan arındırılmasını) ilahi maarifin öğretilmesinin yanında zikretmektedir. Özellikle tezkiyenin eğitimden önce geldiğini vurgulaması manevi ve ahlaki yetkinliğin önemini kat kat artırmaktadır.
“Ant olsun, Allah, müminlere kendi içlerinden; onlara ayetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. ”
[27] Cuma, 2.    


← Hürriyet


Bütün peygamberlerin asıl hedefi insanoğlunun Şeytan’ın esaretinden kurtarılması, tevhide ve hakka kulluğa davettir. Hz. Ali (a. s) bu konuda şöyle buyuruyor: “Allah’ın selamı Muhammed’e ve Ehlibeytinin üzerine olsun; Allah Teala onu kullarını putların karanlığından Hakka kulluğun aydınlığına çıkarması; Şeytanın köleliğinden kurtarıp Hak Teala’ya itaate ulaştırması için seçmiştir. ”
İnsanoğlunun şeytanın esaretinden ve zorbalığından kurtarılması ve hürriyetine kavuşması peygamberlerin risaletinin en önemli görevlerinden biridir. “Allah Resulü… üzerlerindeki ağır yükleri ve zincirleri kaldırır. ”
[29] Araf, 157.    
Enbiya esaret, cehalet, putperestlik zincirlerini kırarak gerçek özgürlüğü ve bağımsızlığı insanoğluna yaşatacaktır. Zira Hakka kulluk, insanı her türlü kölelikten ve esaretten kurtaracaktır.

← Aklın Gelişmesi


Enbiyanın görevlerinden bir diğeri de insanoğlunun düşünce ve akıl gücünün geliştirilmesidir. Hz. Ali (a. s) bu konuda şöyle buyuruyor: “Peygamberler insanların akıllarında saklı olan hazinelerin gün yüzüne çıkması için gönderilmiştir. ” İnsan aklı ve zekâsı, bütün hakikatin yer bulduğu bir mahzendir. Maalesef Şeytan’ın vesveseleri ve saptırmaları bu hakikatin unutulmasına yol açmıştır.
Enbiya, insanoğlunu eğiterek aklın sınırlarını ortadan kaldırmakta ve Şeytan’ın vesveselerine karşı bir duvar örmektedir. Böylece insanoğlunun gelişmesi ve kemalinin yolu açılmış olur.
Her akıl sahibine ayan olduğu üzere peygamberlerin sundukları öğretiler ve verdikleri eğitim olmadan bu hedeflerin muhakkak olmayacağı açıktır. Bunun en açık delili enbiyanın öğretilerinden uzaklaşan milletlerin başına gelenlerdir.
Son olarak konunun önemine binaen gerektiği taktirde detaylı inceleme için okurlarımızı bu alanda yazılmış temel eserlere müracaat etmelerini tavsiye ederiz.
[31] Cevat Amuli, Abdullah, İntizar Beşer ez Din.
[32] Cevat Amuli, Şeriat der Ayine-yi Marifet.
[33] Hüsrevpenah, Abdulhuseyn, İntizar-i Beşer ez Din.
[34] Hüsrevpenah, Abdulhuseyn, Gostere-yi Şeriat ve Kalemruv-i Din.
[35] Karameliki, Ahad Feramerz, Kalemruv-i Peyam-i Peyamberan.


Dipnot

[Düzenle]
 
1. Nisa, 165.    
2. Mahmudi, Muhammed Bakır, Nehc’us-Saadet fi Mustedrek’il Nehc’ul-Belaga, c. 3, s. 101
3. Bakara, 30, “Hiç şüphesiz yeryüzünde halife karar kılacağım. ”.    
4. İlahiyat min Kitab’iş-Şifa, s. 487-489, tahkik:Hasanzade Amuli    
5. Zariyat, 56.    
6. Kuleyni, Usul’i-Kafi, c. 1, s. 168, Kitab’ul-Hüccet.    
7. Usul-i Kafi, c. 1, s. 16, Kitab’ul-Akıl ve’l-Cehalet, İmam Musa Kazım (a. s) şöyle buyurmaktadır:“Allah’ın kullarına dışta ve içte olan iki hücceti bulunmaktadır. Dışta olan peygamberler ve imamlardır. İçte olan ise akıldır. ”, «ان لله علی الناس حجتین, حجة ظاهرة و حجة باطنة, فاما الظاهرة فالرسل و الانبیاء و الائمة (ع) و اما الباطنة فالعقول»    
8. Daha geniş bilgi için sitemizde “akıl ve faaliyet alanı” adlı dizini inceleyebilirsiniz.
9. Tabatabai, Muhammed Hüseyin, Tealim’ul-İslam, s. 48
10. Hadevi Tahrani, Mehdi, Baverha ve Porseşha, s. 95-102.
11. Hadevi Tahrani, Mehdi, Baverha ve Porseşha, s. 45-68.
12. Bakara, 151    
13. Peyam-i Kuran, c. 7, s. 8-49
14. Nehc’ul-Belaga, birinci hutbe, «لما بدل اکثر خلقه عهد الله الیهم, فجهلوا حقه...    
15. Gaşiye, 21.    
16. Hadid, 25.    
17. İmam Humeyni, Velayet’i Fakih, s. 59-60
18. Jean-Jacques Rousseau, toplum sözleşmesi, s. 195-196.
19. Misbah Yezdi, Muhammed Taki, Rah ve Rahnema Şinasi, s. 4-5-37
20. İsra, 35    
21. Araf, 85.    
22. Nahl, 36.    
23. Fatır, 24.    
24. Enam, 48.    
25. Meclisi, Muhammed Bakır, Bihar’ul-Envar, c. 16, s. 287, «انما بعثت لاتمم مکارم الاخلاق»    
26. Âl-i İmran, 164    
27. Cuma, 2.    
28. Nehc’ul-Belaga, 147’nci hutbe, «لیخرج عباده من عبادة الاوثان الی عبادته».    
29. Araf, 157.    
30. Nehc’ul-Belaga, ilk hutbe, «و یثیروا لهم دفائن العقول».    
31. Cevat Amuli, Abdullah, İntizar Beşer ez Din.
32. Cevat Amuli, Şeriat der Ayine-yi Marifet.
33. Hüsrevpenah, Abdulhuseyn, İntizar-i Beşer ez Din.
34. Hüsrevpenah, Abdulhuseyn, Gostere-yi Şeriat ve Kalemruv-i Din.
35. Karameliki, Ahad Feramerz, Kalemruv-i Peyam-i Peyamberan.


Kaynakça

[Düzenle]

İslamquest sitesi "Nübüvvetin Felsefesi" makalesinden yararlanılmıştır.    






جعبه ابزار