Kur'an'ın Toplanması
Makaleyi PDF formatında kaydet
Kur’anı Kerim’in bir araya getirilerek kitap halini alması hususunda çeşitli görüşler mevcuttur. Bu makalede bu görüşlerden bazılarına yer vererek Kur’anı Kerim’in ne zaman toplandığı ve bir kitaba dönüştürüldüğüne değineceğiz.
[Düzenle]
Kur'anı Kerim’in
tedricî olarak nazil olması ve sözlü olarak insanlara ulaştırılması, halkın genelinin bu ilahî mesajı ezberlemeye çalışmalarına neden oldu; çünkü Kur'anı Kerim tüm
din öğretilerinin tek merkeziydi ve
namaz gibi bazı önemli farzları yetine getirmek Kur'an-ı Kerim’i ezberlemeye bağlıydı.
Dolayısıyla, Kur’an’ı korumanın yollarından biri de Kur’an
ayetlerini kalpte korumaktı; öyle ki her Müslüman ister az olsun ister çok, Kur'anı Kerim’in bir miktarını ezberlemeyi kendisi için bir vazife olarak kabul ediyordu. Bazıları da Kur'an-ı Kerim’in tamamını ezberlemeyi başardılar.
Peygamber efendimizin (s. a. a) çeşitli şehitlere ve yeni Müslüman olan kabilelere Kur’an öğreticileri göndererek Kur'an-ı Kerim’i öğrenip öğretmeye, onun insanlar arasında yayılması için düzenli programlar yapmaya yönelik özel vurguları oldu.
Yine yeni
Müslüman olanlar için
Medine’d e hoca ve öğretmen tayin etmek Peygamber efendimizin (s. a. a) döneminde Kur’an’ın naklinin
mütevatir olarak halk arasında yayılmasına ve sonuç olarak da onun sonraki dönemlerde tahrif olma ve değişime uğrama tehlikesinden uzakta kalmasına neden oldu.
[Düzenle]
Resul-i Ekrem’in (s. a. a) program ve vurgularının örneklerini aşağıdaki rivayetlerde görmemiz mümkündür:
Allah Resulü (s. a. a) şöyle buyurmuştur: “Kur’an Allah’ın ziyafet sofrasıdır. O halde Allah’ın ziyafetinden gücünüz yettiği kadar öğrenin. Kur’an apaçık bir nur ve faydalı bir şifadır. Onu öğrenin; Allah onu öğrenmeniz vesilesiyle sizi şereflendirir. ”
Hz. Ali (a. s) Resul-i Ekrem’den (s. a. a) şöyle nakletmiştir: “Sizin en üstününüz Kur’an’ı öğrenen ve öğreteninizdir. ”
Peygamber efendimiz (s. a. a) Kur’an öğrenmenin önemini herkesin anlayabileceği bir örnekle şöyle anlatmaktadır: “Hanginiz sabahları
Mekke’deki Atik veya
Betha bölgesine gitmek; kendisine büyük hörgüçlere sahip olan iki deve verilmesini ve bir günah işlemeden veya akrabalık bağını kesmeden onları ailesine götürmek ister?” İnsanlar, “Ey Allah’ın Resulü! Bunu hepimiz isteriz” dediler. Bunun üzerine Resul-i Ekrem (s. a. a) şöyle buyurdu: “Sizden biriniz mescide gelerek bir ayet öğrenecek olursa, bu onun için bir deveden daha iyidir; iki ayet öğrenecek olursa, bu onun için iki deveden daha iyidir; üç ayet öğrenecek olursa, bu onun için üç deveden daha iyidir. ”
Yine şöyle buyurmuştur: “Allah katında kulların en saygını peygamberlerden sonra
ulemadır; sonra Kur’an hamilleridir. Onlar dünyadan peygamberler gibi ayrılırlar, kabirlerinden çıkarak peygamberlerle birlikte haşrolurlar, peygamberlerle birlikte
sırat köprüsünden geçerler ve peygamberlerin sevabını alırlar. O halde Allah katında bu kadar saygınlık ve üstünlüklerinden dolayı ne mutlu ilim talep edenlere ve Kur’an hamillerine! ”
Resul-i Ekrem (s. a. a) başka bir hadiste Kur’an hamillerinin fazileti hakkında şöyle buyurmuştur: “
Ümmetimin en üstünü Kur’an hamilleri ve geceyi ibadetle geçirenlerdir. ”
Kelib diyor ki: Ali ile birlikte olduğum bir sırada mescitte Kur’an okuyan bir grubun sesini duydunca, “Ne mutlu onlara!. .. ” dedi.
Ubade b. Samit’ten şöyle rivayet edilmiştir: Biri Peygambere gidecek olsaydı, Hazret onu Kur’an öğretmemiz için bizlerden birine verirdi.
Mescid-i Nebevi’den yüksek sesle Kur’an okuyan insanların sesi duyuluyordu. Allah Resulü (s. a. a) onlara, hata yapmamak için sesinizi alçaltın diye emrediyordu.
Düzenli bir programla, ayetlerin anlam ve verdikleri mesajı bilerek Kur’an öğretmek ayetlerin sağlamlaşması, korunması ve onlar hakkında bilinçlenmeye neden olur.
Ebu Abdullah Selemî şöyle rivayet etmiştir: Resul-i Ekrem’in (s. a. a) bize Kur’an öğreten ashabından bazıları diyorlardı ki: Ashap, Kur’anı Peygamber’den (s. a. a) onar ayet olarak öğrenirlerdi ve on ayeti iyice öğrenip amel etmedikçe diğer on ayeti öğrenmeye girişmezlerdi. ”
Böylece Kur'anı Kerim’in toplanıp yazılmasının ve sonraki dönemlerde onun üzerinde istenmeyen bir müdahalenin engellenmesinin önemli ilkelerinden biri, onu öğrenip öğretmek halk arasında yaymak ve onun Peygamber efendimizin (s. a. a) döneminde Müslümanların aklına ve kalbine yerleşmesidir.
[Düzenle]
Kur'an-ı Kerim’i korumanın yollarından biri de onu yazmaktı. Allah Resulü (s. a. a) , Kur’an ayetlerinin nazil olduğu andan itibaren Müslümanlardan bir grubunu nazil olan vahiyleri yazmakla görevlendirdi. Tarihçiler bu vahiy katiplerinin isimlerini kaydetmiş ve 43 kişi olduklarını bildirmişlerdir.
Ebu Abdullah Zencanî43 vahiy katibinin isimlerini sıraladıktan sonra şöyle diyor: Bunların en fazla yazanı ve daha çok Resul-i Ekrem (s. a. a) ile birlikte bulunan
Zeyd b. Sabit ve Ali b. Ebutalip idi.
Bu arada bazı sahabeler Kur'an-ı Kerim’i toplayıp onu Peygamber efendimize (s. a. a) sundular. Görünüşte toplamaktan maksat da yazmadan belgeli olarak haberdar olmaktır.
Dolayısıyla, Resul-i Ekrem’in (s. a. a) beraberindekilerden büyük bir grubu Kur'an-ı Kerim’i yazarak korumaya önem veriyorlardı ve bazıları da onu toplamayı başarmışlardı.
Muhakkik Zencanî şöyle yazıyor: Bazı sahabeler Resul-i Ekrem’in (s. a. a) hayatı döneminde Kur'an-ı Kerim’in tümünü toplamışlardı. Bazıları ise Kur’an’ın sadece bir bölümünü toplamışlardı ve onun geri kalanını Peygamber efendimizin (s. a. a) vefatından sonra tamamladılar.
Muhammed b. İshak “
el-Fihrist” adlı eserinde şöyle yazıyor: Resul-i Ekrem’in (s. a. a) döneminde Kur'anı Kerim’i toplayanlar şunlardır: Ali b. Ebutalip,
Sad b. Ubeyd b. Nu’man b. Amr b. Zeyd,
Ebu Derda (Uveymir b. Zeyd) ,
Muaz b. Cebel,
Ebu Zeyd b. Sabit b. Zeyd b. Nu’man,
Ubey b. Ka’b b. Kays,
Ubeyd b. Muaviye ve Zeyd b. Sabit.
Bu arada, İmam Ali’nin (a. s) topladığı Kur’an’ın özel bir seçkinliği vardı; çünkü İmam Ali bütün şartlarda Allah Resulü’nün (s. a. a) yanındaydı ve efendimiz Kur'anı Kerim’in nazil oluşu ve
tevili konusunda ona özel bir önem veriyordu.
Cafer b. Muhammed, babasından, o da babaları kanalıyla İmam Ali’den (a. s) şöyle rivayet etmiştir: “Benden Allah’ın Kitabı hakkında sorun. Allah’a andolsun! Allah’ın Kitabından gece veya gündüz, yolda veya bir yerde ikamet ettiğimizde nazil olan her ayeti Allah Resulü (s. a. a) bana okumuş, onun tevilini bana bildirmiştir. ”
İbn Kevva yerinden kalkarak şöyle dedi: Ey Emirulmüminin! Senin Allah Resulü’nün (s. a. a) yanında olmadığın bir sırada nazil olan ayet nasıl oluyordu?”
Bunun üzerine İmam (a. s) şöyle buyurdu: “Allah Resulü (s. a. a) benim olmadığım sırada nazil olan ayetleri onun huzuruna gittiğim zaman bana okuyor ve buyuruyordu ki: ‘Ey Ali! Allah bu ayeti nazil etti ve onun tevili şöyledir. ’ Kur’an’ın nazil olduğunu ve tevilini bana böyle öğretiyordu. ”
Yine
Suleym b. Kays uzunca bir hadiste İmam Ali’den (a. s) topladığı Kur’an’ın özellikleri hakkında
Talha’ya hitaben şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:
“Ey Talha! Allah’ın Muhammed’e (s. a. a) nazil ettiği her ayet Resul-i Ekrem’in (s. a. a) imlasıyla ve kendi hattımla benim yanımda mevcuttur. Allah’ın Muhammed’e (s. a. a) nazil ettiği her ayetin tevili, ümmetin kıyamet gününe kadar ihtiyacı olduğu her helal ve haram veya had ve hükmü, hatta bir tırmalamanın hükmü bile mevcuttur. ”
Burada söz konusu olan soru şudur: Acaba Resul-i Ekrem’in (s. a. a) döneminde gerçekleşen Kur'an-ı Kerim’in toplanmasında bir surenin ayetlerinin arasındaki veya Kur’an’ın sureleri arasındaki sıralama ve düzenleme göz önünde bulunduruluyor ve belirtiliyor muydu? Diğer bir tabirle: Acaba ayet ve surelerdeki sıralama Resul-i Ekrem’in (s. a. a) emrine mi dayanıyordu, yoksa sadece ayetlerin kendisinin korunması ve ayetlerin bir sureye ait olması mı göz önünde bulunduruluyordu? Bu durumda, bir surenin ayetleri ve Kur’an sureleri arasındaki mevcut sıralamanın Peygamber efendimizden sonra (s. a. a) sahabenin içtihadıyla gerçekleşmiştir.
Birçok belirtiler şunu göstermektedir: Bir surenin ayetleri arasındaki sıralama genellikle Peygamber efendimizin emriyle yapılmıştır; çünkü Resul-i Ekrem’in (s. a. a) döneminde Kur’an’ın ona sunulması ve surelerde ayetlerin şimdiki yerinde -ne Peygamber efendimizin döneminde Kur’an hafızları arasında ve ne de Peygamberimizin vefatından sonra Kur’an’ın mushaf (kitap) olarak toplanması konusunda- ihtilafın olmayışı, ayetler arasındaki mevcut sıralamanın genellikle Peygamber efendimizin (s. a. a) emriyle yapıldığını göstermektedir ve hadislerde de surelerin bu şekilde okunması vurgulanmıştır.
Ancak sureler arasındaki sıralama, meşhur görüşe göre Resul-i Ekrem’in (s. a. a) döneminde yapılmamıştır; esasen bu konuda özel bir emir yoktur ve bu konu ilahî bir emre bağlı değildi; çünkü böyle bir şey olacak olsaydı kesinlikle önemli bir şey olarak nakledilir ve sahabeler kendi sıralamalarının Allah Resulü’ne (s. a. a) isnat edildiğini ispatlamak için çalışırdı.
Her durumda, çeşitli belirtiler sureler arasındaki sıralamanın içtihada dayandığına ve bu konuda Resul-i Ekrem’den (s. a. a) herhangi bir emir olmadığına delalet etmektedirler.
Çünkü: Birincisi; surelerin sırası konusunda sahabenin mushafları arasındaki görünen o kadar ihtilafa rağmen onlar birbirlerini Allah Resulü’nün (s. a. a) sıralamasından çıkmakla suçlamamışlardır ve bu da bu konunun efendimizin emrine bağlı olmadığını göstermektedir.
İkincisi; rivayetlerde şöyle geçmiştir: Sahabeler bazı sureleri şimdiki yerlerine bırakırken onların arasındaki uyumu bulmak için kendileri görüş belirtiliyorlardı.
Üçüncüsü; İmam Ali’nin (a. s) mushafının özelliklerinden biri de, Kur’an’ı nüzul sırasına göre toplamış olmasıdır. Bu da sureler arasındaki şimdiki sıralamanın Resul-i Ekrem’in (s. a. a) emriyle olmadığını göstermektedir; aksi durumda Hz. Ali (a. s) Allah Resulü’nün (s. a. a) emrettiği sıralamadan çıkmazdı.
[Düzenle]
[Düzenle]
Wikifeqh Araştırma Gurubu