Berzah alemi
Makaleyi PDF formatında kaydet
Berzah alemi (Arapça: البَرزخ), insanın öldükten sonra ilk ayak bastığı alemdir. İnsan, kıyamet kopuncaya kadar bu âlemde kalacaktır.
[Düzenle]
Berzah kelimesi,
Arapça bir kelime olup sözlükte, iki şeyin arasında vaki olarak, onların birbirlerine kavuşmalarına mani olan perde gibi engele denir.
İbn-i Manzur, berzahı şöyle açıklıyor: "Berzah, iki şeyin arasında olan şeye denir. "
Sihah" kitabında berzah iki şeyin arasını ayıran şey olarak açıklanmıştır. Ayrıca berzah,
dünya ile
ahiret âlemi arasında kalan, öldükten
mahşer gününe kadar olan duruma denir. O halde kim ölürse, berzah âlemine girer. "
Kur'anı Kerim, Rahman Suresi'nde tatlı su ile acı suyun yan yana olup da birbirine karışmamalarını berzah kelimesiyle beyan etmiştir.
Allah Teala bu hususta şöyle buyuruyor: "İki denizi, birbirine kavuşmak üzere salıvermiştir. Aralarında bir engel (berzah) vardır; birbirinin sınırını aşamazlar. "
Bizim burada bahis konusu yapmak istediğimiz berzahtan maksat, insan
ruhunun öldükten sonra
kıyamete kadar içinde bulunduğu, dünya hayatı ile ahiret hayatı arasında yer alan bir âlemdir. İnsan ruhunun öldükten sonra ilk ayak bastığı menzil, işte bu âlemdir. Kıyamete kadar, bu âlemde kendisine layık bir hayatla hayatını sürdürüp, büyük kıyamet gününün gelmesini bekleyecektir.
Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor: "…Onların gerisinde ise, tekrar diriltilecekleri güne kadar süren bir berzah vardır. "
[Düzenle]
Bütün
İslam ümmeti, berzah âleminin varlığı ve insan ruhunun ölümden sonra kıyamete kadar bu âlemde kendisine layık bir hayat sürdüreceği hususunda ittifak etmişlerdir.
Ruhu,
maddenin bir çeşit kimyasal özelliği olarak gören
materyalist düşünceli pek azınlık bir grup dışında, bütün düşünür ve
filozoflar da, insan ruhunun ölmekle yok olup gitmediği ve hayatını sürdürdüğü konusunu akli metotlarla ispatlamışlardır.
İslam
uleması, bu konuyu kabir suali, kabir azabı bölümünde ele almış ve bütün İslam ümmetinin bu konuda ittifak ettiğini belirtmişlerdir.
Ehli Sünnet mezheplerinden Hanbeli mezhebinin kurucusu olan
Ahmet b. Hanbel şöyle diyor: "
Kabir azabı haktır, kula kabirde dini ve
Rabbi sorulacak,
cennet ve
cehennemdeki yeri gösterilecektir. "
Yine Ehl-i Sünnet'in önde gelen liderlerinden olan,
Kadı Abdulcebbar, kabir azabı bölümünde şöyle diyor: "Velhasıl ümmet arasında bu konuda bir ihtilaf yoktur. Sadece
Zırar b. Amir'in bu konuda tereddüt ettiği nakledilmektedir. O, ilk önceleri
Mutezile mezhebini benimsiyordu. Fakat daha sonra
cebir mezhebini benimseyenlere katıldı. "
[Düzenle]
Ehl-i Beyt mektebine gelince; aşağıda göreceğimiz üzere; Ehl-i Beyt mektebinde bu konu en açık şekilde ortaya konmuştur.
Ehl-i Beyt mektebi ulemasının önde gelenlerinden olan
Şeyh Saduk "
el-Akait" adlı kitabında şöyle yazıyor: "Kabir suali konusundaki inancımız, onun şüphesiz hak olduğudur. Kim, o suallere doğru cevap verirse, kabrinde neşe ve rahatlığa, ahirette ise cennet
nimetine ulaşacaktır. Kim de, doğru cevap veremezse, kabrinde kaynar su ve yakıcı ateş ile karşılaşacak, ahirette ise, cehennem ateşiyle yakılacaktır. "
Yine Ehl-i Beyt ulemasının önde gelen liderlerinden olan
Şeyh Müfit, Şeyh Saduk'un bu sözünün açıklamasında şunları yazıyor: "
Hz. Resulullah'tan (s.a.a) gelen sahih
hadislerde,
mezara defnedilmiş insanlara meleklerin nazil olup dinleri hakkında soru sordukları yer almıştır.
Bu konuda gelen hadislerin tabirleri birbirine yakındır. Bazı hadislerde, Allah Teala'nın
Münker ve Nekir isminde iki
meleği olduğu ve bunların ölen kimseye nazil olarak ona, Rabbi,
dini,
peygamberi ve
imamı hakkında soru sordukları; eğer doğru cevap verirse, onu nimet meleklerine ve eğer dili tutulur ve doğru cevap veremezse; onu
azap meleklerine teslim ettikleri yer almıştır.
Bazı hadislerde de,
kâfirlere nazil olan iki meleğin isimlerinin Münker ve Nekir,
müminlere inen iki meleğin isimlerinin ise,
Beşir ve Mübeşşir olduğu geçmektedir. "
Şeyh Müfit daha sonra şöyle devam ediyor: "Açıktır ki, o iki melek ancak, hayatı devam eden kimseye nazil olabilir ve ancak soruyu anlayıp kavrayan kimseye soru yöneltebilir. Bu, ölen kulun hayatını; hak ettiyse, nimetlerden yararlanması veya hak ettiyse, azabını çekmesi için devam ettirdiğine delalet etmektedir. "
Büyük Ehl-i Beyt fakihi
Allame Meclisi ise şöyle yazıyor: "Bil ki, berzah azabı ve mükâfatı, önceki ve sonraki bütün İslam ümmetinin ittifak ettiği bir konudur. Diğer ilâhi dinlerin çoğu da bunu kabul etmektedir.
Müslümanlardan itina edilmeyen bir azınlık dışında, kimse buna karşı çıkmamış ve hem önceki müslümanlar, hem de sonraki müslümanlar onların görüşünün doğru olmadığı hususunda ittifak etmişlerdir.
Ayrıca, berzah âlemiyle ilgili, hem Ehl-i Sünnet, hem de
Ehl-i Beyt kanalından muhteva açısından mütevatir olan hadisler nakledilmiştir. "
Görüldüğü üzere; İslam ümmeti, öldükten sonra kişinin hayatının sürdüğü ve kıyamet gününe kadar durumuna göre, nimet veya azap içerisinde olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. İşte ölümden sonra başlayıp, kıyamet gününe kadar süren bu hayat sürecine berzah hayatı denir.
[Düzenle]
Kur'an-ı Kerim'in bir kısım ayetlerinde açıkça, bir kısmında ise ima yoluyla, insanın ölümüyle başlayıp kıyamette mahşere getirilinceye kadar sürecek olan berzah hayatına değinilmiştir. Şimdi bu ayetlerden bazılarına kısaca bir göz atalım.
Allah Teala şöyle buyuruyor: "Onlardan birine ölüm gelip çattığında: "Rabbim! Beni geri çevir, belki, geride bıraktığımda iyi iş işlerim" der. Hayır; bu, onun söylediği bir (boş) laftır. Onların gerisinde tekrar diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır. "
Her ne kadar, İslam
müfessirleri içerisinde bu ayette geçen berzah kelimesini, sadece ölen insanın tekrar dünya hayatına dönmesine, ya da mahşer gününden önce kıyamet âlemine intikal etmesine mani olan bir engel olarak
tefsir edenler olmuşsa da, ancak İslam müfessirlerinin büyük bir çoğunluğu, bu ayetin ölümden sonra başlayıp mahşer gününe kadar devam edecek olan berzah hayatına delalet ettiğini savunmuşlardır.
Birinci grup müfessirlere;
Zemahşeri'yi,
Fahreddin er-Razi'yi ve
Ebu-s Suud el-İmadi'yi örnek olarak zikredebiliriz.
Zemahşeri bu konuda şöyle yazıyor: "Bu ayette geçen berzah kelimesinden maksat, mahşer gününe kadar, insanın dünya hayatına geri dönmesine mani olan engeldir. "
Ebu-s Suud ise şöyle diyor: "Berzah, kıyamet gününe kadar, ölen insanların geri dönmelerine mani olan engeldir. Bu, insanları tekrar dünya hayatına dönmekten büsbütün meyus kılmak demektir. Kıyamet günü ise, dönüş dünya hayatına değil, ahiret hayatına olacaktır. "
İkinci gurup müfessirlere ise, Ehl-i Beyt mektebi müfessirlerinden
Allame Seyit Muhammed Hüseyin Tabatabai'yi (
el-Mizan Tefsiri'nde),
Tabersi'yi (
Mecme-ul Beyan Tefsiri'nde),
Ali b. İbrahim el-Kummi'yi (
Tefsir-ul Kummi'de),
el-Huveyzi'yi (
Nur-us Sakaleyn Tefsiri'nde), Ehli Sünnet müfessirlerinden ise,
İbn Kesir'i (
Tefsir-ul Kur'an-il Azim'de),
Şevkani'yi (
Feth-ul Kadir Tefsiri'nde),
İbn Kayyim el-Cevziyye'yi (
Er-Ruh adlı kitabında),
Ebu Hayyan el-Endelüsi'yi (
Bahr-ül Muhit adlı tefsirinde) vs. örnek olarak zikredebiliriz.
Allame Muhammed Hüseyin Tabatabai bu konuda şunları yazıyor: "Berzahtan maksat,
kabir âlemidir. O, insanın öldükten sonra kıyamet gününe kadar yaşadığı "
Misal Âlemi" denilen âlemdir. Ayetin söz akışından bu anlaşılır.
Şia kanalıyla Hz. Resulullah ve Ehl-i Beyt İmamları'ndan nakledilen
mütevatir niteliğindeki hadisler ile Ehli Sünnet kanalından gelen bir kısım hadisler de buna delalet ediyor. "
Ebu Hayyan Endelüsi ise bu ayetin tefsiriyle ilgili olarak şunları yazıyor: "İnsanın ölümüyle kıyamet günü tekrar diriltilmesi arasında geçen sürece istiare olarak, berzah ismi verilmiştir. "
İbn Kayyim ise konu hakkında şöyle yazmıştır: "Kabir azabı ve mükâfatı berzah azabı ve mükâfatının ismidir. Bu ise dünya ile ahiret arasında olacaktır. Allah Teala: "…Onların gerisinde tekrar diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır"
buyurmuştur.
Ancak şunu belirtmeliyiz ki, her ne kadar Allame Tabatabai'nin belirttiği gibi, ayetin söz akışı berzah âlemine delalet ettiğini açıkça ortaya koyuyorsa da, hatta biz birinci grup müfessirlerin görüşünü kabul edip ve ayette geçen berzah kelimesinin sadece engel manasını ifade ettiğini benimsesek bile, bu ayetin insan ruhunun ölümden sonra tekrar dünyaya dönmesine mani olan bir engel yüzünden dünyaya dönemediğine delalet etmesinden, insan ruhunun öldükten sonra yok olup gitmediği ve varlığını sürdürdüğü anlaşılmaktadır. Zaten berzah âleminden maksat bundan gayri bir şey değildir. O halde bu ayet, her iki takdirde de berzah âleminin varlığına delalet etmektedir.
Allah Teala şöyle buyuruyor: "Onlar: "Rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin. Biz de suçlarımızı itiraf ettik, buradan çıkmaya bir yol var mıdır?" derler. "
İslam uleması, Allah Teala'nın kâfirlerin kıyamet gününde söyleyeceklerini buyurduğu bu ayette geçen tabirin berzah hayatına işaret ettiğini belirtmişlerdir.
Zira bu ayette, iki defa öldürülme ve iki defa diriltilmeden bahsedilmektedir. O halde, birinci öldürülme ile birinci diriltilme dünya hayatındaki öldürülme ile berzah hayatındaki diriltilmeye ve ikinci öldürülme ve diriltilme ise berzah hayatındaki öldürülme ile kıyamet hayatındaki diriltilmeye işaret etmektedir.
Allah Teala
Nuh peygamberin kavmi hakkında şöyle buyurmuştur: "İşte
günahlarından dolayı suda boğuldular da, ateşe sokuldular ve Allah'a karşı kendilerine hiçbir yardımcı bulamadılar. "
İslam uleması, bu ayetin berzah azabına delalet ettiğini belirtmişlerdir. Zira bu ayet, Nuh kavminin boğulmalarından hemen sonra ateşe sokulduklarını belirtmektedir. Bunu, ayette geçen boğulmayla ateşe sokulma arasında kullanılan "fe" harfinden ve ateşe sokulmanın muhakkak gerçekleştiğini gösteren geçmiş zaman kipinin kullanılmasından anlıyoruz.
Zira boğulduktan hemen sonra ateşe sokulmasaydılar, ilk önce; "fe" harfi yerine sonra gerçekleşeceğini ifade eden "sümme" kelimesi kullanılırdı.
Saniyen; işin muhakkak olduğunu gösteren geçmiş zaman kipi yerine gelecekte gerçekleşeceğini belirten gelecek zaman kipi seçilirdi. O halde bu ayette geçen ateş kıyamet ateşi değildir. Kıyamet ateşinden önce olan ateş ise, berzah ateşinden başka bir ateş değildir.
Allah Teala
Firavun kavmi hakkında şöyle buyuruyor: "Onlar, sabah akşam ateşe sunulurlar. Kıyametin kopacağı gün de, "Firavun'un ailesini azabın en ağırına sokun" denir. "
Bu ayet, berzah âleminin varlığını gösteren ayetlerden bir diğeridir. Zira Allah Teala bu ayette Firavun kavminin sabah ve akşam ateşle cezalandırdıklarını kıyamet gününde ise, daha ağır bir azaba sokulacaklarını belirtmektedir.
O halde, onların sabah akşam cezalandırıldıkları ateş, kıyamet ateşinden önce olan bir ateş olup, kıyamet ateşi ve azabına oranla daha hafif olan bir azap ve ateş türüdür.
Sonra; bu ayette sabah ve akşamdan söz ediliyor. Oysa kıyamet gününde bunların bir anlamı yoktur. Bu da, bu azabın kıyamet gününden önce olan bir azap olduğunu göstermektedir.
Yine Allah Teala, bir müminin gönderilen ilâhi elçileri yalanlayan kavmine karşı çıkarak: "Ey kavmim! dedi, bu elçilere uyunuz. Sizden bir ücret istemeyen bu kimselere tabi olun, çünkü onlar doğru yoldadırlar. Beni yaratana ne diye kulluk etmeyeyim ki? Hâlbuki siz de O'na döndürüleceksiniz. O'nu bırakıp da başka
ilâhlar mı edineyim? Oysa eğer o çok esirgeyici olan Allah, bana bir zarar vermek isterse, o ilâhların (putların)
şefaati bana hiçbir fayda vermez, beni kurtaramazlar. Doğrusu, o takdirde apaçık bir sapıklık içinde olurum. Şüphesiz, ben Rabbinize inandım, beni dinleyin" diyerek, onları ikaz eden
Âl-i Yasin'in mümin kişinin kavmi tarafından şehit edildiğinde; Allah Teala'nın onu: "Gir cennete" buyurarak mükâfatlandırmasını ve onun ilâhi nimetleri görünce: "Keşke kavmim da Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikrama mazhar olanlardan kıldığını bilseydi! "
diyerek, öldükten hemen sonra sevincini ortaya koyması, bu mükâfatlandırmanın kıyamet mükâfatından önce olduğunu ve bu ayette geçen cennetin kıyamet cennetinden önce olan berzah cenneti olduğunu göstermektedir. Evet, bu ayet de, berzah hayatını ispatlayan ayetlerden bir diğeridir.
Allah Teala'nın, Allah yolunda
cihad ederken
şehit düşenler hakkında nazil etmiş olduğu ayetler, açıkça berzah hayatının olduğunu kanıtlamaktadır.
Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın, bilakis onlar, Rableri katında diridirler. Allah'ın
lütuf ve
kereminden kendilerine verdiği şeylerle sevinç içinde Rableri katında rızklanırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine ulaşamayan kimseler için de hiçbir korku olmadığı ve üzülmeyecekleri müjdesini (vermenin) sevincini yaşıyorlar. "
Yine Allah Teala şehitler hakkında şöyle buyurmuştur: "Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin, zira onlar diridirler, fakat siz farkında değilsiniz. "
Bu ayetler, ölümden sonra başlayan berzah hayatını ve o hayatta mükâfatların olabileceğini açıkça belgelemektedir. Zira bu ayetlerde, şehitlerin Allah Teala'nın katında ilâhi nimetlerden yararlanmakta olduklarını ve henüz dünya hayatında olan mümin kardeşlerine, kendileri için bir korku ve hüznün söz konusu olmayacağını müjdelediklerini, ancak henüz dünya hayatında olan bizlerin bu hayatı algılamak imkânına sahip olmadığımızı ortaya koymaktadır.
Berzah hayatını ispatlayan başka ayetler de vardır. Ancak biz bu kadarıyla yetinip, berzah hayatına değinen hadislere de kısaca bir göz atmak istiyoruz.
[Düzenle]
Berzah hayatıyla ilgili olarak, ister Ehl-i Beyt kanalından, ister Ehli Sünnet kanalından birçok hadis nakledilmiştir. Onların tamamına burada yer vermemiz imkânsızdır. Biz konuya ışık tutmak açısından sadece birkaç hadise değineceğiz.
Hadisler, berzah âlemindeki hayatı, çeşitli eziyetler, hüzünler, lezzetler ve sevinçlerle karşılaştığımız uyku âlemine benzetmişlerdir. İnsan berzahta dünyadaki bedenine benzer bir bedenle hayata devam edecektir. Eğer iyi amel sahibi ise çeşitli lezzetlerle karşılaşacak, aksi halde azap görecektir.
Bu hususta
İmam Cafer Sadık (a. s) şöyle buyurmuştur: "Allah Teala birinin ruhunu aldığı zaman, onu dünyada bulunduğu
bedene benzer bir bedene koyar. Onlar orada yerler, içerler, aralarına yeni biri geldiğinde, onu dünyadaki şeklinden tanırlar. "
Başka bir hadiste de şöyle buyurmuştur: "Müminlerin ruhları birbirleriyle görüşüp konuşurlar. Öyle ki insan, o Misali bedeni görürse; "İşte o falan şahıstır" der. "
Yine Hz. İmam Cafer Sadık'a (a.s): "Berzah nedir?" diye sorulduğunda, İmam: "Berzah ölümden kıyamete kadar devam eden bildiğiniz kabir âlemidir"
cevabını vermişlerdir.
İshak El-Cevzi diyor ki: "Hz. İmam Cafer Sadık'a (a.s): "Müminlerin ruhları nerededir?" diye sordum. İmam (a. s): "Müminlerin ruhları cennet evlerindedir. Cennetin yemeklerinden yer, içeceklerinden de içerler. Birbirlerini ziyaret eder ve: "Rabbimiz! Kıyameti getirip de bize vaat ettiğini gerçekleştir" derler" buyurdu.
Ben: "Peki, kâfirlerin ruhları nerededir?" dedim. İmam (a. s): "Onların ruhları da cehennem odalarındadır. Onlar da onun yemeklerinden yer ve içeceklerinden içerler, birbirlerini ziyaret edip: "Rabbimiz! Kıyameti getirerek bize vaat ettiklerini gerçekleştirme" diye yalvarırlar" buyurdu.
Yine Hz. İmam Cafer Sadık (a. s) berzah âleminin önemini şöyle beyan etmiştir: "Andolsun Allah'a ki, sizin için korktuğum, sadece berzah âleminde meydana gelen olaylardır. Ama mahşer günü bizim şefaatimiz size ulaşacaktır. "
İmam Ali'den (a. s) nakledilen uzunca bir hadiste Hazret, berzah âlemi hakkında şöyle buyurmuştur:
"İnsan ömrünün son günü ve ahiret hayatının ilk günü yetiştiğinde, kişi
ihtizar (can çekişme) halinde iken, o kimsenin malı, evlatları ve ameli
tecessüm bularak gözünün önüne gelir. İhtizar halinde olan bu şahıs malına dönerek: "Allah'a yemin olsun ki, seni kazanmak için çok çaba sarf ettim; şimdi söyle senden bana ne hayır vardır" der. Mal cevabında: "Kefenini benden al ve git" der. Sonra evlatlarına dönerek: "Allah'a yemin olsun ki, sizin seveniniz ve koruyanınız idim; şimdi söyleyin bakayım bana ne hayrınız olacak" der. Onlar: "Biz seni mezara kadar uğurlar ve gömeriz" derler. Sonra ameline dönerek: "Allah'a yemin olsun ki, senden yüz çevirirdim, sen bana çok yorucu ve ağır gelirdin. Şimdi senden bana gelecek hayır nedir?" diye sorar. Amel onun cevabında: "Sen ve ben Rabbine sunuluncaya kadar, kabirde ve kıyamet gününde seninle arkadaş olup yanında bulunacağım" der.
Eğer dünyadan göçen insan, Allah'ın dostlarından olur ise, ameli onun yanına, en güzel kıyafette olan güzel yüzlü, güzel kokulu bir insan şeklinde gelerek: "Seni bütün üzüntü ve tehlikelerden kurtulmak ve cennet nimetleriyle müjdeliyorum. Hoş sefa geldin" der.
İhtizar halindeki o kişi ona: "Sen kimsin?" diye sorar. O, cevabında: "Ben senin güzel ve salih amellerinim" der.
Sonra böylece o insan dünyadan cennete göçer. O, kendine
gusül vereni tanır ve acele etmesi için ona yemin verir.
O
cenaze mezara gömüldüğü zaman, onun yanına iki melek gelir. Onlar kabir melekleridir. Tüyleri yerde sürünür ayakları ise yere gömülür, sesleri şimşeğin sesi gibi korkunç, gözleri ise, yıldırımdan çıkan ışık gibidir. Ondan "Rabbin kimdir? Peygamberin kimdir? Dinin nedir?" diye sorarlar. O, cevaplarında: "Rabbim Allah, Peygamberim
Muhammed (s. a. a) ve dinim
İslam'dır" der.
Bunun üzerine, o melekler ona dua ederek, Allah'tan onu sevdiği ve istediği şeyler üzere sabit kılmasını isterler. İşte Allah Teala'nın; "Allah, sağlam sözle iman edenleri hem dünya hayatında, hem de ahirette sapasağlam tutar. Zalimleri ise, saptırır. Allah dilediğini yapar"
ayetinin anlamı budur.
Sonra, o kimsenin kabrini göz alabildiğine genişletir ve onun için cennetten bir kapı açarlar ve ona: "Rahat bir şekilde, bir gencin bol nimet içerisinde uyuduğu gibi uyu" derler. İşte bu, Allah'ın şu vaadidir: "O gün cennettekilerin kalacakları yer çok huzurlu ve dinlenecekleri yer pek güzeldir. "
Ama eğer ölen kimse, Allah'ın düşmanı olur ise, ameli onun yanına en kötü kokular içerisinde Allah'ın en çirkin bir yaratığı kılığında gelir ve: "Seni cehennem ateşiyle müjdelerim" der.
O adam da ona gusül verenleri tanır. Ancak onu mezara götürenlere onu geciktirmeleri için ant içmeye başlar.
Sonra o adam kabre bırakılınca, kabir melekleri gelerek onun kefenini açarlar ve ona: "Rabbin kim? Peygamberin kim? Dinin nedir?" sorularını yöneltirler. O, cevaplarında "Bilmiyorum" der. Bunun üzerine melekler ona: "Öğrenmedin ve
hidayet olmadın ha! " diye hitap ederler ve demir bir topuzla ona öyle bir şekilde vururlar ki, yeryüzünde
cinler ve insanlar dışındaki bütün canlılar bundan korkar.
Sonra onun yüzüne ateşten bir kapı açarlar ve ona "En kötü bir şekilde uyu" derler. O, öyle bir darlık içine düşer ki, kabrinin onu sıkması sonucu, o bir mızrak ve mızrak ucu gibi erir ve incelir. Bu sıkma sonucu beyni kulak ve tırnak kısmından dışarı fışkırır.
Sonra Allah yerdeki yılan, akrep ve haşereleri ona musallat eder. Kıyamet kopuncaya kadar bedenini ısırıp kopararak ona azap ederler. Bu dönem o kadar zorlu bir dönem olur ki, kıyametin bir an önce koparak, bu zorluktan kurtulmasını arzu eder. "
İmam Zeynelabidin (a. s) ise şöyle buyurmuştur: "Kabir cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur. "
Hz. Resulullah (s. a. a) şöyle buyurmuştur: "Sizden biri öldüğünde sabah akşam kalacağı yerden ona sunulur. Eğer cennet ehli ise cennetten, eğer cehennem ehli ise cehennemden ona sunulur ve ona: "Bu Allah seni kıyamette tekrar diriltenciye kadar kalacağın yerdir" denilir. "
Buna göre berzah âlemi, insanın ölümden sonra kıyamete kadar dünyadaki bedenine benzer bir bedenle içinde bulduğu ve durumuna göre, zevk-ü safa yahut çeşitli eziyetler çektiği bir âlemdir.
[Düzenle]
[Düzenle]
Wikifeqh Araştırma Gurubu