Ayetullah Burucerdi
Makaleyi PDF formatında kaydet
Hac Aga Hüseyin Tabatabai Burucerdi, kendi döneminde Şii dünyasının en büyük taklit merciidir.
[Düzenle]
Kendi döneminde Şia toplumunun en büyük
taklit merciilerinden olan Burucerdi, 1292 h.k. yılında
Burucerd şehrinde dünyaya gözlerini açtı. Onun hanedanından
Seyyid Mehdi Behru'l-Ulum gibi büyük şahsiyetler vucüda gelmiştir. Soyu otuz vasıtayla
İmam Hasan Mucteba'ya (a.s) erişmektedir. Beşinci babası
Allame Muhammed Bakır Meclisi'nin yiğeni olan büyük bilginlerden olan
Seyyid Muhammed Tabatabaidir. Bu şahsiyet
Necef'te yaşıyordu kendi doğum yeri olan
İsfahan şehrine yaptığı seferlerinden birinde Burucerd halkının istek ve ricası üzerine bir süre bu şehirde kalmış ve
Şia'nın büyük ilmi hanedanlarından birini oluşturmuştur. Onun Burucerd'deki mezarı meşhurdur.
Evde onu Hüseyin adıyla çağırırlardı ve o küçük yaşından itibaren babası Seyit Ali’nin özel ilgisine mazhar oldu ve babasının özel ilgisinin gölgesinde büyüdü. Babası onun eğitim ve terbiyesinde çok çaba harcıyordu ve onu yedi yaşında okula gönderdi. Hüseyin Ağa
Camiu’l Mukaddimat kitabını ve Seyit Ali’ye ait
Sarf,
Nahiv ve
Mantık kitabının bir kısmını okudu. Öyle ki sahip olduğu akıl ve zekası herkesin (alimleri ve umum insanların) diline düşmüştü. Babası, ondaki bu hızlı gelişimi fark ettiğinde onu okuldan aldı ve oğlunun anne tarafından ceddine ait olan
Nurbahş Medresesi’ne gönderdi ve ona özel bir oda tahsis etti. Okuldaki şefkatli öğretmenini de o medreseye getirdi. Böylece Sarf, Nahiv, Mantık,
Beyan,
Edebiyat (Bedi İlmi),
Fıkıh ve
Usul derslerini hem babası hem de diğer üstatlardan okuyabildi.
Onun ailesinden Seyit Mehdi Behru’l Ulum (v. 1212 h.ş.) gibi seçkin şahsiyetler de çıkmıştır. Nesli ise 30 vesile ile İmam Hasan Mucteba’ya (a.s) ulaşır.
Beşinci nesilden ceddi Seyit Muhammed Tabatabai, din ulemasındandı ve Allame Muhammed Bakır Meclisi’nin bacısının oğluydu.
Necef’te yaşıyordu ve doğduğu şehir İsfahan’a yaptığı yolculuklarından birinde halkın isteği üzere bir müddet o şehirde kaldı ve Şia’nın en önemli ilmi hanedanlarından birinin kurucusu oldu. Kabri, İsfahan’da tanınır ve meşhurdur.
Dini ilimler konusunda yetişkin bir şahsiyet olan ve çiftçilikle geçimini sağlayan Burucerdi’nin babası Seyit Ali, oğlunun dini ilimler tahsil etmesine karar verdi.
Ayetullah Burucerdi, Burucerd şehrindeki temel eğitiminden sonra 1310 h.ş yılında,
18 yaşındayken İsfahan’a Sadr Medresesi’ne gitti.
Seyit Hüseyin’in amca oğlu
Aga Nevhuddin,
Sadr Medresesi’nde günlerini geçiriyordu. Burucerd’in seçkin öğrencisi hemen amcasının oğlunun yanına gitti ve onun odasında kalmaya başladı. Burucerdli kuzenlerin ilişkileri çok iyiydi. Aga Nevhuddin, o ilk günlerde Seyit Hüseyin’e şunları söyledi: Eğer
ilim öğrenmede ve ders vermede başarılı olmak istiyorsan ilmi meclislerde konuşmalı ve derslerde eleştiri yapmalısın. Bunları yapmazsan ömrünün sonuna kadar benim gibi isimsiz kalırsın (tanınmazsın).
Seyit Hüseyin, bu dönemi hayatının en güzel ve mutlu günlerinden biri olarak anar. Örneğin şunları söyler: “İsfahan’a girdiğim ilk günlerde merhum
Durçei’nin derslerine katıldım ve bu yüce şahsiyet sahip olduğu ilmi faziletler ve ahlaki melekelere rağmen, bana çok fazla sevgi gösteriyordu.” Seyit Hüseyin, 4 yıl boyunca
Mirza Ebu’l Maali Kelbasi,
Seyit Muhammed Taki Müderris,
Seyit Muhammed Bakır Durçei,
Cihangir Han Kaşkaî ve Ahund Kaşi lakabıyla tanınan
Molla Muhammed Kaşi gibi büyük üstadlardan ders alarak ilmi kazanımlarını tamamlamaya çaba gösterdi.
Rical, fıkıh, usul’i fıkıh,
felsefe ve
cebir ilminde tahsil gördü. Fıkıh ve usul ilminde görüş ve ilke (temel) sahibi oldu. Aynı şekilde ders halkaları oluşturdu ve öğrenciler yetiştirdi.
[Düzenle]
Seyit Burucerdi, 1314 h.k yılının
Rebiu’l Evvel ayının bir günü
Sipahi Havzası'nın tanınmış üstadlarından aldığı bilgi ve hikmetin sarhoşluğunda kendi odasının karşısında otururken, babasından bir mektup aldı.
Her ne kadar bu mektup Seyit Hüseyin’i mutluluğa boğsa da bu mutluluk uzun sürmedi. Zira babası onu memlekete çağırıyordu. Burucerd’in yıldızı, babasının onu Necef’e göndermek istediği düşüncesiyle yolculuk ve derslerden kopma çilesini sineye çekerek doğduğu şehre geri döndü. Fakat babasının kafasında başka bir düşünce vardı. Elbette babası, düşüncesini oğluna açtığında Seyit’in hoşnutsuzluğu ile karşı karşıya kaldı. Seyit Hüseyin, babasına hitaben: “Baba! Ben tam bir iç huzur (odaklanma) ve ciddiyetle ilim elde etmeye çalışıyorum. Ancak şu anda bu evliliğin benimle ulaşmak istediğim hedefin arasında olmasından korkuyorum” der.
Babası ise düşüncesinde direnerek oğlunun evliliğinin ilk adımlarını atmıştı ve bu şekilde Burucerd’li genç öğrenci 22 yaşında evlendi.
Doğduğu şehirde 2-3 ay kalan Seyit Hüseyin, ardından eşiyle birlikte İsfahan’a doğru yola çıktı
[Düzenle]
Seyit Hüseyin, İsfahan’da ilim tahsili ile meşgul iken bir gün babasından bir mektup alır. Mektupta “Burucerd’e doğru yola çık. Zira Necef yolculuğun için gerekli hazırlıkları yaptım” yazmaktadır. Böyle bir mektup almak onun için hayatının en güzel anlarından biri demekti.
1320 h.ş’de Necef’e gitti ve 1328 yılına kadar ilim tahsili ve ders verme ile meşgul oldu. Onun Necef’teki seçkin üstatlarından biri de
Ahund Horasani’ydi. Merhum Ahund’un, Seyit Hüseyin’e özel bir ilgisi vardı. Ayetullah Burucerdi de merhum Ahund’a olan ilgi ve saygısını ömürlerinin sonuna kadar korudular.
Kısa sürede, yeni gelen talebenin, yerinde ve düşündürücü görüşleri
Necef havzasının büyük ustasının dikkatini çekti ve aralarında kopmaz bir bağ oluştu. Öyle ki Ahund Horasani ders bittikten sonra Seyit Hüseyin herhangi bir şey söylemeseydi, üstat onu muhatap alarak şöyle derdi: “Ağa Seyit, sizin bir görüşünüz yok mu?”
Seyit Hüseyin’in değeri, Ahund Horasani’nin ders mahfiline katılan diğer talebelere de yavaş yavaş aşikar olmaya başladı. Onlar Seyit Hüseyin’den, üstat mahfilden ayrıldıktan sonra dersi şerh etmesini ve daha fazla açıklama yapmasını istediler. Bu şekilde
Müçtehit Burucerdi’nin programlarından biri de üstadın dersinin şerhi oldu.
Seyit Hüseyin Necef’te ikamet ettiği dönemde dehası, yeteneği, aktarım gücü, idrak ve bilgeliği Necef’in ilim meclislerinde dolaşır oldu. Öyle ki Seyit Hüseyin her sokaktan geçtiğinde genç talebeler, onu birbirine göstererek “Hüseyin ağa işte bu” diyorlardı.
Seyit Hüseyin Burucerdi, Ayetullah Ahund Horasani'nin derslerine katılmanın yanı sıra,
Şeyh Şeriat İsfahani ve
Seyit Kazım Yezdi gibi diğer alimlerden de feyiz aldı. Kendisi de ders halkaları oluşturup
el-Fusul kitabını bir gurup fazıl öğrenciye ders veriyordu. Elbette bu onun ilk üstatlığı ve ders vermesi değildi. Bundan önce de İsfahan İlim Havzası’nda bulunduğu tahsil döneminde de on yıl içinde düzenli olarak
Lüme Şerhi ve Fusul kitaplarını ders veriyordu.
[Düzenle]
Ayetullah Burucerdi, Necef-i Eşref'te dokuz yıl kaldıktan sonra ve büyük üstatların huzurundan feyiz alıp Ayetullah Horasani ve Ayetullah Şeriat İsfahani'den içtihat izni aldıktan sonra babasının ısrarı ve Necef’e geri dönme kastıyla 1328 h.ş. yılının sonunda Burucerd’e gitti.
Merhum Ahund Horasani, Ayetullah Burucerdi'nin babasına yazdığı bir mektupta, onun bilimsel kişiliğini açıklarken, onu mutlak bir müçtehit olarak tanıması ve onu halkla tanıştırarak fetvalar ve dini hükümler alırken ona başvurabilmeleri için talimat verdi.
Fakat 1329 h.ş.’de bir yandan babasının ölümü, öte yandan (Burucerdi’yi teşvik ve onurlandırma gayretinde olan) üstadı Ahund Horasani’nin vefatı ve halkında kalması yönünde isteği nedeniyle dini bir önder olarak Bururcerd’de kaldı.
Ayetullah Burucerdi, Burucerd’e döndüğü andan
Kum'a gelene kadar bu şehirde toplam otuz üç yıl yaşadı. Burucerd sessiz ve sakin bir bölgeydi ve orada iyi ve tahsil etmeye hazır öğrenciler vardı. Ayetullah Burucerdi, ders vermeye fıkhın en başından başladı. Ders verdiği mekan ceddinin yaptırdığı
Seyit Cevat Mescidi’ydi. Bazen de Nurbahş Medresesin’de ama çoğu zaman ise kendi evinde ders veriyordu. Genellikle yüzden fazla
alim ve
talebe onun derslerinde hazır bulundu. Necef'ten döndüğü yıllarda merhum Seyit Kazım Yezdi'nin
Urvet’ul Vuska kitabına notlar ekledi ve aynı zamanda yayınlandı.
Ayetullah Burucerdi 1345'te
Irak'a oradan da
Hac'a gitti ve dönünce Necef'te sekiz ay kaldı.
[Düzenle]
İran'a gelişinde
hükümet görevlileri Necef alimleriyle görüşmesinden şüphelenince onu göz altına aldı ve
Tahran'a gönderdi.
Tahran'da
Rıza Han onunla buluşmaya gitti.
Abdülkerim Hairi ile yüzleşecek (karşısında duracak) birini arayan Rıza Han, Seyit'e nazikçe: "Benden bir şey iste" dedi.
Ayetullah Burucerdi, bir şeye ihtiyacı olmadığını söylese de Şah’ın ısrarlarının devamı üzerine şunları söyledi: “Ordu karargahındayken askerlerin yemek ödeneklerinin az olduğunu gördüm. Bir şey yapmak istiyorsanız emir verin, askerlerin ödeneği çoğalsın.”
Rıza Han’ın, Ayetullah el-Uzma Hairi’nin kendisini göz ardı etmesi ve devlet adamlarının Burucerdli müçtehide itaat etmeleri hususundaki sözlerine ise şöyle cevap verdi: “Hayır! Siz onunla temas kurun. Ben de eğer bir işim olursa onun aracılığıyla size bildiririm.”
Ardından Şah’ı ruhaniyet ile birlikte olmaya ve ilahi düsturlara uymaya davet etti. Kendisinin de Kum’a ve Burucerd’e gitmesine izin verilmeyeceğini bildiğinden
Meşhed’e gitmek istediğini söyledi.
Rıza Han’ın ayrılmasından hemen sonra
Timurtaş, Ayetullah Burucerdi’ye 50 bin Tümen getirdi. Ayetullah Burucerdi, sarayın bu hediyesini kabul etmedi.
[Düzenle]
Ayetullah Burucerdi, bir müddet sonra özgürlüğüne kavuştu.
Ardından Meşhed’e gitti ve orada on üç ay (veya sekiz ay) kaldı.
Meşhed dönüşünde Ayetullah Hairi Yezdi’nin (
Kum İlim Havzası’nın kurucusu) ısrarlarıyla, kısa bir müddet de Kum’da kaldı.
Fakat Burucerd halkından gelen art arda istekler veya başka nedenlerden ötürü, Burucerd’e gitmek üzere Kum’dan ayrıldı.
Burucerd’de kaldığı dönemde İran’ın batısındaki en saygın ve sevilen taklit mercilerinden biriydi. 1323 h.ş’ye kadar Burucerd’de ilmi ve sosyal faaliyetlerine devam etti.
[Düzenle]
Aynı yıl içinde (1323 h.ş), ağır bir hastalık nedeniyle Tahran’daki
Firuzabad Hastanesi’ne nakledildi.
Bu esnada Kum İlim Havzası’nı
Seyit Sadruddin Sadr,
Seyit Muhammed Hüccet Kuhkemeri ve
Seyit Muhammed Taki Hansari idare ediyorlardı.
Ayetullah Burucerdi yaşı itibariyle, yüksek ilmi konumu, itibarı ve taşıdığı nüfuz ile özellikle Ayetullah Hairi’nin vefatının ardından rejimin baskıları sonucu gücünü kaybeden Kum İlim Havzası’na yeni bir düzen ve nizam getirebilirdi.
Ayetullah Burucerdi sonunda Kum ulemasının ısrarlı davetleri ve havzanın ileri gelenlerinin, tacirlerin ve (Kum ve Tahran’daki) dindar kesimin ciddi istekleri ve özellikle
İmam Humeyni’nin, Şii dünyasının merciiyet makamını sorumluluğuna alması yönündeki kesintisiz çabaları neticesinde halkın coşkulu karşılamasıyla birlikte 14 Muharrem 1346 h.k’de (14 Temmuz 1927) Kum’a geldi. .
Ayetullah Burucerdi, Kum’a geldikten sonra Fıkıh ve Usul derslerine başladı. Sabahları
Aşkali Mescidi’nde Fıkıh, öğleden sonra
Feyziye Medresesi’nde Usul dersleri veriyordu.
Seyit Ebul-Hasan İsfahani’nin (1325 h.ş) ve
Ayetullah Hac Aga Hüseyin Kummi’nin (1326 h.ş) Necef’te vefatlarından sonra Ayetullah Burucerdi, vefat edene kadar (1340 h.ş) Şia dünyasının en büyük taklit mercilerinden biri oldu.
Değerli taklit mercii Ayetullah el-Uzma Seyit Ebul-Hasan İsfahani'nin ölümü ile Burucerd’in tek mücevherinin merciiyet yolu açıldı ve inananlar her yönden o takvalı fakihe yöneldi.
Açıktır ki umum insanların bu takvalı fakihe eğilim göstermelerinde ilahi inayet ve fazlın önemli bir rolü vardı. O dönem alimlerinden bugüne aktarılan hatıra ve sözler şunu gösteriyor ki Tabatabaî silsilesinin parlayan güneşi, madde ötesi inayet ve yardım yağmurlarına mazhar oluyordu. Örneğin kendisi de Şii dünyasının büyük ulemasından sayılan
Ali Nehavendi, kendi mihrabını Ayetullah Burucerdi’ye bıraktıktan sonra Necef’e geri döner.
Bir hastalığından dolayı rahatsızlanan Şii dünyasının mercii Hz. Ayetullah el-Uzma Seyit Ebu’l-Hasan İsfahani, cemaat imamlığına Nehavendi’yi tayin eder. Şeyh Nehavendi, bu olayın devamını şöyle anlatır:
“Onun yerine cemaat namazı kıldırmaya gittiğim ilk akşam, seccade üzerinde durduğum esnada şu sesi duydum: ‘Evladımı yüce kıldın. Ben de seni yüce kıldım.’ Dönüp etrafa baktığımda insanların saflar halinde oturduklarını gördüm. Benden başka kimse bu gaybi sesi duymamıştı.”
Değerli İslam Alimi Şeyh Ali Ekber Nehavendi’nin sözlerine ek olarak o takvalı merciin özellikle Kum’da yaşadığı yıllarda gösterdiği davranışlar, onun maneviyatına ve o Burucerdli mütevazi fakihe sürekli olarak ilahi yardım ve inayetlerin olduğuna açık bir delildir. Bazı öğrencilerinin anlattıkları ve tarihin bağrında her daim yadigar kalacak davranışlar…
Öğrencilerinden birinin eşi hamileydi. Doğum anı geldiğinde onu İsmail Musevi adında bir doktora götürdü. Doğumdan sonra, doktor bebeğin babasına şunları söyledi: “Bu oğlunu ben kurtardım. Ben olmasaydım ölürdü. Onun adını İsmail koymanı istiyorum.”
O genç öğrenci de bebeğin adını İsmail koydu ama ne yazık ki bebek, doğduğu ilk günden itibaren hastalık ve dertlerle boğuşmaya başladı. Anne babasının gece gündüz çabaları ve farklı doktorlara başvurmaları da fayda etmedi. Bebek, dünya ile berzah arasında kalmıştı. Her şeyden ümidini kesek öğrenci, havzanın muttaki üstadı Ayetullah el-Uzma Burucerdi’nin yanına gitti ve gönlünü ona açtı: “Üstadım! Allah Teala, bana bir bebek verdi ama doğduğundan bugüne kadar hasta. Ne yapacağımı bilmiyorum.”
Şefkatli üstat şöyle buyurdu: “Adını değiştirin, iyileşir.” Doktorun isteği ve bebeğin isim koyma macerasını üstadına hiç anlatmayan öğrenci, hayretler içerisinde eve döndü ve bebeğin adını “Emir” koydu. Bu sayede bebek hastalık ve dertlerden ilelebet kurtuldu.
Bir başka öğrenci ise üstada olan muhabbetini şöyle anlatır:
“Kum şehrine yeni geldiğim dönemde, üstat bana
Şehriye gönderdi. Ben kabul etmedim ve dedim ki: ‘Kuzey’de bir arazim var ve oranın geliri bana yeter.’
Bir müddet sonra Kuzey bölgesinde kıtlık baş gösterdi. Ben de geçimimi sağlamak için borçlanmaya başladım. Borçlar çoğaldığında ise evdeki halıları topladım ve esnaftan birini onları satın alması için eve götürdüm. O esnaf halılar için az bir değer biçti. Biçtiği o para, borçlarım için yeterli değildi. Eve bir başka esnafı götürdüm. Fakat o da, önceki esnaftan daha az bir kıymet biçti.
Ben, ne yapacağını bilmez ve tereddüt içindeyken kapı sesi beni kendime getirdi ve hızlıca kapıya koştum. Üstadın hizmetkarı
Hac Ahmet kapıdaydı. Bana bir paket verdi ve dedi ki: ‘Bunu üstat, sizin için gönderdi.’
Pakete baktığımda paraya ait bir belirti yoktu. Paketi açtığımda ise içinde bir çek olduğunu gördüm. Tam olarak borçlarımın miktarınca yazılan bir çek… Vücudumu bir şaşkınlık sarmıştı. Çünkü ben ve Allah’tan başka kimse borcumun miktarını tam olarak bilmiyordu.”
Merciiyet dönemindeki eşsiz nüfuzu öyle bir seviyedeydi ki, dönemin hakim rejimi onun muhalefeti ile karşı karşıya gelmemeye çalışıyordu.
Ayetullah Burucerdi, Kum’da bazı ıslahat çalışmaları da yaptı ve bazen havzadaki düzensizlik ve sorumluluk eksikliğinden şikayet ediyordu. Ayetullah Burucerdi, talebelerin havzaya girmesi adına bazı giriş sınavları getirdi ve havzanın bazı avantajlarından faydalanmayı sınavlarda başarılı olma şartına bağladı. Şehriye konusunda, ilmi derece ve sicile dikkat ediyordu. Şehriye’ye ek olarak başarılı öğrencilere özel imtiyazlar tanıyordu. Düzenli olarak yahut bazı zamanlarda onlara yardım ediyordu. Umumi bürosunun yanı sıra Hesebu’l Emri adında ilmi şahsiyetlere, ailelere ve kendi seçtiği kimselere özel olarak bir büro kurdu. Faydasız işler ve düzensizliğe şiddetle muhalifti. Siyasi hareketler ve benzeri şeylerle havzadaki asayiş ve düzeni bozan talebelerden rahatsızlık duyuyor ve onlara nasihatler veriyordu.
Ayetullah Burucerdi’nin tebliğ hususundaki yenilikçi çalışmalarından biri, yurtdışına tahsil gören kimseler göndermekti. İlk olarak karakter ve çehre bakımından ayrıca yabancı dil ve modern ilme hakimiyeti açısından seçkin biri olan Muhakkik Deşti’yi Almanya’ya gönderdi. Muhakkik Deşti, Hamburg’da görkemli bir mescit yadigar bıraktı.
Ayetullah Burucerdi’nin Ahund Horasani ile olan yakın ilişkisine rağmen,
Meşrutiyet dönemine ait bir müdahale yahut girişimine dair bir nişane yoktur.
Görünüşe göre, bazı Meşrutiyet olaylarına ilişkin kötü hatıraları nedeniyle, kendi sözleriyle "başlangıcı ve sonu net olmayan" meselelere doğrudan karışmaktan kaçınıyordu.
Buna rağmen Şah hükümetinin din karşıtı faaliyetlerine sessiz kalmadı, gerektiğinde siyasi ve dini hareketlere katılmaktan çekinmedi, dini ve sosyal nüfuzunu kullandı.
Ayetullah Burucerdi’nin bazı siyasi faaliyetleri şunlardı:
Sapkın fırkanın faaliyetlerine itiraz olarak Burucerd’den çıkma tehdidi
1320 yılı Ağustos ayında Ayetullah Kummi’yi açıkça savunma ve birliktelik açıklaması
Ülkenin idari sisteminde çirkin ve din karşıtı kişilerin varlığının ciddi şekilde engellenmesi
Alfabenin değişimi konusuna sert muhalefeti
Şah'ın daha sonra planlarının uygulanmasını engelleyen "sorumsuz bir yetkili" olarak adlandırdığı, hükümetin bazı eylemlerine ciddi muhalefet
Pehlevi dönemi mahkemelerinde Ayetullah Kaşani’yi yargılanmaktan kurtarma girişimi
Şah’ın kız kardeşinin
saltanat naibeliği fikrine muhalefet
İslam Fedaileri Örgütü'ne gizli mali destek
Doktor Musaddık Hükümetine destek
Filistin işgalini protesto eden bir bildiri yayınlaması
[Düzenle]
Saray, Burucerdli takvalı fakihin önündeki sürekli problem arz ediyordu. Gazete ve dergilerin, din düşmanlığı ve halkı İslam’ın asil kültüründen uzaklaştırma adına sayfalar dolusu reklamları Şia’nın bu basiretli merciine eziyet veriyordu. Bu nedenle bazen huzuru kaçıyor ve öfkeli bir şekilde Şah’ı uyarıyordu. Bir gün, dönemin Başbakanı ile görüşürken ona şöyle dedi: “Bunun babası (Rıza Han) cahildi ama biraz şuur sahibiydi. Fakat bunun şuuru da yok ve hiçbir şeyden anlamıyor da.
Bazen onu kabul etmeyi reddedip şöyle derdi: Kesin bu yolculukta karısıyla birkaç fotoğraf çekerken, gelip benimle de fotoğraf çekmek istiyor.
Bazen de Şah’ın planlarına karşı olabildiğince sert bir şekilde dururdu. Örneğin Şah, İran alfabesinin Farsça'dan Latince'ye değiştirilmesi konusunu gündeme getirdiğinde ve bu şekilde çok fazla propaganda yaptığında, kahraman Şii mercii çelik bir siper gibi sarayın karşısına dikildi ve dedi ki: “…Ben hayatta olduğum sürece, nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın bu planı hayata geçirmelerine izin vermeyeceğim.”
Mevcut kaynaklar, yaşlı bilge adamın mümin devrimcilere yardım etmenin yanı sıra çok kesin ve dakik bir politikası olduğunu gösteriyor. Halkın zorluklara katlanmaya hazır olmadığını ve hükümet güçlerinin baskısıyla karşı karşıya kalırsa otoriteyi yalnız bırakacağını düşünüyordu. Bu nedenle dönemin, sarayla doğrudan karşı karşıya gelmek için uygun olmadığını düşünüyordu. Öte yandan, şahı başıboş bırakmanın ve onu tamamen yerinden etmenin, onu yabancıların kollarına daha fazla düşmesine neden olacağına inanıyordu. Bu yüzden bazen o gururlu genç, makamını zayıf ve güçsüz görmesin ve kendini korumak için yabancılara sığınmasın diye ona hoşgörülü davranıyordu.
[Düzenle]
Burucerdi’nin merciliği döneminde birçok dini ve sosyal adımlar atıldı. Örneğin: İran’ın değişik bölgelerinde ve diğer ülkelerde (Irak ve Almanya gibi) birçok kütüphane, hastane, mescit, okul, medrese yapımı veya restoresi
Geçmiş önemli alimlere ait dini kitapların ve dini meselelerde tebliğe uygun sade dille yazılan birçok kitabın basımı;
Ayetullah Burucerdi’nin onayı ve bir gurup havza alimlerinin çalışmaları ile aylık ve yıllık olmak üzere iki yayının kurulması;
Dini (alim) heyetlerinin Avrupa, Amerika, Pakistan, Suudi Arabistan ve Afrika’ya gönderilmesi…
Ayrıca, Ayetullah Hairi döneminde Necef havzası için sadece uygun bir alternatif olan Kum havzası, Ayetullah Burucerdi’nin merciliği döneminde Şii dünyasının en önemli ruhani ve dini merkezi haline geldi. Bu havza, bu merkeziyetin sayesinde genişledi ve birçok Şii alim ve talebe oraya ilgi duydu ve sayıları beş bini aştı. Necef havzası ilk defa, Kum havzasının mali yardımlarını kullanmaya başladı.
Burucerdi’nin havza sistemine bir düzenleme getirip, talebelere sınav celseleri düzenleme, talebeleri konuşmaya teşvik, sade ve doğru dini kitap yazımlarına tavsiye, Kum ve diğer şehirlerde ruhaniyetin prestijini korumaya çalışma yollarıyla genç neslin dini ilimlere eğiliminde ciddi bir hissesi vardır.
Ayetullah Burucerdi, çeşitli İslami ilimler ve astronomi, tarih gibi akademik bilimler konusunda benzersiz bir geçmişe sahip olması ve din dışı kitap mütalaası ve dünyanın ilmi ve kültürel eğilimleri konusunda bilgi sahibi olmasıyla dine eklenmiş olan bazı sahte süsleri ortadan kaldırdı.
Dini mübelliğlerin yurt içine ve dışına gönderilmesinde gerekli tüm hususlara dikkat ediyordu. Bu nedenle insanların dini ilimlere ve din adamlarına ilgisinin artmasında ve o dönemde gerçekleştirilen geniş çaplı din karşıtı propagandanın reddedilmesinde de etkili oldu.
Ayetullah Burucerdi’nin dini ilimlerin gelişmesindeki payı oldukça önemlidir.
Böylesine maneviyat sahibi ve ilahi destekli bir fakihin varlığı sürekli şekilde Rıza Han’ın darbelerine maruz kalan Kum Mukaddes Havzası’na yeniden hayat verdi. Artık havzanın genişlemesi ve havzaya ait ilmi ve iktisadi kurumların yapımının sağlamlaşması için her şey hazırdı. Burucerd’li fakihin mümin takipçileri şer’i (mali) kaynakları ve hediyelerini bu takvalı merciye gönderiyorlardı ve ülkenin her köşesinden talebeler, bu ilim deryasından faydalanmak için Kum’a geliyorlardı.
Bu temiz yürekli merci, kendine özel aydınlıkçı yanıyla himmet kemerini bağladı ve günlük derslerinin yanı sıra temel ıslahatlara da başladı.
Havza derslerine yeni bir düzenleme getirmek, alim ve öğrencilerin mali meselelerini ele almak, Müslüman guruplar arasında vahdeti sağlamak amacıyla Daru’t Takrip Beyne’l Mezahib’il İslamiye (İslam Mezheplerini Yakınlaştırma Kurumu) ile ve Ehli Sünnet kardeşlerle resmi oturumlar yoluyla irtibat kurmak,
Gerçek İslam’ı o bölgenin haklarına tanıtmak için Avrupa ve Amerika’ya temsilciler göndermek
O parlayan güneşin yürüttüğü faaliyetlerin bir kısmı sayılır.
Onun gibi bilge bir fakihin, ülkenin dahili olaylarına kayıtsız kalmadığını söylemeye gerek dahi yoktur. Ona göre eğer insanlar bilgilenirler ve din de sahih ve makul şekilde onlara öğretilirse, onlar hem bilgin hem de dindar olurlar.
Bu nedenle dini ilimler ve havza öğrencilerine yaptığı yardımların yanı sıra ülkedeki ortaokul ve liselere de maddi yardımlarda bulundu ve onların maddi refaha ermeleri için çaba gösterdi.
Ayrıca günahsız birinin bir ithamla hapse düşmemesine ve bir müminin istemeden Şeytan’ın tuzağına düşmemesine özen gösteriyordu. Bu nedenle bir masum bir Müslümanın Bahai birini öldürdüğü ithamını duyduğunda çok endişelendi.
Birkaç Bahai, kendi dindaşlarından birini öldürüp hile yoluyla mümin gençleri kanuna teslim ettiler. Bu gençlerden bir idama mahkum oldu ve idam hükmü de Şaban ayının 15inde icra edilecekti. Bu haber, Kum’un takvalı merciini kaygılandırdı. Hemen Şah’a, Başbakan’a ve Ayetullah Behbehani’ye hitaben mektuplar yazdı ve Tahran’a gönderdi. Ardından faydası olacağına inandığı kimselere telefon ederek olayın takipçisi oldu. Öyle ki gece yarısı idam hükmünün lağvedildiği haberini verdiler. Duyduğu bu haberle gözlerinden yaşlar akmaya başladı ve Allah’a hamd’üs senalar etti. Bu esnada yakınlarından biri odaya girerek dedi ki: “Siz hala uyanık mısınız?”
Şia’nın büyük mercii şöyle cevap verdi: “Çok önemli bir şey vardı ama hayırla sonuçlandı. Ne zaman günahsız bir Müslümanın kanı dökülse tüm bedenim titrer ve şaşkınlığa düşerdim (endişeye kapılırdım) ki yarın kıyamet günü alemlerin Rabbine ne cevap vereceğim.
Bu anlatılanlar Burucerd’li fakihin İran, Irak, Lübnan, Afrika ve Avrupa’da binden fazla mescit, medrese, hastane, kütüphane, hamam ve okulun yapımı gibi dünyanın her yanındaki Müslümanlara refah hizmetlerinin yanında, küçük bir örnek sayılır.
Tüm bunlar Şiilerin bu merciini ülke sınırlarının da dışına taşıdı ve evrensel bir şahsiyete dönüştürdü. Öyle ki Ehli Sünnet şairleri ve yazarları, şiir ve makalelerinde Onu överler.
Şii ve Sünni sultanlar, kendisine hediyeler gönderdiler. Örneğin Hicaz padişahı Melik Suud, bu takvalı ilim insanına içinde 15 Kur’anı Kerim nüshası, Kabe örtüsünün bir parçası ve değerli eşyaların olduğu büyük bir bavul gönderdi.
Şii fakihlerin önderi sadece Kur’anları ve Kabe örtüsünü kabul etti. Bunların dışındakileri bir mektupla birlikte Melik Suud’a geri gönderdi ve dedi ki: “Ben, hediye kabul etmediğim için bunları da kabul edemiyorum. Ancak Kur’anı Kerim ve Kabe örtüsünü mecburen kabul ediyorum. Geri kalanları ise duanız esnasında beni de anmanız için hediye unvanında size geri gönderiyorum.
[Düzenle]
Ayetullah Burucerdi, ders verme alanında olduğu kadar yazı konusunda da oldukça güçlüydü. Yazmaya Necef’i Eşref’te başlayan Ayetullah Burucerdi, henüz değerli ömründen 30 yıl geçmemişken üstadı Ahund Molla Muhammed Horasani’ye ait Kifayet’ul-Usul kitabına ek açıklamalar yazmaya başlamıştı. Kendileri şöyle buyurmuştu: “Bazıları kamil ve bazıları eksik olmak üzere birçok şey yazdım. Bazı yazılarım da Burucerd’den Kum’a taşınırken kayboldu.”
En önemli yazıları ve eserleri şu dört kategoridedir: Rical ilmi, Hadis ilmi, Usul ve Fıkıh ilmi…
İlmi vesvese ve ihtiyatlılığıyla tanınan Ayetullah Burucerdi’nin ilmi eserlerinin sayısı kırk kitap ve risaleye ulaşır. Ez cümle Cami’u Ehadis’i Şia; kendisi hayattayken bazı öğrencilerinin yardımıyla derlenmiştir. İlk ciltleri, kendisi hayattayken yayınlanmış ve vefatından sonra da diğer ciltler yayınlanmaya devam etmiştir.
Tüm Şii kaynaklı hadislerin bir mecmuada toplanması çabası olan bu kitap, Ayetullah Burucerdi’nin Rical ve Hadis ilmindeki eşsiz uzmanlığının göstergesidir. Rical ilminde Tecridu’l Esanid kitabı, Kifayet’ul Usul ve el-Fıkhu’l İstidlali’ye yazdığı ek açıklamalar bunun bir örneğidir.
Bu takvalı âlimin bazı ilmi eserlerinin ismini zikretmek, onun bu konudaki büyük çabalarının bir göstergesi olabilir:
1- Tecridu’l Esanid’i el-Kafi
2- Tecridu’l Esanid’i et-Tehzib
3- Esanid’i Kitab’i Men La Yehzuruhu’l Fakih
4- Esanid’i Rical’i Keşşi
5- Esanid’i el-İstibsar
6- Esanid’i el-Hisal’i Şeyh Tusi
7- Esanid’i Kitab’i Emali
8- Esanid’i Kitab’i İlelu’ş Şerayi Şeyh Saduk
9- Tecrid’i Fihrist’i Şeyh Tusi
10- Tecrid’i Rical’i Keşşi
11- Haşiye ber Kifayet’ul Usul
12- Haşiye ber Nihaye’yi Şeyh Tusi
13- Haşiye ber Urvet’ul Vuska
14- Hevaşi ve Müstedrekat’i Fihrist’i Şeyh Muntecebuddin Razi
15- Hevaşi Kitab’i Mebsut
16- Risale’i der Barei Sened’i Sahife’i Seccadiye
17- İslah ve Müstedrek’i Rical’i Tusi
18- Buyut’uş-Şia
19- Cami’u Ehadis’iş-Şia
Burucerd’de yaşadığı yıllardan itibaren, bu yüce insan her zaman fakihlerin hükümleri istinbat (çıkarım) etmesinde yardımcı olacak ve sayısız rivayet kitabına atıfta bulunmalarına gerek kalmayacak bir mecmua hazırlama düşüncesindeydi. Kum şehrine gelip, seçkin öğrenciler yetiştirince, bu fikri onlarla paylaştı. Onlardan bir gurup ile de sekiz yıl boyunca 20 ciltlik “Cami’u Ehadis’iş-Şia” eserini basıma hazır hale getirdi.
Ehadis’uş-Şia kitabı, maksimum fayda sağlayacak ve eksikliği en düşük seviyede olacak şekilde özel bir yöntem ve üslupla tanzim edilmiştir. Bu kitabı ayrıcalıklı kılan özellikler: 1- Kur’an ayetlerine yer vermesi 2- Hadislerin naklinde mantıksal bir tanzim 3- Hadislerin, lafızların korunarak nakledilmesi 4- Şii kaynaklı hadis nakline özen göstermek 5- Nakilde sıralama yapma
(Döneminin) İslam dünyasının tek fakihi, eski alimlerin mirasını korumanın yanı sıra sayısız bilimsel ve sosyal çabaya ek olarak, çeşitli fırsatlarda el yazması ve nadir ilmi eserler de yayınlıyordu. Büyük ve küçük kütüphaneler kuruyor ve bilim adamlarının çalışmalarını bu vesileyle ilim araştırmacılarının kullanımına sunuyordu. Bu değerli fakihin Kum’daki Mescid’i Azam yanındaki büyük kütüphanesi, Şii merciin bu Allah katında makbul işine gösterdiği ilginin bir nişanesidir.
Görüş sahibi birçok ilim adamı, Burucerdi’nin rical ilminde yeni bir yöntemin kurucusu olduğuna inanır.
Hadis senedinin bağımsız çalışılmasıyla yapılan bu yöntemle raviler silsilesinin zaman aralığı, her ravinin rivayet sayısı, ilmi ve hadis alanındaki konumu, güvenilirlik derecesi, hocaları ve öğrencileri belirlenir ve bunun sonucunda hadislerin Mürsel ve Müsnet diye taksimi kolaylaşır. Ayrıca hadiste geçen raviler silsilesindeki benzer isimler belirlenip ayırt edilir ve bu alanda her türlü düzeltme, tahrif ve aracıların silinmesinin ortaya çıkarılmasına yardımcı olur.
Bu yöntemde hadis ravileri, Peygamberin (s.a.a) sahabelerinden Ayetullah Burucerdi dönemine kadar, her biri kendine has özelliklere sahip 36 sınıfa (tabakaya) ayrılmaktadır.
Ayrıca fıkıh ve usul ilminde özel bir yöntemi vardı; İslam mezheplerinin ilk fakihlerinin fetvaları ile Ehli Sünnet alimlerin görüşlerinin, Şii rivayet ve hadislerin anlamlarının anlaşılmasında etkili olduğunu düşünüyordu. Bir yandan imamlar tarafından anlatılan konuları içeren kadim Şii kitaplarının ifadelerini Mürsel hadis olarak değerlendirmiş ve bunların fıkhi kaynaklarda çıkarımsal anlatım meselelerinden ayrılmasına vurgu yapmıştır. Öte yandan Şii İmamlar döneminde Ehli Sünnet fıkhının yaygın ve hakim olduğuna inandığından, buldukları fırsatlarda genellikle o dönemin yaygın fetvaları ile kendi fetvalarının farklılıklarına vurgu yapıyorlardı.
Burucerdi, koşul ve şartlara dayanarak her konunun tarihsel gidişatına dikkat eder, faydası az ve tamamen zihinsel tartışmalar yapmaktan kaçınırdı ve usul ilmindeki "Teverrum" kabul etmezdi.
Öğrencilerinin de devam ettirdiği fıkıh ve hadis ilmindeki yöntemi, Necef Havzası’ndaki ders yöntemlerini de etkiledi.
İslam mezheplerini yakınlaştırmak için bir diğer önemli ve tarihi adım,
Mısır'daki El-Ezher Üniversitesi ile işbirliği ve
Şeyh Mahmud Şaltut ile yazışmalardı. İslam dünyasını yüceltmede çok etkili olan bu işbirliğinin meyvesi, Şeyh Şaltut'un Şii
İmamiye fıkhı konusundaki tarihi fetvasıdır.
Üstad Felsefi, hatıralarında şunları yazar: “Dikkatleri, çok ciddi bir şekilde Müslümanların vahdeti üzerineydi. Şunu vurgulayarak söylemek isterim ki Müslümanların vahdeti için resmi girişim yani Mısır’da Daru’t Takrib’in kurulmasına Ayetullah Burucerdi ön adım oldu. Hariç fıkıh derslerinde, bazı durumlarda amme (Ehli Sünnet) ulemasının fetvalarını da açıklamaya gayret gösterirdi. Daru’t Takrib’in kurulmasının ardından ve Ayetullah Burucerdi’nin ısrarı üzere dönemin Mısır El-Ezher’in reisi Şeyh Şaltut resmen, Ehli Sünnet mensuplarının dört Ehli Sünnet imamının fetvalarına uyduğu gibi Şii fetvalara da uyabilecekleri fetvasını verdi.”
Ayetullah Burucerdi’nin yaptığı çalışmalardan birine de Kum Mescid’i Azam’ın yapımı, Burucerd’de mescit ve medrese yapımı, İsfahan Çaharbağ’da mescit ve medrese yapımı, Kum Mescid’i Azam Kütüphanesi’ni kurma, Necef’i Eşref’te Ayetullah Burucerdi Kütüphanesi’ni kurma, Kirmanşah’ta Ayetullah Burucerdi Medresesi Kütüphanesi’ni kurma, Kum’daki Feyziye Medresesi’nin onarım ve genişletilmesi, Kum’da Nikui Hastanesi’nin yapımı ve diğer şehirlerde onlarca medrese ve farklı yapıların tesis edilmesini örnek gösterebiliriz.
[Düzenle]
Ayetullah Burucerdi’nin ahlaki özellikleri ve kişisel yaşam tarzı ile sosyal yaklaşımları ve ayrıca dinin ve dindarların konumuna karşı duyarlılığı ve dini tahriflere yönelik ciddi yaklaşımı hakkında birçok şey nakledilmiştir.
[Düzenle]
Yavaş yavaş 1380 h.k (1961) yılının Şevval ayı geldiğinde 93 yaşındaki İslam dünyasının fakihinin bedenine hastalık müptela olmuştu. Bu, üstad fakihin diğer acılarından farklı zor bir hastalıktı. Böylesine günlerde sevenlerinden bir gurup alim onu ziyarete gittiler. Oldukça üzgün bir halde olan Ayetullah Burucerdi, başını kaldırıp şöyle dedi: “Kısacası bizim ömrümüz tamamlandı ve gidiyoruz. Kendimiz için ise önden bir şey gönderemedik ve değerli bir amelimiz olmadı.”
Orada bulunanlardan birisi dedi ki: “Üstad! Siz de mi? Allah’a hamt olsun kendinizden geriye bu kadar güzel eserler bıraktınız, takvalı öğrenciler yetiştirdiniz, çok değerli kitaplar yazdınız. Mescitler, kütüphaneler yaptınız. Aslında bu sözleri biz kendimiz söylemeliyiz.”
Takva sahibi Şii fakih dedi ki: “Amellerinizi halis kılın. Zira o (münekkid), her şeyi görür ve her şeye agahtır.”
Bu sözler, orada bulunanları çok etkiledi.
Cuma gecesi olduğunda Ayetullah Burucerdi namazını binlerce kişiyle Mescid’i Azam’da eda etti. Ertesi gün Mescid’i Azam Kütüphanesi’nin açılışı vardı; Ancak o günün sabahı bedeninin yorgun düştüğü haberi geldi. Açılış töreni ertelendi. Doktorlar, dinlenmeleri gerektiğine ve hiçbir ziyaretçi kabul etmemesi gerektiğine karar verdi. Birkaç gün sonra hali kötüleşti ve daha vahim bir hal aldı. Sonunda Ayetullah Burucerdi 19 Ferverdin 1340 (10 Nisan 1961) Perşembe sabahı, canını yaratana teslim etti. Bedeni kendi kurduğu Mescid’i Azam’a defnedildi.
Ayetullah Burucerdi’nin naşının teşiye ve matem merasimleri ise, eşsiz bir şekilde gerçekleştirildi ve hayatının anlatıldığı kitaplarda nakledilmiştir.
[Düzenle]
(1) Cafer Ahmedi, Ayetullah Seyit Cafer Ahmedi ile Röportaj, Havza, 8. Yıl, S. 1-2 (Mart-Haziran, 1370 h.ş).
(2) Rıza Üstadi, Ayetullah Burucerdi’nin Eserleri ve Yazıları, Havza, 8. Yıl, S. 1-2 (Mart-Haziran, 1370 h.ş)
(3) Bahs’i der Bare’i Merciiyet ve Ruhaniyet, Tahran, 1341 h.ş
(4) Hüseyin Budela, Hüccetu’l İslam vel-Müslimin Seyit Hüseyin Budela ile Röportaj, Havza, 8. Yıl, S. 1-2 (Mart-Haziran 1370 h.ş)
(5) Abdullah Cezairi, el-İcazet’ul-Kebire, Muhammed Semmahi Hairi Baskısı, Kum, 1409 h.k
(6) Abdülhadi Hairi, Ayetullah Uzma Hac Aga Hüseyin Tabatabai Burucerdi, Müslimin, c. 1, 1330 h.ş
(7) Kazım Halefi, es-Seyyid el-Burucerdi, Necef, 1961
(8) Ali Devani, Zendegani Zaim’i Buzurg’i Alem’i Teşeyyü Ayetullah Burucerdi, Tahran, 1371 h.ş
(9) Muhammed Razi, Asaru’l Hüccet, Kum, 1332 h.ş
(10) Mehdi Ruhani, Üstad Ayetullah Hac Seyit Mehdi Ruhani ile Röportaj, Nur’i İlim, 3. Dönem, S. 5, 1367 h.ş
(11) Cafer Subhani, Ayetullah Cafer Subhani ile Röportaj, Havza, 8. Yıl, S. 1-2 (Mart-Haziran, 1370)
(12) Muhammed Bakır Sultani Tabatabai, Ayetullah Seyit Muhammed Bakır Sultani Tabatabai, Havza, 8. Yıl, S. 1-2 (Mart-Haziran, 1370 h.ş)
(13) Salih Şehristani, Kum ve Camietuha el-İlmiye ed-Diniye ve Seyiduha el-Mercei’l Ekber el-Burucerdi, el-İrfan, c. 6, (1968), s. 729-760
(14) Ali Safi Gulpaygani, Ayetullah Şeyh Ali Safi Gulpaygani ile Röportaj, Havza, 8. Yıl, S. 1-2, (Mart-Haziran, 1370 h.ş)
(15) Lütfullah Safi Gulpaygani, “Ayetullah Şeyh Lütfullah Safi Gulpaygani ile Röportaj”, Havza, 8. Yıl, sayı 1-2 (1370 Mart-Haziran)
(16) Cevat Alevi, Ayetullah Burucerdi Burucerd’de, Havza, 8. Yıl, sayı 1-2 (1370 Mart-Haziran)
(17) Cevat Alevi, Hanedan ve Neseb’i Ayetullah Burucerdi, Havza, 8. Yıl, S. 1-2 (Mart-Haziran, 1370 h.ş)
(18) Muhammed Hüseyin Alevi Burucerdi, Hatırat’i Zindegani Hazreti Ayetullah el-Uzma Aga’yi Burucerdi, Tahran, 1340 h.ş
(19) İsmail Alevi Tabatabai, Şerh’i Hal Ayetullah el-Uzma Burucerdi, Mescid’i Azam Kütüphanesi El Yazma Eserler Fihristi, Kum, Rıza Üstadi baskısı, Kum, 1365 h.ş
(20) Muhammed Fazıl, Üstad Ayetullah Hac Şeyh Muhammed Fazıl, Nur’i İlim, 3. Dönem, 6. Sayı (1367 h.ş)
(21) Muhammed Fazıl Lenkerani, “Ayetullah Fazıl Lenkerani ile Röportaj” Havza, 8. Yıl, sayı 1-2 (1370 Mart-Haziran)
(22) Murtaza Muberkai, Ayetullah Seyit Murtaza Muberkai ile Röportaj, Havza, 8. Yıl, S. 1-2, (Mart-Haziran, 1370 h.ş)
(23) Nasır Mekarim Şirazi, Mezaya ve Hasais’i Ahlaki Ayetullah Burucerdi, Havza, 8. Yıl, S. 1-2 (Mart-Haziran 1370 h.ş)
(24) Muhammed Vaizzade Horasani, Hüccetu’l İslam vel-Müslimin Muhammed Vaizzade Horasani ile Röportaj, Havza, 8. Yıl, S. 1-2 (Mart-Haziran, 1370 h.ş)
[Düzenle]
[Düzenle]
Daneşname’i Cihan’i İslam, Bunyad’i Dairetu’l Maarif’i İslami, «Burucerdi» makalesinden alıntıdır. Sayı 1068 Endişe’i Kum Web Sitesi, «Burucerdi» makalesinden alıntıdır.