Dar'ul Harp

Makaleyi PDF formatında kaydet



Dar’ul Harp kavramı, İslami kavramlardan olup daha çok fıkıh ilminde bahsedilen ve dünya coğrafyasında Müslümanların, İslami olmayan yer ve düşünceler sistemlerine karşı vazifesini tayin etmede kullanılan bir terimdir.


Giriş

[Düzenle]

Öncelikle konunun ihtilaflı bir konu olduğunu belirterek başlamak yerinde olacaktır. Zira söz konusu kavramların (Dar'ul Harp ve Dar'ul Küfür) ilk dönem İslam uleması tarafından incelendiği zaman diliminde İslam toprakları bir bütün olarak yönetilmekte ve Müslümanlar bu topraklarda yaşamaktaydı. Ülkeler arasında günümüzde olan anlaşmalarda söz konusu değildi.

Dar’ul Harp ve Dar’ul Küfür

[Düzenle]

Bu anekdot ışığında ilk dönem yapılan tariflerde İslam uleması daru’l harp ile daru’l küfür arasında bir fark gözetmemiştir. Dolayısıyla İslam toprakları dışında kalan kafirlerin hükümet ettiği ve İslam hukukunun çiğnendiği topraklara daru’l-harp ile daru’l küfür denmekteydi.
[1] Şehid-i Evvel, Muhammed b. Mekki, Ed-Durus’us Şeri-e fi Fıkh’il-İmamiye, c. 3, s. 78, Kum, Defter’i İntişarat’i İslami, 2. baskı, 1417 h. k.
Böylece daru’l-harp ile daru’l küfür yani daru’l İslam olmayan topraklar sayılmaktaydı. Fakihler İslam hukukunda namaz, humus, cihad, ticaret, diyet, yitik mal ve af hükümlerinde konuyu incelemeye almışlar ve hükümler üzerindeki etkilerini mevzu bahis etmişlerdir.
[2] Seyit Mahmud Şahrudi, Ferhengi Fıkh-i Mutabık Mezhep Ehlibeyt (a. s) , c. 3, s. 570, Kum, Muessese’tu Daire’til-Mearif’i Fıkh’i İslami, 1. baskı, 1426 h. k.

Sınırların netleşmesi ve yeni dünya düzeninin kurulmasıyla bu kavramlar üzerinde detaylı çalışma yapılması gerekliliği de açığa çıktı. Zira İslam iddiasında bulunan birçok topluluk pratikte İslam dininin birçok öğretisine uzak olmalarına rağmen bu kavramları kullanarak kişisel ve tüzel çıkarlarını temin etmeye ve yaptıkları çirkin işleri örtmeye kalkıştığı gözlenmiştir.
Bütün bu gelişmeleri göz önüne alan ulema daru’l-harp ile daru’l küfür kavramlarını birbirinden ayırmıştır.

← Dar’ul Harp’ın Tanımı


Daru’l-harp: İslam diniyle ve Müslümanlarla fiili olarak savaş halinde olan ülkeler olarak tarif etmişlerdir.
[3] Munteziri, Hüseyinali, Mebani Fıkhî Hükümet’i İslami, c. 8, s. 416, Kum, Muessese’tu Keyhan, 1. baskı, 1409 h. k.


← Dar’ul Küfür’ün Tanımı


Buna binaen daru’l küfür ise genel anlamda olup İslam getirmemiş toplumların yaşadığı ve yönettiği ülkelere denilmektedir.

Konunun Kuran Açısından İncelenmesi

[Düzenle]

Maide suresinin ilk ayetinde geçen: “یَٓا اَیُّهَا الَّذ۪ینَ اٰمَنُٓوا اَوْفُوا بِالْعُقُودِۜ” ‘Ey inananlar, ahitlerinizi yerine getirin. ’ emrinden elde edilen ilkelerden biri de Müslümanların imzaladıkları sözleşmelere uymaları ve gerekliliğini yerine getirmeleridir. Zira Allah Resulü (s. a. a) hem Yahudilerle hem de müşriklerle yaptığı anlaşmaları çiğnememiş ve gerekliliklerini yerine getirmiştir. Ancak daha sonra, onlar anlaşmaların gerekliliğini yerine getirmedikleri için Müslümanların yükümlülüğü de ortadan kalkmıştır.

Müslüman Ülkelerin Konumu

[Düzenle]

Günümüzde ise Müslüman ülkeler de Birleşmiş Milletler antlaşmasına imza atmıştır. Doğal olarak bu antlaşmaya imza atan ülkeler İslam hukuku açısından eğer Müslüman ülke değillerse ‘Darül-Ahd’ olarak adlandırılmaktadır. Elbette açıktır ki söz konusu ülkeler bu anlaşmanın yükümlülüklerini yerine getirdikleri sürece Müslüman ülkeler de şerî olarak kabul ettikleri yükümlülükleri yerine getirmelidir. Aksi taktirde Müslümanların da yükümlülükleri ortadan kalkacaktır. Hiç şüphesiz bu antlaşmada söz konusu edilebilecek ve İslam dininin temel öğretileriyle çelişen yaptırımlar geçersizdir.
Müslüman ülkeler arasında ise Müslümanın Müslümana olan hukuku muteberdir.
Bir diğer önemli nokta ise Müslümanlarla fiilen savaşta olan ve örneğin Kudüs’ü işgal eden yapıların daru’l Harp hükmünde olduklarının bilinmesi gerekir. Zira bu yapılar fiilen İslam ve Müslümanlarla savaş halindedirler.

Dar’ul Harp Hükümleri

[Düzenle]

Kısaca daru’l harp hükümleri şu şekilde sıralanabilir:
1. Daru’l harp bölgesinde dini vazifelerini yerine getiremeyen Müslümana orada ikamet etmek mecbur olmadığı sürece caiz değildir. Eğer dini vazifelerini yerine getirebiliyorsa dahi daru’l İslam’a hicret etmek sünnettir.
[4] Allame Hilli, Hüseyin b. Yusuf b Mutahhar Esedi, İrşad’ul-Ezhan ila Ahkam’il-İman, c. 1, s. 343, Kum, Defter’i İntişarat’i İslami, 2. baskı, 1410 h. k. .
[5] Necefi Sahip Cevahir, Muhammet Hasan, Cevahir’ul-Kelam fi Şerhi Şerai’il-İslam, c. 21, s. 34-38, Beyrut, Dar-ı Ehya-it Teras el-Arabi, 7. baskı, 1404 h. k.

2. Daru’l harp bölgesinde savaş halinde bir kafir dahi İslam dinine yönelir ve kelime-i şehadet getirirse canı, malı muhteremdir. Büluğa ermemiş çocuklara da ona uygulanan hüküm geçerlidir.
[6] Cevahir’ul-Kelam fi Şerhi Şerai’il-İslam, c. 21, s. 143

3. Daru’l İslam topraklarında bir antlaşma ve sözleşme imzalamak için bulunan kafir, eğer gerekli izinleri almışsa ticaret ve benzeri sebepten dolayı daru’l harp bölgesine gitmiş ve geri dönme kastı varsa yapmış olduğu sözleşmeler geçerlidir. Ancak geri dönme kastı yoksa yapmış olduğu sözleşme kendisi hakkında batıl olmuştur. Ancak daru’l İslam bölgesinde sahip olduğu mallar hakkında geçerlidir.
[7] Cevahir’ul-Kelam fi Şerhi Şerai’il-İslam, c. 21, s. 104

4. Daru’l harp bölgesinde yaşayan bir köle sahibinden önce Müslüman olursa artık hürdür.
[8] Şerai’ul-İslam, c. 1, s. 291.
[9] Cevahir’ul-Kelam fi Şerhi Şerai’il-İslam, c. 21, s. 145

5. Daru’l harp bölgesinde Müslüman bir başka Müslümanı, savaş halinde olduğu bir kafir zannederek öldürürse bu hatasından ötürü ona kısas uygulanmaz. Müslümanı öldürmenin kefareti veya diyeti üzerine gelir.
[10] Şerai’ul-İslam, c. 4, s. 270.
[11] Cevahir’ul-Kelam fi Şerhi Şerai’il-İslam, c. 43, s. 490

6. Daru’l harp bölgesinde bulunan ve sahibi belli olmayan malın sahibinin Müslüman olması muhtemel ise ‘LUKATA’ yitik mal hükmündedir.
[12] Şerai’ul-İslam, c. 1, s. 292.
[13] Cevahir’ul-Kelam fi Şerhi Şerai’il-İslam, c. 21, s. 154
İlan süresi vardır ve daha sonra sahibi çıkmazsa fakire [[]] olarak verilir. Böyle bir ihtimal yoksa temlik edilmesinde sakınca yoktur.
7. Daru’l harp bölgesinde bulunan hazine bulanındır. İster bu hazine üzerinde İslami nişaneler olsun ister olmasın hüküm değişmez. Elbette değeri 20 dinardan fazla olursa humusunun verilmesi gereklidir.
[14] İzah’ul-Fevaid, c. 1, s. 215.
[15] Cevahir’ul-Kelam fi Şerhi Şerai’il-İslam, c. 16, s. 27

Elbette söz konusu hükümlerin kendi alanlarında daha dakik incelemeleri ve araştırmaları söz konusudur.

Dipnot

[Düzenle]
 
1. Şehid-i Evvel, Muhammed b. Mekki, Ed-Durus’us Şeri-e fi Fıkh’il-İmamiye, c. 3, s. 78, Kum, Defter’i İntişarat’i İslami, 2. baskı, 1417 h. k.
2. Seyit Mahmud Şahrudi, Ferhengi Fıkh-i Mutabık Mezhep Ehlibeyt (a. s) , c. 3, s. 570, Kum, Muessese’tu Daire’til-Mearif’i Fıkh’i İslami, 1. baskı, 1426 h. k.
3. Munteziri, Hüseyinali, Mebani Fıkhî Hükümet’i İslami, c. 8, s. 416, Kum, Muessese’tu Keyhan, 1. baskı, 1409 h. k.
4. Allame Hilli, Hüseyin b. Yusuf b Mutahhar Esedi, İrşad’ul-Ezhan ila Ahkam’il-İman, c. 1, s. 343, Kum, Defter’i İntişarat’i İslami, 2. baskı, 1410 h. k. .
5. Necefi Sahip Cevahir, Muhammet Hasan, Cevahir’ul-Kelam fi Şerhi Şerai’il-İslam, c. 21, s. 34-38, Beyrut, Dar-ı Ehya-it Teras el-Arabi, 7. baskı, 1404 h. k.
6. Cevahir’ul-Kelam fi Şerhi Şerai’il-İslam, c. 21, s. 143
7. Cevahir’ul-Kelam fi Şerhi Şerai’il-İslam, c. 21, s. 104
8. Şerai’ul-İslam, c. 1, s. 291.
9. Cevahir’ul-Kelam fi Şerhi Şerai’il-İslam, c. 21, s. 145
10. Şerai’ul-İslam, c. 4, s. 270.
11. Cevahir’ul-Kelam fi Şerhi Şerai’il-İslam, c. 43, s. 490
12. Şerai’ul-İslam, c. 1, s. 292.
13. Cevahir’ul-Kelam fi Şerhi Şerai’il-İslam, c. 21, s. 154
14. İzah’ul-Fevaid, c. 1, s. 215.
15. Cevahir’ul-Kelam fi Şerhi Şerai’il-İslam, c. 16, s. 27


Kaynakça

[Düzenle]

İslamquest sitesi "Dar'ul Harp" yazısından alıntıdır.    






جعبه ابزار