İsrailiyat
Makaleyi PDF formatında kaydet
İsrailiyat, dini öğretilerde
tefsir,
hadis,
tarih gibi alanlarda yer alan ve
İslami metinlerin içerisine sızan yabancı kökenli bilgilerdir.
İslam uleması ‘israiliyat’ kavramını İslami olmayan, özelliklede hicri ilk yüzyıl içerisinde
Yahudi ve
Hristiyanların İslam dinine sokmaya çalıştıkları
inançlar,
efsaneler ve
hurafelerin tamamı için kullanmaktadır.
[Düzenle]
‘İsrailiyat’ kavramı hakkında çeşitli tanımlar söz konusudur. Elbette yapılan tanımlar arasındaki farklar içerik olarak kayda değer düzeyde değildir. Kısaca bu tariflere göz atacak olursak:
1. ‘İsrailiyat’:
İsrail oğullarının İslami
rivayetlere dahil ettiği nakillere verilen addır. Yani Yahudiler tarafından İslam dinine sokulan genellikle hurafe ve temelsiz tarihi haberler ve hikayelerdir.
2. ‘İsrailiyat’: İslam ulemasının İslami olmayan, özellikle de hicri ilk yüzyıl içerisinde Yahudi ve Hristiyanların İslam dinine sokmaya çalıştıkları inançlar, efsaneler ve hurafelerin tamamı için kullandıkları terimdir.
3. ‘İsrailiyat’: İslam bilginlerinin Yahudi ve Hristiyanların İslam toplumu içine soktukları hikayeler ve haberlere verdikleri addır. Elbette bu olay bazı Yahudi ve Hristiyanların İslam dinine tabi olmalarından veya
Müslüman görünmelerinden sonra yaşanmıştır.
Yukarıda geçen tanımlar açıklama niteliğinde olup kapsamlı ve kapsayıcı değillerdir. Ancak bu kavramın aydınlatılması için yeterlidirler.
‘İsrailiyat’ kelimesi ilk bakışta Yahudi kaynaklarından rivayet edilmiş
hadislere delalet etmektedir. Ancak tefsir ve hadis uleması bu kavramın anlamını genişletmişlerdir. Ulemanın yanında tefsir, hadis ve tarih ilminde Yahudi, Hristiyan ve diğer kaynaklara dayanan eski efsane ve hikayelere verilen kavram adlandırmasıdır. Hatta bazı müfessirlere göre ‘İsrailiyat’ bazı Yahudi ve diğer inançlara mensup İslam düşmanlarının tefsir ve hadis ilmine soktukları hiçbir kaynağı ve delili olmayan sözlerdir.
Yapılan tanımları özetleyecek olursak zahiren bu kavram Yahudilerin İslam kaynaklarına soktukları rivayetlere verilen addır. Zira ‘İsrail’
Hz. Yusuf’un (a. s) babası olan
Hz. Yakup’un (a. s) lakabıydı. İşte bu yüzden Yahudilere ‘beni İsrail’ denmektedir. Ancak bu kavram kullanılırken hem Müslüman olmayan Yahudileri hem de Yahudi olmayanları kapsamaktadır. Genellikle bu işi yapanlar Yahudi olduğu için bu ‘İsrailiyat’ adıyla meşhur olmuştur.
[Düzenle]
Yahudi kaynaklı rivayetler neden diğer dinlerden daha fazla Müslümanların eserlerinde yer etmiştir?; konusu başlı başına ele alınması gereken bir mevzudur. Hristiyanlık
Hz. Meryem (s.a),
Hz. İsa (a. s) ve
Ashab-ı Kehf gibi sadece bazı temel konular hakkında Müslümanların ilgisini çekecek bilgilere sahipti. Doğal olarak onların birçok konuda ortaya koydukları öğretiler ve sözler Müslüman araştırmacıların ilgisini çekecek konumda değildi. Yahudilerin
ahd-i atik ve diğer dini kaynaklarında
Kur’an’ı Kerim’de ve
nebevi hadislerde söz konusu edilen birçok haber ve kıssa hakkında anekdotların olması bir taraftan;
Arap yarımadasında sükûnet eden Yahudilerin Arap Müslümanlarla toplumsal ilişkilerinin olması diğer taraftan bu iletişimin gerçekleşmesine yol açmıştır. Öte yandan diğer dinlerin tefsir ve rivayet konularını ele alacak, söz söyleyecek aşinalığı ve birikimi çok fazla değildi. Fakat
felsefe ve
tıp alanlarında bu dinlerin birikimleri Müslümanların mahfillerinde mevzu bahis olmuş ve ilmi meclislerde kendine yer edinmiştir.
Bu bilgi ışığında ‘İsrailiyat’ın ortaya çıkışını hicri ilk yıllar olarak görebiliriz. Elbette yayılması ve kaynaklarda kendine yer bulması tabiin döneminde yaşanmıştır. Zira bu dönemde birçok
Ehli Kitap İslam dinine tabi olmuşlardır. Ancak bu yeni Müslümanların zihinleri daha önce atalarından öğrendikleri yaratılışın ortaya çıkışı, yaratılış esrarı, önceki ümmetlerin başlarından geçenler, peygamberlerin hikayelerini konu alan efsanelerle doluydu. Bütün bunların yanında Tevrat’ta geçen birçok başka efsane de söz konusuydu. Halk Kur’an’da geçen bazı genel haberlerin ayrıntılarını öğrenmek için oldukça istekliydiler. İşte bu yüzden onların anlattıkları hikayeler Müslümanlar arasında rağbet görmekteydi. Özellikle Yahudilerin ve Hristiyanların başından geçenlerin anlatıldığı ve eski ve
yeni ahit’te geçen hikayelere ilgi duyulmaktaydı. Sonuç olarak bu ‘İsrailiyat’ın birçoğu hiçbir çekince duyulmadan ve gerekli inceleme yapılmadan tefsir kitaplarında getirilmiştir.
[Düzenle]
Hadis kaynaklarında ‘İsrailiyat’ üç sınıfa ayırmak mümkündür:
1. Kuran’ı Kerimde özellikle
peygamberler hakkında geçen haberlerin ayrıntılı anlatıldığı
Kitab-ı Mukaddes’te söz konusu olmuş tarihi rivayetler.
2. Genellikle İsrail oğulları tarihinin anlatıldığı ahlaki öğretiler adı altındaki rivayetler.
3. Hiçbir İslami kaynağa dayandırılmadan Yahudi kaynaklarından alınan ilk dönem insanlarının inançları ve efsanelerinin anlatıldığı hikayeler.
‘İsrailiyat’ olarak adlandırılan rivayetler konusunda ifade etmek gerekir ki bazı Kur’an’ı Kerim ayetlerinin hadisler ışığında tefsir ve açıklaması yapılırken izlenen yaygın bir metot bulunmaktadır. Bu yöntemde önceki ümmetlerin başından geçenlerin anlatıldığı hikayelere yer verilir. Ayrıca hikâyede söz konusu olan şahsiyetlerin ya
İbranice isimleri ya da onun yerine telaffuzu daha kolay olan bir isim kullanılır. Hikâyenin içeriğinin ve muhtevasının İslam kültürüne uygun olması için cüz-i değişikler yapılması da yaygın olan bir anlayıştı. Bu yolda birçok hikâye yeni bir dille, yeni adlar, mekanlar adı altında İslami öğretilere uyarlanarak, Yahudi inançlarından arındırılmaya çalışılarak önceki ümmetlerin başından geçenler Kur’an’da geçen haberlerle ilişkilendirilmekteydi. Eğer bu çalışmaların örneklerini inceleyecek olursak ilk önce
Hz. Şuayb’ın (a. s) hikayesini göz önünde bulundurmamız yerinde olur. Kur’an’ı Kerim’de Şuayb (a. s) hakkında ‘
Medyen” halkı arasında peygamberlik yapmasının dışında başka bir söz bulunmamaktadır.
Ama bazı müfessirler Hz. Şuayb’ı (a. s) Ahd-i Atik’te geçen
Hz. Musa’nın (a. s) eşinin babası ‘
Yetron’
olarak tanıtılan şahsiyetle eşleştirmişlerdir.
Elbette bu konuyu İsrailiyat’ın bir örneği olarak sunmak bu bilgiyi reddetmek anlamında değildir. Bilakis İsrailiyat’ olarak tabir edilen rivayetlerin kendi içinde sınıflandırılması ve kendine özel hükümleri bulunmaktadır. Aşağıda bu konuya açıklama getirilecektir.
[Düzenle]
Gayri Müslimlerin sözlerinin kabulü ve reddi geniş bir yelpaze içermekte ve farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda bazı hükümler, sözlerine itibar etmeye izin verirken diğer bazı hükümlerde ise yasaklanmaktadır. Buna binaen konunun hükme tatbiki doğru yapılmalıdır.
“İsrail oğullarına sor; onlara apaçık nice ayetler verdik. Kim Allah’ın nimetini, kendisine geldikten sonra değiştirirse, (bilsin ki) Allah’ın cezası şüphesiz şiddetlidir. ”
Bu ayeti kerimede mevzu bahis olan konuyu bir kenara bırakacak olursak;
Allah Teala bazı vakıaları İsrail oğullarından sorulmasını emretmektedir. Bu sözden yola çıkarak şunu ifade edebiliriz ki İsrail oğullarının sözlerine itibar edilmesi kabul edilmiştir. Elbette bu yargı genel bir yargı hükmünde değildir. Bu konuyla ilgili diğer ayetleri inceledikten sonra ayetlerin delaleti ve kapsamı açığa çıkacaktır.
“And olsun ki, Musa’ya dokuz tane apaçık mucize verdik. İsrail oğullarına sor. ”
“Eğer sana indirdiğimiz şeyden şüphe içinde isen, senden önce Kitabı (
Tevrat’ı) okuyanlara sor. And olsun ki, sana Rabbinden hak gelmiştir. O hâlde, sakın şüphe edenlerden olma! ”
Yukarıda geçen iki ayetin delaletinden İsrail oğullarının sözlerine itibar edilebileceği sonucuna varılabilir.
İsrail oğullarının sözlerine itibar edileceği sonucu çıkarımı yapılan bu ayetler bir tarafa diğer taraftan bu çıkarımı reddeden görüşü destekleyen ayetlerde söz konusudur:
“Şimdi, bunların size inanacaklarını mı sanıyorsunuz? Oysa içlerinden birtakımı, Allah’ın kelamını dinledikten ve iyice anladıktan sonra, onu bile bile tahrif etmektedirler. ”
“İnananlara en şiddetli düşman olarak, insanlardan Yahudileri ve Allah’a şirk koşanları bulursun. ”
Bu ayeti kerimeler Yahudilere itimat edilemeyeceğini vurgulamakta ve onların İslam ehline olan düşmanlıklarını aşikâr etmektedir.
Elbette bu yargıdan da yola çıkarak bir genelleme yapılamaz. Bu konuyla ilgili diğer ayetleri göz önünde bulundurduktan sonra asıl anlam elde edilir.
Elbette bu iki grup ayetlerin dışında başka çıkarımlar elde edilen ayetlerde söz konusudur.
[Düzenle]
Konuyla ilgili rivayetlere gelecek olursak özellikle
Ehlisünnet kaynaklarında ayetlerin siyakında farklı anlamlar yüklenebilecek rivayetler söz konusudur. Teker teker bu rivayetleri ele almak yerine bu iki farklı çıkarımı bir anlamda toplayan,
İmam Sadık’tan (a. s) bir rivayetle özetlemeye çalışacağız.
Abdul’ala b. Ayan İmam Sadık’a (a. s) şöyle dedi: ‘Canım sana feda olsun, İnsanlar
Allah Resulünden (s. a. a) naklediyorlar ki İsrail oğullarından hadis nakledebilirsiniz. ’ İmam Sadık (a. s): “Evet” dedi. Bunu duyan
muhaddis sordu: “Öyleyse İsrail oğullarından duyduğumuz şeyleri nakletmemizin bir sakıncası yok değil mi?” diye sordu. İmam Sadık (a. s) şöyle buyurdular: “Allah Resulünün (s. a. a) şu buyruğunu duymadın mı: “Bir adamın yalancı olması için duyduğu her şeyi rivayet etmesi yeterlidir. ” Muhaddis: ‘O zaman ne yapmalıyız’ diye sordu. İmam Sadık (a. s): “İsrail oğullarının başlarından geçenlerden Kur’an’ı Kerim’de geçenleri naklet zira benzerleri bu ümmette vardır. Bunları nakletmende bir sakınca yoktur. ”
[Düzenle]
İsrailiyat’ın çeşitli yönlerden sınıflandırılması mümkündür. Bu sınıflandırmalardan biri de itibarları baz alınarak yapılan sınıflandırmadır. Bu sınıflandırmayı şu şekilde yapmak mümkündür:
1. Doğruluğu ve güvenilirliği malum olan sahih olduğunu kanıtlayan şahit ve karinelerin olduğu rivayetler. Örneğin:
Ka’bul Ahbar: “Allah Teala’nın Musa’ya (a. s) vahiy ettiklerinden biri de şudur: Anne babasının veyahut ikisinden birinin onun için bağışlanma dilediği kimsenin günahlarını affederim. ”
2. İslami kaynaklar ışığında yalan ve yanlış olduğu kanıtlanabilen rivayetler.
3. Doğruluğu yahut yanlışlığı hakkında hüküm vermemizi sağlayacak delillerin olmadığı rivayetler.
Yapılan bu sınıflandırma ışığında İsrailiyat adı altında gelen her rivayetin hükmünü vermek de mümkün olacaktır. Doğruluğu kanıtlanan rivayetleri kabul etmemiz bir soruna yol açmayacağı gibi elde olan delil ve karineler bu rivayetleri kabul etmemizi de gerektirmektedir. Aynı şekilde yalan ve yanlış olduğu aşikâr olan rivayetlerin de reddedilmesi ve öğretilerden çıkartılması akli ve gereklidir. Ancak üçüncü kısım İsrailiyat hakkında kabul ve inkâr noktasında bir zaruret olmadığı taktirde ihtiyat etmek, yersiz bir yargıda bulunmaktan kaçınmak daha doğru olacaktır.
İslami Kaynaklarda ‘İsrailiyat olarak adlandırılan rivayetler o kadar fazladır ki çeşitli eserlerde bu konu incelenmiş ve İsrailiyat olarak adlandırılan rivayetler kıssalarda ayrıca analiz edilmiştir.
[Düzenle]
Kur’an’ı Kerim ve Nebevi hadislerde mevzu bahis edilen önceki ümmetlerin başından geçenlere duyulan ilgi özellikle
tabiin döneminde oldukça önemli bir konuma kavuşmuştur. Tarihi incelemelerde birkaç tane ünlü tabiinin ismi bu bağlamda öne çıkmaktadır. Elbette bunların bazılarının Yahudi asıllı oldukları ve bazılarının ise yalnızca Yahudi kaynaklardan faydalandıkları bilinmektedir. Bu şahıslar ister yabancı kaynaklardan rivayet naklinde, ister rivayetlerin ayrıntılarla şekillenmesi aşamasında İslami kaynaklarda İsrailiyat’ın oluşmasında etkili rol almışlardır.
Tanınmış bir Müslüman düşünür ve toplum bilimci olan
İbni Haldun bu konuda şöyle yazmaktadır: “Önceden Tevrat’a tabi olan ve daha sonra İslam’a giren bazı şahıslar özellikle yaratılış ve gelecekle ilgili kehanetlerde eskiden kalma kültür ve öğretileri üzere kalmışlardır. Bu gurubun öne çıkan şahsiyetleri: Ka’bul Ahbar,
Vahab b. Munebbih,
Abdullah b. Salman’dır. ”
Bu isimler arasında Ka’bul Ahbar olarak tanınan asıl adı Ebu İshak b. Mâni Humeyri olan şahıs oldukça önemlidir. Bu şahıs Yemen Yahudilerinin büyüklerinden biri olup
birinci halife döneminde
Medine’ye gelerek Müslüman olmuştır.
Humeyr Yahudilerinin mahfillerinde seçkin bir yeri olan Ka’bul Ahbar, Yahudi kaynaklarının içeriğini bilen biriydi. Bu şahıs, İslam dinine geçtikten sonra Müslüman mahfillerinde meraklı zihinlerin sorularına bu kaynaklardan cevap veren şahsiyet olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ka’bul Ahbar’ın öne çıkmasını sağlayan unsur ise
ikinci halifenin ve özellikle
Muaviye’nin onun hikayelerine duydukları ilgidir. Bu durum Müslümanlar arasında onun rivayetlerinin yayılmasına yol açmıştır. Öyle ki iş bazı ayeti kerimelerin Ka’bul Ahbar tarafından tefsir edilmesine kadar varmıştır.
Ka’bul Ahbar’ın dışında İsrailiyat’ın kaynağı olan başka şahsiyetlerde söz konusudur. Bu insanların isimleri tarih kitaplarında zikredilmektedir.
[Düzenle]
[Düzenle]
İslamquest sitesi "Hadis Külliyatında İsrailiyat" makalesinden yararlanılmıştır.